Son 500 Yılda Zulme Uğrayan, Baskı Gören; İnancı, Rengi, Kültürü Dolasıyla Ayrımcılığa Maruz Kalan Milyonlarca İnsana Kapılarımızı Açtık

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın Projeksiyonu ve Ötesi” konulu uluslararası konferansta yaptığı konuşmada, “Asırlardır doğudan batıya, kuzeyden güneye kıtalar ve bölgeler arasındaki insan hareketliliğinin merkezinde biz yer alıyoruz. Engizisyondan kaçan Museviler başta olmak üzere son 500 yılda zulme uğrayan, baskı gören; inancı, rengi, kültürü dolasıyla ayrımcılığa maruz kalan milyonlarca insana kapılarımızı açtık” dedi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük insan hareketliliğinin yaşandığını, her sene milyonlarca insanın savaşlar, iç çatışmalar, istikrarsızlık, kıtlık, terör ve yoksulluk gibi sebeplerle evlerini terk ettiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünya genelinde göçmenlerin sayısının 272 milyona, yerlerinden edilen kişilerin sayısının 80 milyona, mültecilerin sayısının ise 26 milyona yaklaştığını bildirdi. Dünya nüfusunun yüzde 3’ünün göçmen olarak hayatını sürdürdüğüne vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Bu insan hareketliliğinde zaman zaman içimizi acıtan pek çok manzarayla da karşılaşıyoruz. Zulümden, baskıdan, açlıktan kaçarak, güvenli bir gelecek kurma ümidiyle çıkılan yolculuklar, kimi zaman felaketle neticeleniyor. Geride bıraktığımız dönemde içinde çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 30 bine yakın göçmen Akdeniz’de hayatını kaybetti. Sahra Çölü’nün kızgın kumları, binlerce umut yolcusunun mezarı oldu. Aylan bebek başta olmak üzere Ege’de yaşanan insani dramları hiçbirimiz unutmadık, unutamayız. Büyük hayallerle çıktıkları yolculuklarında azgın dalgalara meydan okuyan bu mazlumların, bunun altını çiziyorum, özellikle botlarının, nasıl kasten batırıldığını gayet iyi hatırlıyoruz. İnsanlık sadece Akdeniz’de değil, Ege’de ve Meriç’te de sınıfta kalmıştır. Göçmenlerin güvenli yaşam hayalleri, kendilerini ölüme itenler tarafından Ege’nin sularına gömülmüştür.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, sadece 2020 yılında Ege’de 9 bine yakın geri itme vakası yaşandığına dikkati çekerek, “Avrupa’ya sığınan onbinlerce Suriyeli çocuğun ise nerede olduğu, kimler tarafından kaçırıldığı bilinmiyor” dedi. Göç konusunda Batılı devletler sürekli şikâyet etse de bu meselede asıl yükü taşıyanın gelişmekte olan ülkeler olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünyadaki mülteci nüfusunun yaklaşık yüzde 85’ine zengin devletler değil, imkânları çok daha kısıtlı olan ülkeler ev sahipliği yapıyor. Kabul ettikleri birkaç yüz mülteciyi reklam malzemesi olarak kullananlar, doğrudan insan hayatıyla ilgili bu kriz karşısında sorumluluk üstlenmiyor” diye konuştu. “TÜRKİYE, SAYILARI 4 MİLYONU BULAN SIĞINMACIYA TEK BAŞINA EV SAHİPLİĞİ YAPTI” Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği rakamlarına göre, 2020 yılında dünyada üçüncü ülkelere yerleştirilmeyi bekleyen 1 milyon 440 bin mülteciden sadece 39 bin 500’ünün, 25 Batı ülkesine yerleştirilebildiğini açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hâlbuki Türkiye, sayıları 4 milyonu bulan sığınmacıya tek başına ev sahipliği yapmıştır, yapmaktadır. Türkiye’ye sınırlarını açması konusunda tavsiye verenler; bu süreçte sınırlarını kapatmış, mültecilere sırtını dönmüştür” ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile Yunanistan sınırındaki mültecilere Yunan güvenlik güçleri tarafından açıkça zulüm edildiğini gösteren utanç verici sahneler yaşadığını aktararak, Avrupa Birliği Ajansı’nın da bu hak ihlallerine ortak olduğunu söyledi. “ASIRLARDIR KITALAR VE BÖLGELER ARASINDAKİ İNSAN HAREKETLİLİĞİNİN MERKEZİNDE BİZ YER ALIYORUZ” Türkiye’nin kıtaların ve kültürlerin kavşağında bulunan bir ülke olarak, göç olgusuna asla yabancı olmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Asırlardır doğudan batıya, kuzeyden güneye kıtalar ve bölgeler arasındaki insan hareketliliğinin merkezinde biz yer alıyoruz. Engizisyondan kaçan Museviler başta olmak üzere son 500 yılda zulme uğrayan, baskı gören; inancı, rengi, kültürü dolasıyla ayrımcılığa maruz kalan milyonlarca insana kapılarımızı açtık” değerlendirmesinde bulundu. “Tahtımı veririm, tacımı veririm ama devletime sığınan mazlumları asla vermem’ diyen bir devlet geleneğine sahibiz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kafkasya’daki kardeşlerimiz de Balkanlardaki soydaşlarımız da başları dara düşünce hep bizim topraklarımıza sığındı. Nazilerin gadrine uğrayan yüzlerce bilim insanına 1930’larda bizim üniversitelerimiz sahip çıktı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’daki Türk diplomatlar, her türlü riski göze alarak, Türk pasaportuyla yüzlerce mazlumu soykırımdan kurtardı. Hem Halepçe katliamından sonra, hem de Birinci Körfez Savaşı sırasında Irak’tan kaçan yüzbinlerce Kürt kardeşimize kapımızı açtık. Kırım’dan, Ahıska’dan, Türkistan’dan, Bulgaristan’dan göç etmek zorunda kalan soydaşlarımızı yine biz bağrımıza bastık. Tarih boyunca başı dara düşen, zulme ve katliama uğrayan herkese güvenli bir liman, şefkatli bir yuva olduk. Sınırlarımıza gelen hiç kimseyi etnik kimliği, dini, kültürü, meşrep ve mezhebi sebebiyle geri çevirmedik. Suriye’deki çatışmalar başladığından bu yana, bu tarihi sorumluluğumuzu, milyonlarca muhacire ensarlık yaparak bir kez daha yerine getirdik. Maddi imkânları bizden katbekat fazla olan ülkeler, mültecileri toplama kamplarına mahkûm ederken, biz bu insanlarla ekmeğimizi paylaştık.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyeli Türkmenlere, Kobanili Kürtlere, Halepli Araplara Türkiye’nin kapılarını açtığını ve sahip çıktığını vurgulayarak, eski ABD Başkanı Obama ile Kobani’li Kürtlere dair yaptığı görüşmesini anlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sayın Obama, görevdeyken bir gece şahsımı aradı ve Kobani’deki Kürtlerin zor durumda olduğunu, bu konuda özellikle kapılarımızı açma noktasında destek istedi. Dedim ki ‘şu anda bunlar nasıl olacak?’ Bana verdiği cevap şu; bu insanlar ölümle karşı karşıya. ‘Peki, ne yapacaksınız?’ Aldığım cevap şu; ‘Biz gerekirse uçaklarla buraya her türlü mühimmatı indireceğiz.’ Yapacağınız bu operasyona ben katılamam çünkü o operasyonun ötesini görüyorum, ötesinde ciddi bir savaş söz konusuydu. Nitekim de öyle oldu ve o olayla birlikte binlerce on binlerce Kürt kardeşimiz o operasyonda öldü. Biz buna rağmen kapılarımızı açtık. On binlerce Kobanili Kürt şu anda hâlâ bizim ülkemizde” sözleriyle ABD Başkanı Obama ile görüşmesini aktardı. Türkiye’nin Müslümanların yanında Hristiyanlara, Ezidilere, Süryanilere ve daha birçok farklı inançtan insana da kapılarını sonuna kadar açtığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’li bir generalin terör örgütü PKK, YPG ve PYD ile beraber hareket ettiklerini dair açıklamalarını da eleştirdi. “MAĞDUR DURUMDAKİ İNSANLARA, KENDİ VATANDAŞIMIZA VERDİĞİMİZ HİZMETLERİ SUNDUK” Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu nasıl bir NATO ittifakı iki ülke? Bunların mültecilere sahip çıkmak gibi bir dertleri yok, dert başka hâlâ bunlar terörle beraberler, teröristlerle beraberler. Tabi bizde terörle ve teröristlerle mücadelemizi her yerde sürdürüyoruz, bundan sonra da sürdüreceğiz. Dostlar eğer dostluğunu icra ederse ettiği müddetçe biz de gönlümüzü açarız. Ama etmezlerse bugüne kadar ne yaptıysak bundan sonra da onu yaparız” değerlendirmesinde bulundu. “Mağdur durumdaki bu insanlara, kendi vatandaşımıza hangi hizmeti veriyorsak aynısını, hiçbir karşılık beklemeden sunduk” ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye’nin kuzeyinde terörden arındırdığımız bölgelerde de büyük bir göç krizini engelledik. Bütün bunları da çıkar hesabı veya reklam olsun diye değil; inancımızın, imanımızın, kültürümüzün bir gereği olarak yaptık” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu süreçte Avrupalı ülke liderlerinin İdlib’te, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin yaptığı briket konutların bir kısmının yapımını üstlenmek konusunda verdikleri sözleri tutmadıklarını kaydederek, Türkiye’nin şu ana kadar 52 bin briket konutu yaparak, mültecileri çadırlardan kurtardığını belirtti. Avrupa Birliği’nin Yunanistan’a 100 bin sığınmacı için 3 milyar Avro destek verirken, Türkiye’deki 4 milyon sığınmacı için elini taşın altına koymadığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “18 Mart mutabakatıyla bize taahhüt edilen 6 milyar Avro, aradan geçen süreye rağmen, hâlen tam olarak gönderilmedi. Uluslararası basın kuruluşları bile bu gerçeği görmeye, teslim etmeye başladı” diye konuştu. Geçtiğimiz günlerde uluslararası medyada yayımlanan bir haberde, Suriyeli mültecilere sahip çıkan tek devletin Türkiye olduğunun kabul edildiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtemel katliamların önündeki yegâne engelin de Türkiye’nin bu bölgedeki askerî varlığı olduğunun altını çizdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çünkü biz paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne inanan, dünyayı iyiliğin değiştireceğine, dünyanın iyilikle ayakta kaldığına iman eden insanlarız. Bizim böle bir farkımız var” sözlerine yer verdi. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin terörden temizlediği bölgelere şimdiye kadar sadece Türkiye’den 420 bin sığınmacının geri döndüğünü kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’deki siyasi çözüm çabalarında mesafe kat edildikçe, istikrar ve huzur ortamı tekrar güçlendikçe, bu geri dönüşlerin daha da artacağına inandığını söyledi. “GÖÇ OLGUSUNA GENİŞ BİR PERSPEKTİFLE BAKILMASI GEREKİYOR” Suriye’deki istikrarsızlıktan beslenen bölücü terör örgütünün, özellikle son günlerde, güvenli bölgelere yönelik terör eylemlerini artırdığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütü PKK-YPG’nin saldırıları sebebiyle bir ay içinde onlarca masum sivil ve çocuğun hayatını kaybettiğine dikkat çekti. Teröristlerin, Türkiye tarafından tesis edilen huzur ve güven ortamını bozmasına kesinlikle izin vermeyeceklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nasıl daha önce gerektiğinde kimseye bakmadan terör yuvalarını imha etmişsek, saldırıların devam etmesi hâlinde, diğer bölgelere yönelik de gereken adımları atmaktan çekinmeyiz” uyarısında bulundu. “Göçle kurulan, bizzat ataları göçmen olan toplumların, göç meselesine salt güvenlik odaklı bir anlayışla yaklaşmaları büyük bir çelişkidir” ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Tarih boyunca var olan, bundan sonra da var olmayı sürdürecek olan göç olgusuna, geniş bir perspektifle bakılması gerekiyor. Suriye bağlamında yaşananlar bize duvarları yükseltmenin, sınırları dikenli tel örgülerle çevirmenin, hatta göçmenlerin botlarını batırmanın çare olmadığını göstermiştir. Özellikle az gelişmiş ülkelerin kıt kaynaklarıyla yetiştirdiği nitelikli insanlarını beyin göçünü teşvik ederek alıp, ihtiyaç sahiplerine kapıyı kapatmak, ahlaki bir tavır değildir. Bu tür politikalar, göçe kaynaklık eden sorunların derinleşmesine, yeni göç dalgalarının oluşmasına sebep olacaktır. Hele hele göç meselesinin üstesinden yabancı düşmanlığının ve İslam karşıtlığının körüklenmesi suretiyle gelineceğini düşünmek, büyük bir yanılgıdır. Gelir adaletsizliğinin bu derece keskinleştiği bir ekonomik düzende, göçü tamamen bitirmek mümkün değildir.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, asıl yüzleşilmesi gerekenin göçü besleyen sorunlar olduğuna değinerek, “Bu yüzleşmeye, göç meselesinin elbette güvenlik boyutu da olan ama asıl insani, siyasi ve sosyal bir mesele olduğunu kabul ederek başlayabiliriz. Daha önce ifade ettiğim gibi; her göç aynı zamanda yeni bir buluşmadır; etnik kimliği, dini, dili, kültürü farklı insanların kucaklaşmasıdır. Göçle ilgili önyargılarımızı bir tarafa bırakarak, göçmenlerin gittikleri ülkelere ve toplumlara katkılarını da görmemiz gerekiyor” diye konuştu. Türkiye’den göç edenler arasında, bilimden sanata, teknolojiden iş dünyasına kadar her alanda yaşadıkları topluma ve insanlığa çok büyük katkı veren isimler bulunduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı şekilde Türkiye’ye yerleşen sığınmacılar arasında da gayretleri, birikimleriyle Türkiye’ye önemli katkılar sunanların bulunduğunu anlattı. “GÖÇ VE GÖÇMENLERLE İLGİLİ POLİTİKALARIMIZI OLUMLU YÖNDE YENİLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ” Asırlardır göç alan ve 1960’dan beri de göç veren bir ülke olarak, meselenin her iki boyutunu da dikkate alarak adımlar attıklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Güvenliğimizden taviz vermediğimiz gibi göç olgusuna yalnızca güvenlikçi bir pencereden de bakmıyoruz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir taraftan göç konusunda faaliyet yürüten kurumların kapasitesini güçlendirirken, diğer taraftan da dünyadaki iyi ve başarılı örneklerden istifade etmeye çalıştıklarını açıklayarak, sözlerini şöyle tamamladı: “Yarının büyük ve güçlü Türkiye’sini içe kapanarak değil, dışa açılarak inşa edebileceğimizin farkındayız. Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen yabancılara nasıl her türlü imkânı seferber ediyorsak; eğitimde, akademide, bilimde, sanatta, ticarette bu ülkeye katkı sunmak isteyenlere de gereken kolaylığı göstereceğiz. Bilhassa ülkemizde eğitim görmüş, milletimizle ünsiyet geliştirmiş, Türkiye’yle gönül bağı olan insanlara yönelik farklı adımlar atacağız. Değişen şartlara ve ülkemizin ihtiyaçlarına göre, göç ve göçmenlerle ilgili politikalarımızı olumlu yönde yenilemeye devam edeceğiz. Konferans çerçevesinde yapacağınız tartışmaların, ortaya koyacağınız fikirlerin bize bu doğrultuda yeni ufuklar çizeceğine inanıyorum. Özellikle de bunu çok açık net söylemek zorundayım o botları şişleyenleri her hâlde sizler en az benim kadar biliyorsunuz; komşu Yunanistan. Polisleriyle sahil güvenlikle o botları nasıl şişleyerek batırdıklarını o savunmasız insanların nasıl o denizin sularında öldüğünü biliyorsunuz. Bu gerçekleri tüm dünyaya anlatıyoruz, ne anlatırsan anlat bir kulaktan giriyor bir kulaktan çıkıyor ama biz yine de anlatmaya devam edeceğiz. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, konferansın başarılı geçmesini diliyor, Dokuz Eylül Üniversitemizi tekrar tebrik ediyorum.”
Benzer Videolar