Dünya ve Türkiye ekonomisi için 2021’de ışık göründü: UMUTLU, İHTİYATLI İYİMSER
Pandemi krizinin ağır etkisiyle 2020 yılında Türkiye ekonomisi de küresel ekonomi ile eş zamanlı ciddi yara aldı. Aşının bulunması ve ekonomilerdeki toparlanma sinyalleri umut veriyor. OECD Aralık Ayı Geçici Dönem Ekonomik Görünüm Raporu’na göre; Türkiye’nin 2021 büyümesi 2.98 olurken; küresel ekonomi de gelecek 2 yılda ivme kazanarak büyüyecek.
Dünya ekonomisi, 2020 yılının ilk çeyreğinde COVID-19 Salgını ile büyük bir şok yaşadı. Yeni Koronavirüs Hastalığı (COVID-19), 2019 yılının Aralık ayının sonlarında Çin’in Vuhan Eyaleti’nde ortaya çıktı, 13 Ocak 2020’de tanımlandı. Sağlık Bakanlığı tarafından Türkiye’deki ilk tespit edilen COVID-19 vakasının 10 Mart 2020’de olduğu açıklandı.
COVİD-19 Salgını (Pandemi), ciddi bir krize dönüşerek küresel ekonominin tüm dengelerini altüst etti. Pandemi ile birlikte hayatımıza birçok kavram da girdi. İnsan sağlığının herşeyin önünde olduğunu hatırlatan Pandemi sürecinde, ‘Temizlik-Maske-Mesafe’ odaklı bir yaşam başladı. Dijitalleşmenin baş döndürücü bir hız kazandığı Pandemi döneminde, iş hayatının odağına ‘dijitalleşme’, ‘uzaktan çalışma modeli’ ve ‘hijyen’ yerleşti.
Küresel ekonomi, 2020 yılına büyüme hedefiyle başlasa da Pandemi; varolan sorunların daha da derinleştiğini ve öncesinde sinyallerini veren krizin daha da büyüdüğünü net bir şekilde gösterdi. 2020 yılında, 2009 küresel krizinden bu yana dünya ekonomisindeki en derin daralmanın kayda geçmesi bekleniyor. Tüm dünya ülkeleri gibi Türkiye de Pandemi’nin derin yaralarını sarmak için gayret gösteriyor. Bütün bu karamsar tabloya rağmen 2021 yılı yine de umut vadediyor. 2020 yılında Pandemi’nin bıraktığı hasarın onarılması ve iyimser bir tablonun gerçekleşmesi ise toplumların en az yüzde 60’ının aşılanması ve maskesiz bir döneme geçilebilmesiyle mümkün görünüyor.
Küresel ekonomide umut var: OECD’nin (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü), yayımladığı ‘Aralık Ayı Geçici Dönem Ekonomik Görünüm Raporu’nda, COVID-19’a karşı aşı ve tedavide ilerlemenin beklentileri artırarak belirsizliği azalttığı belirtiliyor. OECD, küresel ekonomik görünümde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının başlangıcından beri aşı ve Asya’da toparlanma ile ilk kez daha parlak bir gelecek için ‘umut’ olduğunu belirterek, Eylül’de yüzde 4.5 açıkladığı küresel ekonomide küçülme tahminini yüzde 4.2’ye düşürdü, 2021 için büyüme tahmini 5’ten 4.2’ye çekilirken 2022 için de yüzde 3.7 büyüme öngördü. Raporda, küresel GSYH’nin 2020’de keskin bir düşüşün ardından, gelecek 2 yılda ivme kazanacağı vurgulandı.
Dünyada COVID-19’dan ölen insan sayısının 1.5 milyon olduğu hatırlatılan raporda, “Krize karşı emsali görülmemiş hükümet ve merkez bankası eylemleri ile küresel ekonomik faaliyetler birçok sektörde hızlı bir şekilde toparlandı ancak bazı hizmet sektörlerinde faaliyetler kısıtlamalardan etkilenmeye devam ediyor. Önümüzdeki yol daha parlak ama zorlu” açıklamasına yer verildi.
Raporda, Küresel GSYH’nin, Çin’deki güçlü toparlanmanın öncülüğünde 2021’in sonunda kriz öncesi seviyelere döneceğine işaret edildi.
ABD: Daha önce 2020 için yüzde 3.8 olarak açıklanan ABD ekonomisinin küçülme tahmini 3.7’ye indirildi, 2021’de ülke ekonomisinin büyüme tahmini yüzde 4’ten 3.2’ye revize edildi. ABD ekonomisin 2022’de ise yüzde 3.5 büyüyeceği öngörüldü.
Avro Bölgesi için 2020’de öngörülen yüzde 7.9 küçülme tahmini yüzde 7.5’e düşürüldü, gelecek yıl ise yüzde 5.1’den yüzde 3.6’ya indirildi.
İngiltere’nin, OECD ülkeleri içinde en fazla küçülen ülkelerden olması bekleniyor. Ülke ekonomisi için 2020 yılı küçülme tahmini yüzde 10.1’den 11.2’ye yükseltilirken, gelecek yıl büyüme tahmini yüzde 7.6’dan yüzde 4.2’ye çekildi.
Çin, OECD’de bu yıl büyüyen tek ülke olacak: Çin ekonomisine yönelik bu yıl için daha önce yüzde 1.8 olarak açıklanan büyüme tahmininin korunması dikkati çekti. Çin ekonomisinin gelecek yıl yüzde 8, 2022’de yüzde 4.9 büyüyeceği öngörülüyor.
Bu yıl için daralma tahmini Hindistan için yüzde 10.2’den 9.9’a, Meksika için 10.2’den 9.2’ye indirilirken, Arjantin için 11.2’den yüzde 12.9’a çıkarıldı.
OECD, Türkiye’nin bu yıl daralmasını, 2021 ve 2022’de büyümeye dönmesini bekliyor: OECD raporunda, Türk ekonomisine yönelik Eylül’de bu yıl için yüzde 2.9 olan daralma tahmini 1.3’e düşürüldü. Türk ekonomisinin 2021’de yüzde 3.9 büyüme tahmini yüzde 2.9’a indirildi, 2022’de ise yüzde 3.2 büyüyeceğine yer verildi.
“Hükümetler çalışmaya devam etmek zorunda”: OECD Başekonomisti Laurence Boone, raporun sunumunda, dünyanın halen bir salgın krizinin ortasında olduğunu vurguladı: “Hükümetler, salgından en çok etkilenenlere yardımcı olmak için daha iyi hedeflemeyle politika araçlarını aktif şekilde kullanmaya devam etmek zorundalar.”
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını sebebiyle küresel ekonomide yakın tarihin en ciddi şoku yaşandı. Dünya ekonomisinin 2020’de yüzde 4’ün üzerinde daralması bekleniyor. Bu oran 2009 küresel krizinden bu yana dünya ekonomisindeki en derin daralma olarak kayda geçiyor. Artan kamu harcamalarına bağlı olarak dünya genelinde hızla yükseliş eğilimine giren borç stoku da kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor.
Önümüzdeki dönemde salgının seyri, özellikle hizmet sektörlerinin nasıl toparlanacağı ve tedarik zincirlerindeki bozulmanın giderilmesi küresel ekonomideki temel risk kaynakları olarak görülüyor. Öte taraftan aşı ve tedavi çalışmalarında alınan mesafe, genişlemeci mali tedbirlerin etkin ve yaygın kullanılması da küresel düzeyde riskleri azaltabilecek unsurlar olarak öne çıkıyor.
Ülkemizdeyse tekrar uygulamaya konulan salgın kısıtlamaları ekonomik aktiviteyi yavaşlatacak olsa da 2021 yılında büyümenin yurt içi ve yurt dışı talep arasında dengeli bir görünüm sergilemesi ve ekonomimizin yüzde 5 büyümesi öngörülüyor. 2021’de Türkiye’nin karşısındaki temel risk alanları olarak; kamu maliyesinde hareket alanının kalmaması, yüksek borçlanma ihtiyacı, döviz rezervlerindeki kayıp, cari açıktaki ve bunun finansmanındaki sıkıntıların devam etmesi, işsizlik ile enflasyonun yüksek seviyelerde bulunması, AB ve ABD başta olmak üzere dış ilişkilerdeki gerilimlerin sürmesi, hukuk sistemindeki aksaklıklar, kamu idaresindeki kurumsal yapıda etkinlik sağlanamaması ve kurumlara yönelik güvensizlik gösteriliyor.
Yapısal reformları hayata geçirerek, 2021’i yeni bir başlangıca çevirebiliriz. Son dönemde bu yönde verilen mesajları bu açıdan önemli görüyor ve 2021’in, 2020’ye kıyasla daha fazla umut vadettiğine inanıyoruz. Yeni bir rotaya girilmek istenmektedir. İş âlemi de önünü görmek, hesap yapabilmek ister. Kural hâkimiyeti ve hukuk güvenliği arar.
Ekonomi yönetimi reformlara odaklanmalı. Hem salgın sonrası döneme hazır olmamızı sağlayacak, hem de yatırımcılara güven verecek bir program tasarlamalı. Eğer güven sağlanır ve geleceğe ilişkin belirsizlikler azalırsa, enflasyon ve faiz düşer, yatırımlar ve istihdam artar, ekonomi büyür. Özel sektör olarak risklere değil, fırsatlara odaklanmalıyız ve ekseni genişletmeliyiz. Temkinli ama kararlı bir şekilde ilerlemeyi sürdürmeliyiz. Her yeni takvim yılı, bir yeni başlangıç umuduyla birlikte gelir. Reel sektör olarak yeni bir yıla girerken, ekonomide başlayan toparlanmayı gelecek için umut verici görüyoruz.
2020 yılına ihracat ailesi olarak büyük hedeflerle başladık. Bu hedeflerimizle uyumlu bir şekilde yılın ilk iki ayında ihracatta rekor kırdık. Mart ayının ortasına kadar günlük ihracat rakamlarımız bir hayli başarılı bir tablo ortaya koydu. Mart ortasından itibaren salgının tüm dünyada etkisini derinden hissettirmeye başlamasıyla birlikte ihracatımız da ister istemez etkilendi. Bu dönemde önceki yılın aynı dönemine göre ihracatımız düşüş yaşasa da Haziran ayıyla başlayan yeni normal döneminde hızla eski temposuna kavuştu. Pandeminin etkilerinin en derinden hissedildiği Mart, Nisan ve Mayıs aylarında tarım ve gıda sektörlerimiz olumsuz etkilenmek şöyle dursun; kapıların kapalı olduğu dönemde dahi ihracatlarını artırdı. Eylül ve Ekim aylarında ise ihracatımızın yeni rekorlara imza atmasından büyük gurur duyduk. Ekim ayında Cumhuriyet tarihinin en yüksek aylık ihracatına ulaştık.
Yılın ilk 11 aylık döneminde sektörlerimizin ihracatını incelediğimizdeyse, kimi sektörlerin salgının küresel ticarette yarattığı daralmadan neredeyse hiç etkilenmediğini görüyoruz. ‘Gemi ve Yat, Yaş Meyve ve Sebze, Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri, Meyve Sebze Mamulleri, Çimento Cam Seramik ve Toprak Ürünleri, Fındık ve Mamulleri ve Halı’ sektörlerimizin, yılın ilk on ayında, önceki yılın aynı dönemine göre ihracatını artırdığını görüyoruz. ‘Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri, Tütün, Demir ve Demir Dışı Metaller, Kuru Meyve ve Mamulleri ve İklimlendirme Sanayii’ sektörlerinin de yılı pozitif kapatacağı beklentisi içerisindeyiz. 2021 yılında ise; gıda ve tarım sektörlerinin aynı ivmeyi korumasını, son dönemde ihracatı ivme kazanan ‘Hazırgiyim, Elektrik-Elektronik, Savunma ve Havacılık, Makine ve Mücevher’ sektörlerinin yeni rekorlara imza atabileceğini öngörüyoruz.
Ülkemizdeki 100 bin ihracatçının çatı kuruluşu olarak bizler bu dönemde elimizi taşın altına koymaktan çekinmedik. İşlerimizi dijital platformlara taşıdık, birçok ilki yine bu dönemde gerçekleştirdik. Pandemi süreci, bizleri yeni nesil ticaret diplomasisi faaliyetlerimizden alıkoyamadı. Yeni nesil ticaret heyetlerimizi, Ticaret Bakanlığımızın koordinasyonunda, 5 kıtada, toplamda 43 ülkede 35 sanal ticaret heyetiyle başarıyla gerçekleştirdik. Farklı coğrafyalardan birçok ülkeyle sanal ticaret heyetlerimize yeni dönemde de devam edeceğiz.
İhracatımızın önceki yılın aynı dönemine göre daha iyi bir performans izlediğini görüyoruz. İnanıyoruz ki, 2020 yılını da Yeni Ekonomi Programı (YEP) hedefimiz olan 165.9 milyar doların üzerinde kapatacağız. Elbette bu başarıyı; dünyanın pandeminin ikinci dalgasıyla yüzleştiği, birçok ülkede vaka sayılarının tekrar rekor seviyelere ulaştığı bu dönemde, ‘İhracatla Yükselen Türkiye’ için gecesini gündüzüne katarak çalışan ihracatçılara borçluyuz.
Yeni Ekonomi Programı’nda 2021 yılı toplam ihracat hedefi, 184 milyar dolar olarak belirlendi. İnanıyoruz ki, pandeminin hızını kesmesi ve aşılamanın etkisiyle kısıtlamaların yıl içinde tamamen kalkmasıyla bu hedefe ulaşacağız. Elbette, belirsizlikler her zaman mevcut, fakat pandeminin etkilerini hissetmeye devam ettiğimiz Ekim ayında 17 milyar 333 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren ihracat ailesi, bu performansını sürdürdüğü takdirde çok daha yüksek hedeflere de kısa sürede ulaşacaktır. Karşımıza çıkan tüm belirsizlikleri ihracatla aşıyoruz.
OECD, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların Türkiye’yi en az daralacak ülkeler arasında gösterdiği olumlu bir tablo içinde, Türkiye ekonomisi 2020’nin üçüncü çeyreğini yüzde 6.7 büyüyerek kapattı. 2020 yılını bazı kuruluşların eksi yüzde 5 tahminine rağmen yaklaşık yüzde 1 pozitif bir büyümeyle kapatacağımıza inanıyorum.
İş dünyasının kalacağı en tehlikeli durum belirsizliktir; TL’deki değer kaybı ve buna bağlı enflasyonla uyumlu değişkenlik çerçevesinde oluşan yüksek faiz, elbette arzu etmediğimiz ancak iş dünyası olarak bizim mücadele edebileceğimiz konular. Yeter ki belirsizlikleri minimize edelim. Pandemi ile birlikte sanayide yükselen potansiyelimizin, yerli üretim gücümüzün ve sürece hızla adapte olma kabiliyetimizin önemini bir kez daha gördük. Ülke, firma ya da sektör ayırımı yapmadan, tedarik zincirini kopartmadan ayakta kalanlar ve muhataplarına güven duygusunu daha iyi verebilenler bu yeni sürecin kazananları olacak. Pandemi süreci yeni iş alanları ve yeni iş yapış biçimleri oluşturmakla birlikte, karşımıza yeni fırsatlar da çıkarıyor.
“2021 yılında yüzde 5 seviyesinin üstünde büyüme mümkün”: Ülkemiz ekonomisinde, ertelenen tüketici ve yatırım taleplerinin devreye girmesi ve düşük baz etkisi nedeniyle 2021 yılında iyi bir sıçrama yapması beklenmektedir. 2021 yılı büyümesinin olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa yüzde 5 seviyesinin üstünde olabileceğini öngörüyorum. Ekonomik aktivite üzerindeki en büyük risk hiç kuşkusuz salgının seyri ve buna ilişkin alınan tedbirler olacak. 2020’nin son ayında aşı ile ilgili umutların artmış olması, 2021’e daha olumlu bakmamızı sağlıyor. Ekonomik aktivitenin 2021’in ikinci çeyreğinden itibaren toparlanmasını, büyümeye dış talebin olumsuz etkisinin 2021’de azalmasını bekliyoruz. Özellikle salgının kontrol altına alınmasıyla yaz aylarında turizm gelirlerinin artması ve en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği’nde yüzde 4’ün üzerinde büyüme beklenmesi de bu beklentimizi güçlendiriyor.
2020’de dünyada pandemiyle birlikte birçok dengenin değiştiği de aşikar. Öncelikle Asya-Pasifik’te RCEP ve Afrika olmak üzere iki ticari bloğun oluştuğunu görüyoruz. Bu gelişmelerle doğan fırsatları ve tehditleri iyi okumamız lazım. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin dış ticaretteki en önemli konu başlıklarından biri; ‘European Green Deal’ olacak. Yeşil yaşam olarak da değerlendirebileceğimiz bu konu çerçevesinde; üretimin her alanında yeşil standartları yakalamak için çalışmalıyız. AB ülkeleri çok sıkı şekilde, bu standartlara hazırlanıyor. Türk iş dünyası olarak biz de en hızlı şekilde bu sürece adapte ve hazırlıklı olmalıyız. Ülkemizin, Doğu Akdeniz, Libya ve Azerbaycan politikaları ile Karadeniz Gazı ve ABD ile ilişkilerimiz 2021’de önemli gündemlerimizden olacak. Özellikle belirtmekte fayda var, ABD’nin Başkanlık değişimi sadece ülkemizin değil tüm dünyanın gündeminde olacak. Özetle; Pandemiyi nasıl sadece biz yaşamadıysak ve tüm dünya etkilendiyse, önümüzdeki dönem yaşanacak gelişmeler de tüm dünyayı etkileyecek. Gelişmeleri iyi okumalı, iyi analiz etmeli ve aksiyon planlarımızı oluşturmalıyız.
2019’un Aralık ayında büyük hedeflerle ve umutlarla girdiğimiz 2020 yılı hiç beklemediğimiz bir şekilde sona eriyor. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada pandemiyle mücadelenin getirdiği ekonomik sorunlar, neredeyse pandeminin önüne geçti. 2020’nin ilkbahar aylarındaki kısıtlamalar, maalesef beklenen ikinci dalganın gelmesiyle sonbaharda yeniden başladı ve toparlanmaya çalışan ekonomiler daha da büyük bir çıkmaza girdi.
Ülkeler ve şehirlerarası ulaşım kısıtlamaları, sokağa çıkma yasakları, okulların kapanması, halkın kalabalık olduğu lokanta, kafeterya, kıraathane, hamam, yüzme havuzu gibi işletmelerin tamamen veya kısmen kapanması, bakkal, manav, kasap gibi işletmelerin ise belirli saat aralıklarında hizmet vermesi, hiçbir kısıtlama gelmemesine karşın okulların kapanmasından dolayı tamamen faaliyet dışı kalan okul servis aracı işletmeleri, okul kantinleri ve bunlara bağlı olarak işleri neredeyse durma noktasına gelen kırtasiyeciler gibi sektörler, tarihinin en kötü dönemini yaşadılar ve yaşamaya da devam ediyorlar. Bu işletmelerin bir kısmı belki de bir daha açılmamak üzere kepenklerini indirdi. Çünkü ilkbaharda ertelenen vergilerin, kredilerin, ödenemeyen kira, elektrik, su, doğalgaz gibi borçların toplamı, küçük işletmelerin toplam sermayesinden daha fazla bir noktaya geldi. Bu da işletmelerin yeniden açılmasını imkansızlaştıran bir etki yapıyor. Ve kapanan bu işletmelerin yeniden ekonomik hayata kazandırılması çok mümkün görünmüyor. İşletmeler açılmamak üzere kapanmadan önce gerekli müdahaleler yapılabilirse 2021 için beklentilerimiz de buna göre şekillenecektir.
İşin zor kısmı, çok sınırlı bir kamu kaynağıyla pandemiyle mücadeleden etkilenen sektörlere nasıl bir destek sağlanacağı. Fakat işin daha da zor kısmı sağlanan bu desteklerden dolayı artan bütçe açıklarının nasıl finanse edileceği. Ülkeler, Covid-19 salgını ile mücadele edebilmek için devasa büyüklükte yardımlar yaptılar ve bunun için devletler çok büyük bir borç yükünün altına girdi. Devletlerin kamu borçları, önümüzdeki süreçte dünya ekonomisindeki en büyük sorun olarak görülüyor. Şüphesiz aynı sorun bizde de olacaktır. Dünyadaki bu borç krizi, beraberinde başka sorunları da doğuracaktır. Kamu borçlarının kapatılabilmesi için vergi gelirlerinin artırılması gerekir. Ancak bugünkü ekonomik koşullarda başta esnaf ve sanatkârlar olmak üzere ekonomik olarak bu süreçten olumsuz etkilenen tüm sektörler için bir vergi indirimi beklentisi var. Bu da sürecin daha zor geçeceğine işaret ediyor.
2021’e girerken; esnaf ve sanatkârların ekonomi yönetiminden beklentileri de bu belirsizlikleri ve kısıtlamaların ekonomik etkilerini en aza indirmek için yapılacak desteklerden oluşuyor. Bu dönemde işyeri doğrudan kapatılan veya zorunlu olmasa bile kapanmak zorunda kalan esnafımıza hibe desteği şart. Devlete ait işyerlerinden kira alınmaması ve icra işlemlerinin de geçici olarak durdurulması gerekiyor. İşyeri kapanan esnaf, kendisi ve yanında çalışanlar için kısa çalışma ödeneğinden yararlanmayı bekliyor. Bu destek esnafı ve çalışanları rahatlatacaktır. Mücbir sebep ilan edilerek kamuya olan borçların ve diğer yükümlülüklerin ertelenmesini bekliyoruz. Yapılandırma Kanunu’nun yeniden Meclis’te görüşülerek en az 6 ay ödemesiz bir dönemin olmasını ve yapılandırma süresinin 60 aya yayılmasını istiyoruz. Bu destekler, sadece esnafımızın ayakta kalmasını sağlamayacak, pandemiyle mücadeledeki başarıyı da artıracaktır.
Bilim insanlarının yaptığı açıklamalarda Mayıs-Haziran’a kadar toplumun en az yüzde 60’ının aşılanabileceği, Temmuz’dan itibaren de maskesiz hayata yeniden dönebileceğimiz ifade ediliyor. Bunun gerçekleşmesi halinde 2021’in ikinci altı ayında ekonomide çok yüksek bir büyüme döneminin yaşanacağını tahmin ediyoruz. Bu dönemde sıkı para politikası uygulanır ve maliye politikası ile uyum içerisinde çalışılırsa fiyat istikrarını sağlayabiliriz. Enflasyonun düşmesi, faizlerin de düşmesi ve halkın alım gücünün yeniden artmaya başlaması anlamına geliyor. Dolayısıyla esnafımızın yeniden toparlanmaya başlaması halkın alım gücünün artmasına bağlı.
Küresel ölçekte finans piyasaları ve üretim süreçleri bir süredir büyük bir değişimin öncü sarsıntılarını yaşıyordu. Pandemi bu süreci tetikleyen bir şok dalgası yarattı. Dünyada ve ülkemizde 2021 yılının ilk yarısı zor geçecek. Ancak ikinci yarıdan umutluyuz. 2020 yılında kredi bolluğu ile bir genişleme yaşandı. 2021 yılında kredi maliyetlerindeki artışın, özellikle KOBİ’lerde, nakit akışı ve finansmana erişimde sıkıntılar yaratma potansiyeli yüksek.
Artık teknolojinin daha çok öne çıkacağı yeni istihdam modellerinin yanında tedarik zinciri güvenliğinde farklı alternatiflerin devreye alınacağı, yeni stratejik ortaklıklar ve arayışların da gündeme geleceği bir dönem başlıyor. Operasyonel hız kadar ölçek ekonomisine odaklanan bir Türkiye’nin üretim ve tedarik üssü olmaması için bir neden görünmüyor. Almanya’nın doğusu ile Çin’in batısı arasında kalan bölgede Türkiye ile üretimde ve tedarik zincirinde rekabet edecek bir başka ülke yok.
Son haftalarda tedarik zincirinde görülen ürün ve hizmet maliyeti artışı dikkatle takip edilmeli. Ham madde dahil bu artış, ülkemizin en önemli sorunu enflasyon üzerinde de ciddi bir baskı oluşturuyor. Ülkemizin bu dönemi doğru ve etkin bir yol haritası ile yeni rekabet senaryolarını da göz önüne alarak planlaması gerekiyor.
Mevcut durumda, KOBİ’lerimizin yaşamakta olduğu düşük verimlilik, uluslararası piyasalarda düşük rekabet gücü ve kayıt dışılık gibi yapısal sorunlar ile başta dijitalleşme ve finansal okuryazarlık olmak üzere eğitime yönelik konuları önceliklendirmeliyiz. Bu sorunların çözülebilmesi için koruyucu, geliştirici ve sürdürülebilir bir KOBİ politikasının oluşturulması büyük önem taşıyor.
Uzun dönemli büyüme hedefi için markalı, yüksek katmadeğerli üretim ve yüksek katma değerli ihracatı odağına alan sanayi odaklı bir ekonomik modele ihtiyacımız var. Yatırım ortamını iyileştirmek ve güven iklimini yaratmak zorundayız. Toplam faktör verimliliğine odaklanarak katmadeğeri yüksek bir ekonomiye geçmek için “Orta Gelir, Orta Demokrasi ve Orta Eğitim” tuzaklarından bir an önce kurtulmalıyız.
Sanayide en önemli maliyeti oluşturan enerji tarafında, rekabetçi fiyat ve kalite getirilmesi gerekiyor. Bu doğrultuda ülkemizin sürdürülebilir kalkınması, kaliteli büyümesi ve toplumsal refah artışı için topyekûn bir “Enerji Verimliliği Seferberliği”nin acil olarak başlatılması önem kazanıyor.
2020 yılı, bilinen insanlık tarihinin ekonomik bağlamda en sıkıntılı dönemlerinden biri olarak geride kalmak üzere. Zira Avro Bölgesi’nin uzun süredir derin bir krizle boğuştuğu, Japonya’nın içinde bulunduğu durgunluğu bir türlü aşamadığı, diğer BRICS ülkelerinin Çin’in dinamizminin oldukça gerisinde kaldığı, Çin-ABD gerginliğiyle yön alan küresel ticaretin gün geçtikçe daha da gerildiği bir ortamda; küresel ekonomi bir de Covid-19 kriziyle yüzleşmek durumunda kaldı. Bu süreçte dünya çapında milyonlarca insan işini ve gelirini kaybederken; salgından önce 2020 yılı genelinde yüzde 3.5 oranında büyümesi beklenen küresel GSYH’nin, güncel tahminlere göre bu dönemde yüzde 4.5 – 5.0 bandında küçülmesi bekleniyor. Bu bağlamda her kriz sonrası ortaya atılan “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” söyleminin, bu krizin ardından çok daha farklı ve güçlü bir anlam taşıdığını ifade edebiliriz. Böylesi zorlu bir küresel konjonktürde, elbette Türkiye ekonomisinin de ciddi anlamda sekteye uğradığına şahit olduk.
Yılın ilk çeyreğinde yüzde 4.5 oranında büyüyen ekonomimiz, bütün ekonomiler gibi Covid-19 ile ciddi bir sarsıntı yaşadı. Sadece mal ve sermayenin değil, bütün fiziki hareketliliğin neredeyse durma noktasına geldiği bu süreç; bilhassa yılın ikinci çeyreğinde iş dünyasını oldukça olumsuz etkiledi. Bununla birlikte; Ekonomik İstikrar Paketi’nin piyasaları rahatlatan hamleleri neticesinde, bilhassa üçüncü çeyrek itibariyle hızlı bir toparlanma sürecine girdik. Böylece pandeminin yılın ikinci çeyreğinde yüzde 9.9 oranında daralan ekonomimiz, üçüncü çeyrekte ciddi bir sıçrama yaparak yüzde 6.7 oranında büyüdü. Buna ilaveten yüzde 22.5 oranında artış kaydeden yatırımlar, iş dünyasının piyasalara olan güveni konusunda önemli işaretler verdi.
Elbette pandeminin reel sektör üzerindeki etkisinin tamamıyla ortadan kalktığını söyleyemeyiz. Bununla birlikte; MÜSİAD olarak 2021 yılı ve sonrasını kapsayan dönemde, birbiriyle uyumlu para ve maliye politikalarıyla ekonomimizin yeniden güçlü büyüme dönemine gireceğine inanıyoruz. Bizim tahminimize göre yüzde 0.5 oranında bir yılsonu büyümesiyle bu zorlu süreci geride bırakacağını beklediğimiz Türkiye ekonomisi, bu motivasyonla YEP kapsamında 2021 yılı için hedeflenen yüzde 5.8’lik büyüme oranına zorlamadan ulaşacaktır.
2020 yılı için tüm sektörlerde ortak genel bir değerlendirme yapmanın yanlış olduğunu düşünüyoruz. Turizm ve hizmet sektörü büyük kayıplar yaşarken birçok sektör ya durumunu korudu ya da gelişme kaydetti. 2021 yılı için beklentimiz, kaybeden sektörlerin yaralarını sarma yılı olmasıdır.
Aşının bulunmuş olması bir avantaj olarak değerlendirilirken İngiltere’de ortaya çıkan mutasyon sonuçlarının ülkemizin ekonomisini olumsuz etkileme durumu da vardır. Şartların bir anda iyileşmeyeceği ortaya çıkmıştır.
Pandemi’den en çok etkilenen sektörlere etkilenme sırasına göre çözüm üretmek gerekmektedir. Bu bağlamda KOBİ’lere yapılan destek sadece şirketlere değil, toplumun tamamına yapılan bir destek anlamına gelmektedir. Çünkü istihdamın yüzde 70’inden fazlası KOBİ’ler tarafından sağlanmaktadır.
Bu sürecin “ihtiyacı olan KOBİ’ye ihtiyacı kadar” prensibi ile yürütülmesi için titiz bir çalışma yapılmalı, kaynakların teminatı olan ama ihtiyacı olmayanlar tarafından tüketilmesine izin verilmemelidir.
2021 kaynakları etkin kullanan ulusların yılı olacaktır.
Bu yılı değerlendirmeye 2019 yılından başlamak daha doğru olacaktır. 2019, ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşlarının oluşturduğu ortamda, küresel ekonomik büyüme beklentilerinin düştüğü ve ticaret hacminde önemli daralmaların yaşandığı bir yıl oldu. Küresel parametrelerin belirlediği ortamda ise ülkemiz, 2019 yılı 3. çeyreğinden itibaren yeniden büyüme trendini yakalamışken, Kovid 19 salgını 2020 yılına damgasını vurdu.
Pandemi bütün dünyada ekonomik zararlara sebep oldu ve ekosistem üzerinde köklü değişikliklere yol açtı. Tedarik güvenliği önem kazanırken, küresel talebin tedarik yönünün değişeceği bir süreç başladı. Bu süreçte dijitalleşme ön plana çıkarken gıda güvenliği, biyo güvenlik ve siber güvenlik gibi kavramlar daha çok konuşulur oldu.
Ülkemiz ekonomik anlamda devletimizin zamanında aldığı tedbirler ve uyguladığı etkin destekler ile zararı asgari seviyede tutma yolunda önemli aşamalar kaydetti. Pandemi nedeniyle negatife dönen büyüme, üçüncü çeyrekle birlikte tekrar pozitife döndü. Mevcut göstergeler bu eğilimin dördüncü çeyrekte de devam edeceğini gösteriyor. Yeni yıla girerken 2021 yılı ve devamında ülkemiz açısından ekonominin büyüme trendini sürdüreceğine inanıyoruz. Pandeminin etkilerinin kontrol altına alınmasıyla birlikte küresel talebin ülkemize yöneleceğini ve bunun ülkemiz ekonomisi üzerinde pozitif etki edeceğini değerlendirmekteyiz. Özellikle artan dijitalleşme ile birlikte ülkemizin küresel e-ticaret pazarından daha fazla pay alacağını ve e-ihracat ile başlayan perakende de dış ticaret hacminin artacağını öngörmekteyiz.
Kaynak:Kobi-efor.com