İNATLA YUKARI BAKACAĞIZ
Ülke insanlara paye verir.
Başarılı, akıllı, konusunda uzman, liyakat sahibi, tecrübeli, adaletli kişiler tarafından ise yürütülür.
Türk Dil Kurumu ‘ÜLKE’ yi “Bir devletin egemenliği altında bulunan kara, deniz ve havanın oluşturduğu bütün” diye tanımlar.
Yurttaş, ülke seçimini kişiden dolayı tercih etmez. Ancak bir insan yüzünden istemeden de olsa ülkesinden vazgeçebilir.
Ülke, her canlıyı kabul eder. Kanunları çerçevesinden korur, kollar, besler, eğitir, öğretir, iş verir.
Yönetenlerinde aynı davranış ve tutumlarda olması o ülkenin başarı çizgisini yükselttiği gibi hasımlarına karşı da güçlü gösterir.
Ülke tüm yurttaşlarını olduğu gibi kendisinden olmayanları da sever. Onları dışlamak ancak bu fani dünyada egolarını tatmin etmekten öteye geçmez.
Getirim uğruna dere yataklarını, ormanları beton yığınına çevirirken ülkenin geleceği gençler için barınacakları yurtlar yapmak akıllarından çıkmamalıdır.
Münevver teyzeyi ağlatmak kimseye kazanç sağlamaz. Yüzüne tebessüm bırakırsanız çok şey kazanırsınız. İsteği, doğurup yetiştirdiği kızının okumasından başka bir şey değildir.
Yönetenler, söz sahipleri, hadi adaleti unuttunuz. Gözününüz önünde çırpınan, dayak atılan, kelepçe vurulan insanları nasıl görmezsiniz?
Ellerinde belgeleri olanların öğrenci olduklarına inanmıyorsunuz. Ancaak, seslerini duyurmak, barınmak adına çırpındıkları için “Terörist” damgasını yapıştırabiliyorsunuz. Biliniz ki, cilalı parlak ayakkabılarınıza, ipek kravatlarınıza o kelime hiç şık durmadı.
Adaylığını koyacak kişi, kongrede bağırıyor.
“Bu demokrasi değil, demokrasiyi öğrenin.”
Karşıtı cevap veriyor.
“Demokrasi olmasa sen böyle konuşamazsın.”
Peki, öğrencilere bu yapılanların neresinde demokrasi var.
Kendilerine gelince demokrasi mubah, öğrenciye gelince günah, vay be…
Bu ülkede ve de dünyanın tüm ülkelerinde parklarda uyuyan insanlar vardır. Hiç birine bu denli müdahale, muamele yapılmamıştır.
Birkaç Euro alacağız diye yabancılara kapılarını açıp, sokakta kalmamaları için milyarlar harcanarak bir çırpıda evler yapılırken, kendi gençlerinin parklarda sabahlamalarına mecbur bırakılması adalet değildir.
Bu yıl ayyuka çıkmasının sebebini elbette yabancıların yoğun olmasıdır. Çünkü kiralanacak daire kalmadı. Kalan birkaç taneyi de, kat malikleri fırsata çevirdi. Rutubetli, ışık görmeyen, nefes dahi zor alınacak -3 bodrum katının kirası bile iki bin beş Türk Lirasından başlıyor ise vicdan nerede unutuldu.
Kimse soramıyorsa, soruyorum.“
“Eyyy ev sahibi, çocuğunun orada yaşamasına gönlün razı olur mu”? Hiç mi rahatsız olmuyorsun?
Elbette, öğrenci yurtlarının yetersizliği yeni bir mesele değil. Üniversite adayı, daha tercihini yaparken, “Orayı yazsam acaba kalacak yer bulabilecek miyim” diye yıllardır düşünüyordu.
Geçmişte, kalacak yeri ve de ailesinin parası olmadığı için okuyamayan birçok genç bulunmaktadır. Çığlıklarına yıllarca kulaklarınızı tıkadınız.
Bir de emniyet güçlerini üstlerini göndermeniz af edilecek gibi değil. Onlarla egemenlik kurmaya çalışmanız Anayasanın hiçbir maddesinde yok. Bu durumda terörist kim oluyor. Hani demokrasi, fikir, eğitim alma özgürlüğü nerede kaldı?
“Ayrıştırıcı ve hedef gösterici mesajlar, üniversite ve çevresinde polis baskısıyla gerçekleşen olaylar, öğrencilerimize güvenlik görevlilerinin müdahalesi kabul edilebilir değil" şeklinde fetva verenler, nerede?
Sadece konuşuyorlar. İcraat yok…
Lojmanlarda kalmak için istekte bulunup bedava denilecek dairelere yerleşiyorsunuz. Fakat yurtsuz öğrenciler için kılınızı kıpırdatmıyorsunuz. Sonra din, iman sıralıyorsunuz. Sonuç, gençler parkta uyuyor…!
Polis: “Terbiyesizler, aşağı bak aşağı bak, toplu gezmek yok” diyor. Yakasından çektiği gence diz, tekme giriyor. “Süpürün” diye bağırıyor.
Ne yapmış bu gençler, seslerini duyurmak için parkta toplanmışlar.
Ülkenin kolluk kuvvetini gençlere neden düşman ediyorsunuz. Onların da öğrenci çocukları var. Evlerine gidince evlatlarının yüzüne nasıl bakacaklar. Evladı, babaya düşman ediyorsunuz. Babanın yüzünü çocuğunun, eşinin yanında neden yere baktırıyorsunuz.
Bu ülkenin insanı hiçbir zaman yere bakmamıştır. Polisine, askerine el kaldırmamıştır. Daima özgürlük, aydınlık, ilim ve barış için yukarıya bakmıştır. Bakmaya da devam edecektir.
Gazi’, yabancı bir devlet adamıyla görüştüğü sırasında çay servisini yapan genç tökezleyince tepsidekiler yere dökülür. Yabancı misafir bu durumu küçümseyerek, “bizde böyle bir şey asla olamaz" der.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "Ben bu millete her şeyi öğrettim. Âmâ uşaklığı bir türlü öğretemedim."
Anlayana…!