DOLAR 35,1853 -0.11%
EURO 36,7225 0.04%
ALTIN 2.971,160,28
BITCOIN 3366201-2.92051%
Trabzon
°

SABAHA KALAN SÜRE

Kılıçdaroğlu Meclis Grubunda Konuştu

Kılıçdaroğlu Meclis Grubunda Konuştu

ABONE OL
10 Haziran 2020 11:55
Kılıçdaroğlu Meclis Grubunda Konuştu
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Haberin Yıldızı-

 

           Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun  uzun bir aradan sonra TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada hükümete ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğana yüklendi

Teşekkür ederim, değerli milletvekili arkadaşlarım, televizyonları başında bizleri dinleyen saygıdeğer vatandaşlarım… Zor bir süreçten geçtiğimizi hepimiz biliyoruz. Güzel ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz. Kimliklerimiz farklı olabilir, inançlarımız farklı olabilir, yaşam tarzlarımız farklı olabilir ama al bayrağımızın altında ve bu güzel vatanda birlikte yaşamak istiyoruz, huzur içinde yaşamak istiyoruz. En büyük arzumuz bu. Siyasette kavga olsun istemiyoruz ama siyasette soru sorulabilsin, vatandaşın hakkı hukuku aranabilsin. Bir yerde hukuksuzluk varsa, adaletsizlik varsa, milletin vekili çıkıp bunu dile getirebilir. Vatandaşın ihtiyacı nedir, derdi nedir, bunun üzerinde durulabilir. Vatandaş bazen hükümetin yetkililerine ulaşamayabilir ama gelip bir milletvekilini bulur. “Aman ne olursunuz benim bu derdimi anlatın, bu derdini söyleyin” diyebilir. Bizim görevimiz de adımız üstünde milletin vekili, vatandaşın vekili yani. Dolayısıyla oy versin, vermesin; Türkiye coğrafyasındaki, hatta yurtdışında yaşayan bütün vatandaşların sorunlarını dile getirmek bizim boynumuzun borcudur. Sadece sorunları dile getirmek değil, çözümleri de üretmek zorundayız. Neyin nasıl yapılacağını söylemek zorundayız.
Evet, zor bir süreci yaşadık, hep beraber yaşadık bu zor süreci. Az önce Grup Başkanvekilimiz de ifade etti; çok sayıda vatandaşımızı kaybettik, hepsine Allah’tan rahmet diliyoruz, hepsinin yeri cennet mekan olsun diyoruz. Hatta o kadar ki, mücadele ederken bile, bir hastayı iyileştirmek için mücadele ederken bile hayatını verenler oldu. Peki huzuru nasıl bulacağız? Eğer bir ülkede özgür gazeteciler varsa, yani kalemini satmayan gazeteciler varsa, vatandaşın derdini özgürce dile getirebiliyorlarsa, o memlekette huzurun yolu açılıyor demektir. Adalet varsa, “Evet ben haksızlığa uğradım” diye diye düşünür bir vatandaş ama mahkemeye başvurduğunda “benim hakkım bana teslim edilecek” diyorsa; “karşımdaki kişi ne kadar güçlü olursa olsun adalet, adalet dediğimiz kavram hakkı, hukuku sağlarsa, benim hakkımı teslim ederse ben o ülkede huzur içinde yaşarım” der vatandaş. Bizim arzumuz ne? Bizim arzumuz da budur. Hiç kimse, hiç kimse şöyle veya böyle bir mağduriyet yaşamasın.
Bakın çok zor bir süreçten geçiyoruz, yediden yetmişe hepimiz bir şekliyle önlem almaya çalışıyoruz, süreci en az hasarla nasıl anlatabiliriz, onun arayışları içindeyiz. Gazeteciler, özgür gazeteciler ellerinde kalemleri ile bizi bilgilendirmek istiyorlar. Sabah gazeteleri açtığımızda, akşam televizyonları izlediğimizde haber topluyor bu gazeteciler. Onlar da zor koşullarda görev yapıyorlar. Onu da düşünmek gerekiyor.
FETÖ TAKTİĞİ
Ama bir haber geliyor, iki gazeteci arkadaşımız sabahın köründe gözaltına alınıyor, İsmail Dükel TELE-1’in Ankara Temsilcisi ve Müyesser Yıldız Oda TV’nin Ankara Haber Müdürü. Niye alınıyorlar, hangi gerekçeyle alınıyorlar? Emin olun duyduğumda üzüldüm. Yahu nasıl bir ülkede yaşıyoruz biz? Yahu huzur olmayacak mı bu memlekette? Yani gazetecinin de huzur hakkı yok mu? Su vermiyorlar su; Müyesser Hanım’a su vermiyorlar! Ya su kardeşim ya; hayat bu hayat aynı zamanda, sen nasıl su vermezsin? Hala su verilmiyor, hala su içirmiyorlar. Zaten tanırsınız da herhalde, öyle kilolu falan da değil yani. Şimdi ne yaptı bu gazeteciler?
Allah aşkına ben bütün vatandaşlarıma soruyorum: Ne yaptı bu gazeteciler? Haber peşinde koşuyorlar. Suçluyorlar bunları: “Efendim bunlar casusluk yapacakmış.” Yahu bu kadar da ayağa düşürmeyin bu casusluğu kardeşim, bu kadar da ayağa düşürmeyin. Ne casusluğu kardeşim, ne ajanlığı kardeşim? Nereden çıkarıyorsunuz bunları? Haber toplayacak, gazeteci haber peşinde koşar, en zor koşullarda gider, haber alır. Savaş muhabirlerini bilmiyor muyuz? Cephede askerin bile önünde “acaba bir görüntü alabilir miyim, bir haberi yakalayabilir miyim?” diye hayatını feda ediyor gazeteciler. Kimler içeride? Barış Terkoğlu içeride, neden? Barış Pehlivan içeride, neden? Hülya Kılıç içeride, neden? Murat Ağırel içeride, neden? Mehmet Ferhat Çelik içeride, neden? Aydın Keser içeride, neden? Casusluktan! Allah akıl fikir versin! Gerçekten söylüyorum, Allah akıl fikir versin. Osman Kavala içeride, Selahattin Demirtaş içeride, Ahmet Altan içeride, avukatlar içeride, askeri öğrenciler içeride. Ya bu taktiği hepimiz biliyorduk değil mi? FETÖ taktiğidir. Önce havuz medyasına yazdırıyorlardı, o dönemde havuz medyası böyle bir görev üstleniyordu, yazılıyordu, arkadan polisler sabah baskını yapıp, gece yarısı alıp, gözaltına alıp, ondan sonra tutuklama; uzun süre içeride tuttular. Neden? Casus arıyorlar…
HESAP SORMAZSAK NAMERDİZ!
Ben size söyleyeyim; sevgili vatandaşlarım size de söylüyorum: Eğer bu memlekette bir casus aranıyorsa, bu memlekette devletin sırlarını terör örgütüne peşkeş çeken birisi aranıyorsa, o da kozmik odayı açanlardır. Evet, kozmik odaya açanlar bunlar değil mi? Terör örgütüne devletin harim-i ismetini teslim edenler bunlar değil mi? Casus arıyorsan, ajan arıyorsan, devletin sırlarını terör örgütüne veren birisini arıyorsan, devletin savcısıysan, gideceksin onun yakasına yapışacaksın. “Gel kardeşim, devletin bütün sırlarını nasıl terör örgütüne teslim edersin?” diyeceksin. Bunun hesabını soran var mı? Yok. Ama Millet İttifakı olarak iktidara geldiğimizde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sırlarını terör örgütüne peşkeş çekenlere hesap sormazsak namerdiz!
KOZMİK ODAYI TERÖR ÖRGÜTÜNE TESLİM EDENLERİN ELİ KANLIDIR
Açıkladılar değerli arkadaşlarım. Devletin sırlarını verdiler; 813 kişi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti lehine çalışan 813 kişi öldürüldü. Onların eli, yani kozmik odayı terör örgütüne teslim edenlerin eli kanlıdır. Vebal altındadırlar onlar. Ne istiyorsunuz Müyesser Hanım’dan, İsmail Dükel’den ne istiyorsunuz? Barış’lardan ne istiyorsunuz? Dönüp aynada bir kendinize baksanıza, bu memleketi ne hale getirdiğinizde dönüp baksanıza!
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlarla birlikte yine 3 milletvekili arkadaşımızın milletvekilliği düşürüldü; Enis Berberoğlu, Musa Farisoğulları ve Leyla Güven. Bunlar darbe dönemlerinde karşılaştığımız olaylar; 12 Eylül’de, 12 Mart’ta, daha önceki, daha sonraki darbelerde ve 20 Temmuz sivil darbesinden sonra da karşılaşıyoruz. Aynı olaylar, hiç değişmiyor. Ya bunlar seçime girdi mi? Girdi. Kim izin verdi seçime girmesine? Savcılıktan temiz kağıdı aldılar mı? Aldılar. Yüksek Seçim Kurulu baktı mı? Baktı. Dosyayı onayladı mı? Onayladı. Seçime girebilirsin dedi mi? Dedi. Ne oldu da şimdi birdenbire alıyorsun? “Efendim mahkemeden karar çıktı, ben bunu düşüreceğim.” Hayır, arkadaş düşüremezsin, yaptığın yanlıştır; Anayasa’ya aykırıdır. Bu Anayasa’ya bile, kendilerinin yaptığı, darbe hukukunu içeren bu Anayasa’ya bile aykırıdır. Çünkü en azından bir parça da olsa demokrasi kırıntısı var bunun içinde.
MİLLET İRADESİNE YAPILMIŞ BİR DARBE
Ne diyor? “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, yani milletvekili hakkında seçimden önce veya sonra verilmiş, seçimden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır. Üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Açık mı? Açık. İlkokul mezunu birisi bile okuduğunda anlıyor mu? Anlıyor. Öyle oturup da hukuk fakültelerini bitirmeye gerek yok. “Seçimden önce veya sonra eğer bir ceza verilmişse, bu hükmün yerine getirilmesi üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır…” Yani en sona bırakılır.
Değerli arkadaşlar, yine devam ediyor: “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma Meclis’te yeniden dokunulmazlığının kaldırılmasına bağlıdır.” Bir dokunulmazlık oylaması yapıldı mı? Yapılmadı. Niye yapılmadı? Gücünüz var. Zaten bir koalisyon var karşımızda, AK Parti-MHP Koalisyonu var. Gücünüz yetiyor zaten. Hatta sadece tek başına AK Partili milletvekilleri oy verse, dokunulmazlık zaten kalkıyor. Neden işletmediniz o zaman? Kaldı ki bu olay komisyonlarda görüşülürken komisyon raporu da var değerli arkadaşlar. O komisyon raporunda, diğer raporlarda ve doğrudan doğruya Sayın Şentop’un Komisyon Başkanı olarak görev yaptığı sırada, burada var hepsi, burada da yazıyor, “Anayasa’nın 83’üncü maddesinin 3. Fıkrası hükmü saklıdır” diyor. Seçim olur, eğer bu kişiler tekrar seçim derlerse dokunulmazlık kazanırlar. Ankara’da pek çok mahkeme de bu yönde karar verdi. Olay ne? Olay iradenin saraya ipotek edilmesi.
Beyefendiler saraya gidecekler, saraydan talimat alacaklar, talimatın gereğini yapacaklar. Biz her zaman, her yerde demokrasiyi savunduk, arkadaşlar. Her yerde, her zaman demokrasiyi savunduk, kim olursa olsun. Çünkü demokrasi sadece benim için değil, hepimiz için geçerli bir kavramdır. Benim gibi düşünmeyen için de demokrasi geçerli bir kavramdır. Öyle olması lazım. Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı görevden alındığında itiraz eden kimdi? Bizdik. Ak Partiliydi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı görevden alındığında kim itiraz etti? Bizdik; milletin oyuna darbe yapıyorsun dedik. İstanbullular seçti, Balıkesirliler seçti, Ankaralılar seçti. Neden görevden alıyorsunuz? Neden zorla istifa ettiriyorsunuz bunları. Bunları neden tehdit ediyorsunuz? Biz söyledik.
Aynı şekilde milletvekillerinin üyeliklerinin düşürülmesi millet iradesine yapılmış bir darbedir. O zaman bu millet niye sandığa gidiyor, sen düşüreceksen niye gidiyor, niye oy kullanıyor bu? Biz her yerde, her ortamda bu hakkı savunacağız.
ENİS BEY’LE İLGİLİ İDDİA VAR AMA HİÇBİR BELGE YOK
Hele hele Enis Berberoğlu’nun durumu biraz daha farklı. Ben diğer iki milletvekilinin dosyalarının içeriğini bilmiyorum ama yapılan o iki milletvekiline, HDP’li milletvekiline yapılan da haksızlık ve hukuksuzdur. Anayasa’ya aykırıdır. Enis Berberoğlu’na efendim devletin sırlarını açığa çıkarmak… Önce casus dediler, başka şeyler diye bir sürü laf ettiler. Hepsinden mahkemeler “yok, böyle bir şey yok” dedi. En son Anayasa Mahkemesi “böyle bir şey yok” dedi. Devletin sırlarını açığa çıkarmak ya da kullanmak ya da birilerine söylemek. Hangi devletin sırrı? MİT TIR’ları devletin sırrı mıydı? TIR’lar bütün dünyanın bildiği bir gerçekti. MİT TIR’larıyla ilgili tutanakları kim tuttu? Orada görevli olan hakimler ve savcılar değil mi? Adana’da görevli olan hakimler ve savcılar gittiler, MİT TIR’ları ile ilgili tutanakları tuttular. Peki bu hakim ve savcılar nerede şimdi? Terör örgütün üyesi olmaktan içeride.
Peki ben bütün vatandaşlarıma sesleniyorum: Ellerini vicdanlarına koyup şu sözümün ne anlama geldiğini düşünsünler; terör örgütünün bildiği, terör örgütünün tutanak tuttuğu bir olay nasıl olur da devlet sırrı olur? Bir daha söyleyeyim: Bunlar terörist diyordun, attın içeri, içerideler. Teröristin bildiği, tutanak tuttuğu ve sonra yakalayıp hapse attığın adamın bildiği bir olay ne zamandan beri devlet sırrı olmaya başladı? Ne zamandan beri? Kaldı ki böyle bir şey de yok. Yani Enis Bey’le ilgili böyle bir iddia var ama hiçbir belge yok. Hiçbir belge yok. Anayasa Mahkemesi’nin kararı var. Onlarca internet sitesinde haber yapılmış, daha önce aylarca önce gazetelerde haber yapılmış. Anayasa Mahkemesi’ne gitmiş. Bu olaydan ötürü mahkum olan hiç kimse yok. Sadece Enis Bey, niçin? Çünkü Cumhuriyet Halk Partili.
HİÇBİR BASKI KARŞISINDA, HİÇBİR CHP’Lİ BOYUN EĞMEZ
Değerli arkadaşlarım, bizim kim olursa olsun, adaleti savunmak gibi, demokrasiyi savunmak gibi, hakkı, hukuku savunmak gibi bir görevimiz vardır. Baskı yapacaklar biliyorum, defalarca söyledim, ama iktidar olanlar şunu unutmasınlar: Hiçbir baskı karşısında, hiçbir Cumhuriyet Halk Partili boyun eğmez, nokta! Enis Bey’in gözlüğü orada, kalemi orada; Anayasa da orada. Enis Bey’i milletin vicdanına havale ediyorum.
GİDİCİSİNİZ, BU MİLLET SİZİ GÖNDERECEK
Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik. Milletin verdiği hakkı elinden alıyorsun. Milletin verdiği hakkı, milletin verdiği oyu geçersiz kabul ediyorsun. Kimin talebiyle? Koalisyonun talebiyle. Ak Parti’nin ve MHP’nin koalisyonunun talebiyle yapıyorsun.
Hangi demokrasiden bunlar söz ediyorlar? Hangi adaletten söz ediyorlar bunlar? Hani milli irade? Milli irade vardı, şimdi acaba milli iradeye nasıl bir kumpas kurabiliriz diye kafa kafaya vermişler, konuşuyorlar. Seçim Kanununu nasıl değiştiririz? Nasıl değiştirirseniz değiştirin, siz gidicisiniz arkadaşlar. Bu millet sizi gönderecek. Gönderecek bu millet sizi.
BİLİM KURULU’NUN ALDIĞI KARARLARA UYALIM
Değerli arkadaşlarım; Covid 19 salgını sadece ülkemizde değil, bütün dünyada da etkilerini gösterdi, göstermeye de devam ediyor. Yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Sağlık çalışanları ve hayatını bir gerçeği öğrendik. Covid 19 salgınında virüs kimsenin kimliğine bakmıyor, inancına bakmıyor, siyasi görüşüne bakmıyor, yaşadığı ülkeye bakmıyor, sınırlara bakmıyor. Dünyanın ortak sorunu haline geldi ve dünya ortak bir mücadeleyi geliştirmek istiyor. Aşı çalışmaları var, diğer çalışmalar, vesaire, vesaire devam edip gidiyor. Bilim Kurulu’nun aldığı kararlar var. Bu kararlara hepimizin uymasını isterim. Bütün vatandaşlarımdan da istirhamım budur. Olay bitmiş değildir. Bilim Kurulu’nun aldığı kararlara vatandaş olarak hepimiz uyalım, uymaya da devam edelim. Çünkü bir kişinin hayatı bile bizim için çok değerlidir. İnsan hayatı kadar değerli bir şey yoktur. O nedenle hepimizin buna dikkat etmesi lazım.
Tabii bu süreçte apartman görevlileri var. Bizler evimizde otururken onlar bizim adımıza gittiler, bakkaldan alışveriş yaptı. Bütün apartman görevlilerine şükran borçluyuz, onlara teşekkür ederiz. Onların hakkını ve hukukunu da savunacağız. Apartman görevlileriyle ilgili çok özel çalışmalarımız var. O çalışmaları önümüzdeki süreç içinde belediye başkanlarımızla beraber hayata geçireceğiz. Onların da hakkını, hukukunu teslim edeceğiz.
Kuryeler var. Onlar da bizim siparişlerimizi zaman zaman bize getirdiler. Güvenlik görevlileri var, sokakta, caddede güvenlik görevlileri de görev yaptılar, zor koşullarda görev yaptılar. Belediye zabıta memurları var, onlar da zor koşullarda görev yaptılar. Elbette ki hepsine teşekkür ederiz.
En büyük teşekkür ise sağlık çalışanına, eczacıları da buna dahil ediyorum, onlar da yeri geldiğinde günün 24 saati çalıştılar. Sağlık çalışanları gerçekten de hepimizin göğsünü kabarttı.
Aydınlanma felsefesinin yarattığı bir başarıdır bu, Cumhuriyetin aydınlanma felsefesinin yarattığı bir başarıdır. Bakınız size bir rakam vereyim: 1923 yılında Cumhuriyet’i kurduğumuzda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde sadece 554 doktor vardı. 554 doktor vardı. 4 tane hemşire vardı. 69 eczacı, 136 ebe vardı.
Cumhuriyetin aydınlanma felsefesinin ortaya koyduğu bir gerçek, bugün Avrupa’nın en güçlü sağlık ordusu bizde, en güçlü. En parlak beyinlerimiz tıp fakültelerine giderler. Dolayısıyla hepsine şükran borçluyuz. Eve gitmediler. Yeri geldi 24 saat çalıştılar. Bazıları virüs kaptı, hayatlarını kaybettiler. Dolayısıyla bizlerin sade bir vatandaş olarak hastalandığında gittiğimizde başvurduğumuz sağlık çalışanlarının tümüne yürekten şükranlarımızı sunuyoruz ve onları tekrar alkışlıyoruz.
Dilek Hemşire’yi unutmadım. Emin olun en çok beni sarsan Dilek Hemşire oldu. Virüs kapıyorsunuz, doğum yapıyorsunuz, güzel bir oğlunuz oluyor ama onu göremiyorsunuz. Baba sadece cep telefonundan onun fotoğrafını size gösteriyor ve siz kucağınıza almadan, çocuğunuzu kucağınıza almadan, onu emzirmeden hayata veda ediyorsunuz. Dolayısıyla bu virüsün hem dayanışma kültürümüzü hem acıları paylaşmamızı, hem tasada ve kıvançta beraber olmamızı sağlayan bir özelliği olduğunu da unutmamamız lazım. Evet, kimlik tanımıyor, siyasi görüş tanımıyor, sınır tanımıyor, ev tanımıyor. Her yerde, her ortamda bu virüse kapılabiliriz. Dolayısıyla mücadele etmek hepimizin ortak görevidir değerli arkadaşlarım.
SAĞLIK ÇALIŞANLARI BİR BÜTÜNDÜR, YARDIM YAPACAKSAN HEPSİNE YAP
Ben Covid 19 olayı çıkıp Türkiye’nin gündemine tam oturduktan sonra 17 Mart’ta, sonra 23 Mart’ta, sonra 29 Mart’ta ve 23 Nisan’da Meclis’te birer konuşma yaptım hiç kimseyi suçlamadan. Bu konuda alınması gereken önlemler nedir, hangi önlemler alınmalıdır, bunu söyledim. Niçin? Mısır’daki sağır sultan da duysun, belki saraydaki de duyar. Yani çok iyi niyetlerle öneri getiriyoruz. Sonuçta bir dayanışma kültürünü büyütmemiz gerekiyor. Bunu söyledim ve ifade ettim. Hatta o görüşmelerden birisinde, daha doğrusu toplantılardan birisinde de “sağlık çalışanlarına bizim bir ek ödeme vermemiz lazım, en azından iki maaş ikramiye verebiliriz bu süreç içerisinde” diye söylemiştim. Sağ olsunlar, bizim istediğimiz ölçüde olmasa bile ek ödeme verildi. Güzel, hiç itirazımız yok. Ama adalet dediğimiz bir kavram var kardeşim. Eğer bunu veriyorsan bütün sağlık çalışanlarına ver. Sağlık çalışanları arasında ayrım yaparsan, haksızlık yapılmış olur. Kime verilmedi? Hastaları karşılayan tıbbi sekretere verilmedi. Hasta ilk onunla muhatap oluyor, ona verilmedi. Güvenlik görevlileri; hastanenin güvenliğini sağlayan güvenlik görevlileri, bunlara verilmedi. Sağlık işçileri, hastaneleri temizleyen sağlık işçileri, bunlara da verilmedi. Hastaların ihtiyaçlarını karşılayan hasta bakıcılar, bunlara da verilmedi. Hastaların yemeğini hazırlayan aşçılar, bunlara da verilmedi. Radyoloji teknisyenleri, bunlara da verilmedi. Oysa en yoğun çalışılan alan radyoloji bölümü, en yoğun çalışılan alan. Hastaların kanları üzerinde çalışma yapan laborantlara da herhangi bir ek ödeme yapılmadı. Bunlar doğru değil. Devletin saygınlığına gölge düşürür. Sağlık çalışanları bir bütündür. Yardım yapacaksan hepsine yap kardeşim. Tamam birisine yüksek, birisine az olabilir ama hepsine yapman lazım. Ayırım yaparsan ayrımcılık yaparsın. Hele hele bu zamanda ayrımcılık yaparsan sen devleti iyi yönetemiyorsun anlamına gelir. Devlet iyi yönetilmiyor anlamına gelir.
Peki neler söyledik? Hükümete hangi tavsiyelerde bulunduk? Hangi kararları alması gerektiğini söyledik? Büyük bir iyi niyetle söyledik bunları.
BİR TOPLANTI YAPTILAR, SADECE YANDAŞLARI ÇAĞIRMIŞLAR
Dedik ki: Ekonomik Sosyal Konseyi topla, çok büyük bir olayla karşılaşıyoruz. Sıradan bir olay değil, bütün dünya mücadele ediyor, Anayasa’nın 166’ncı maddesinde Ekonomik Sosyal Konsey var. Hemen bunu topla. Niçin? Konseye bakıyoruz? Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında; ekonomik ve sosyal politika, ikisi de var burada. Hem ekonomi açısından ne yapılacak, sosyal açıdan ne yapılacak, buna birilerinin oturup karar vermesi lazım, düşünmesi lazım.
İki, cumhurbaşkanına istişari nitelikte görüş bildirmek. Güzel, çağıracaksın, Ekonomik Sosyal Konsey üyelerini buraya toplayacaksın. İşçisi orada olacak, memuru orada olacak, emeklisi orada olacak, çiftçisi orada olacak, sanayicisi orada olacak, işvereni orada olacak. Türk Tabipler Birliği orada olacak. Ziraat Odaları Birliği orada olacak. Yani bu toplumdan bu olay dolayısıyla etkilenecek bütün tarafları çağırırsın. Onların yöneticileri var. “Gelin kardeşim” dersin oturursun buraya hükümetsin sen; oturursun bakanlarla. Böyle bir olay var. Biz yüzbinlerce işyerini kapatacağız. Evet, yüzbinlerce iş yeri kapanacak. Milyonlarca insan işsiz kalacak. Evet kalacak. Bazı yerler üretmeyecek. Evet üretmeyecek. Ne yapalım arkadaşlar? Bundan nasıl beraber çıkarız, bunun görüşülmesi lazım. Söyledik, iyi niyetlerle söyledik. Bir toplantı yaptılar, sadece yandaşları çağırmışlar. Ya böyle bir toplantı yapıyorsun da Ziraat Odaları Birliği Başkanı çağrılmadı, Eczacılar Birliği Başkanı çağrılmadı, Türk Tabipler Birliği Başkanı çağrılmadı. Ya bunlar vatan haini mi? Bunların taraftarları yok mu? Bunların hitap ettikleri bir kitle yok mu? Ziraat Odası Başkanlığı ne yapacak? Çiftçilerin derdini anlatacak, çözümünü anlatacak kendisine göre. Sen de oturacaksın, bakanlarınla beraber dinleyeceksin. Sonra çözüm varsa oturursun ayrı bir yerde, bütçe imkanlarına bakarsın, borçlanma imkanlarına bakarsın ve kendine göre bir çözüm üretirsin.
Ama bu toplanmadı, toplanmadı arkadaşlar. Dolayısıyla bunlar toplansaydı ne olacaktı? Biz bu sorunu nasıl aşarız? Bütün okullar kapandı, on binlerce kantin kapandı. Berberler kapandı, kahveler kapandı. Ne olacak bunlar? Bunların görüşülmesi lazım ve dolayısıyla sosyal devlet olarak biz bu önlemleri aldığımızda ortaya çıkan sorunları nasıl çözeriz? Bana anlatın diyecekti, bana anlatın. “Çiftçi kardeşim anlat bakayım. Esnaf kardeşim anlat bakayım. Doktor kardeşim anlat bakayım. İşçi sendikası anlat bakayım. Memur sendikası anlat bakayım. İşveren sendikası anlat bakayım. İhracatçı kardeşim anlat bakayım. Sanayici kardeşim anlat bakayım. Biz bu beladan nasıl kurtuluruz? Ele güne muhtaç olmadan biz bu yaraları nasıl sararız?” Bunu demesi lazım. Buna evet dedik. Bunu yap dedik. “Hayır ben bunu yapmam” dedi. Yapmadı.
OLAĞANÜSTÜ BOYUTLARDA İSRAF VAR
Sonra ne dedik? Devlet olarak diyorsun ki vatandaşa: “Efendim gidin bankalardan kredi alın, faizi düşürdüm, krediyi alabilirsiniz. Yani borçlanabilirsiniz. Ben bir şey vermeyeceğim ama borçlanma imkanı veriyorum.” Dedik ki: Güzel hadi borç veriyorsun ama bir çeki ödenmemiş bir kişinin bankadan kredi çekme imkanı yok. Kara listeye almış bankalar, esnafı, sanayici, turizmci kredi vermem diyor size. Dedik ki: Madem ki böyle bir süreç yaşıyoruz, Covid 19 gibi bir bela var, gelin beraber bir sicil affı çıkaralım. Herkes gitsin bankalardan gerekirse kredisini alsın ve yarasını sarsın. Hadi sen para vermiyorsun, bari borçta bu imkanı ver bunu. Yapmadılar, yapmadılar. Çünkü biz söyledik ya; biz söyleyince bunu yapmıyor, yapmamamız lazım.
Başka bir şey daha söyledik. Dedik ki: Süratle bir Kamuda İsrafı Önleme Genelgesi çıkarıldı. İsrafı önleyin. İsrafı önlemek çok önemli. Niçin çok önemli israfı önlemek? Devletin içinde israf olduğunu herkes biliyor. Başta saray olmak üzere her yerde anormal, olağanüstü boyutlarda israf var. Sen vatandaşın dükkanını kapatıyorsan diyeceksin ki: “Sevgili vatandaşlarım; ben size söz veriyorum. Bir israf genelgesi çıkaracağım. Devlette israfa son vereceğim bu süreç içinde; lüzumsuz harcamalara son vereceğim.” Böylece ne olacak? Vatandaş diyecek ki: Bak ne güzel. Ben vatandaş olarak dükkanımı kapatıyorum ama devlet de diyor ki ben de bütün israfı kesiyorum, israf yapmayacağım artık, israf olmayacak.
İsraf Genelgesi çıkardı. Bakın ne kadar akıllı, ne kadar mantıklı, ne kadar ahlaki, ne kadar adaletli bir öneri. İsraf Genelgesi çıkar, devlette israfı engelle kardeşim. “Bizde israf yoktur” diyor, “Devlete israf yoktur” diyor, Allah akıl fikir versin! Ben söylemiyorum, Sayın Bülent Arınç söylüyor. Bülent Arınç Bursa’da AK Parti’de “Ahde Vefa Yemeği”nde bir konuşma yapıyor. Yaptığı konuşma şu, “İsrafın önünü alsak, sizden vergi almamıza gerek kalmaz.” Şimdi de Cumhurbaşkanlığı bilmemne komisyonu üyesi. “İsrafın önüne alsak, sizden vergi almamıza gerek kalmaz.” Evet doğru söylüyor. Har vurup harman savrulan bir süreci yaşadık. İsrafı önleme genelgesi çıkar, devlette israf önlensin ne demektir? Vatandaşla devlet arasında güven sağlamak demek. Benim ödediğim vergileri bir yerlere peşkeş çekmeyecekler demektir. Bunu öğrendik, o da olmadı.
İLK 4 AYDA ÖNGÖRÜLEN BÜTÇE AÇIĞININ YÜZDE 52’Sİ GERÇEKLEŞTİ
Dedik ki ayrıca: Kritik bir süreçten geçiyoruz. Biz 2020 bütçesini Meclis’ten geçirirken, Orta Vadeli Programı yaparken Covid 19 diye bir olay yoktu. Şimdi yeni bir süreç başladı, tercihler değişti. Üretim tercihleri değişti. Yüz binlerce işyeri kapanacak. Devletin gelirleri azalabilir. O zaman yeni bir bütçe yapmamız lazım. Yeni bir bütçe ne demektir? Yeni bir bütçe şu demektir: Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Ekonomiyi temelden sarsacak gelişmeler her an olabilir. O zaman parlamento olarak biz Covid 19 sürecini en mantıklı şekilde ve sosyal devleti de ayağa kaldırarak nasıl yapabiliriz? Böylece sürece Türkiye Büyük Millet Meclisi de katkı vermiş olur dedik. Yeni bir bütçe getir, yeni bir bütçe getirmiyorsan ek bir bütçe getir. Ama sosyal devlet olmalı, işyerini kapattıysan adamın işyerini, ne yapacağını ona söyleyeceksin. Sosyal devlet budur. Bunu söyleyeceksin.
Ayrıca şunu söyledik: Orta vadeli program, yeni bir orta vadeli program getir dedik. Bakın neden bütçe istedik? Öngörülen hedef ne büyüme? Yüzde 5, 2020 yılında Türkiye yüzde 5 büyüyecek denildi, hedef öyleydi. Meclis öyle kabul etti. Peki gerçekleşecek ne olacak? Gerçekleşen… Onu da Numan Kurtulmuş’a söyleteyim, Numan Bey açıklama yaptı. “Eksi 4,5 küçüleceğiz” dedi. Bırakın büyümeyi, eksi 4,5 küçüleceğiz dedi. Demek ki bu bütçe zaten baştan yok oldu.
Başka?
Milli gelir… Öngörülen hedef neydi? 812 milyar dolar Türkiye’nin milli geliri olacak. Gerçekleşmesi tahmin edilen 700 milyar doların altında.
İşsizlik aynı. Düşük göstermişler. Şimdi işsizlik zaten patladı gidiyor, nereye gider onu da bilmiyorum. Dolar kuru 6 lira ediyordu, 6 lirayı zaten çoktan aştı. Turizm gelirleri için öngördükleri hedef 34 milyar dolar. 34 milyar 300 milyon dolar turizm geliri öngörmüşlerdi. Böyle bir gelirin olmayacağı belli.
Ayrıca bütçe açığı; 2020 için öngördükleri bütçe açığı 139 milyar liraydı. İlk 4 ayda bunun yüzde 52’si gerçekleşti. İlk dört ayda, daha geriye 8 ay var. Dedik ki, getirin bütçe; ne olacak yani? Meclis burada çalışıyor zaten. Oturalım hep beraber yapalım yeni bir bütçe. Sosyal devleti ayağa kaldıralım, vatandaş güvensin bize. Bunu söyledik, bu da olmadı değerli arkadaşlarım.
BİZ OLSAYDIK NE YAPARDIK?
Başka bir şey daha: İşyeri kapanan esnaf… Evet, yüzbinlerce işyeri kapandı. yüzbinlerce işçi çalışmadı. Evinize gideceksiniz, oturacaksınız. Yapılan doğru muydu? Doğruydu, bakın eğriye eğri, doğruya doğru. Covid 19 var, bir önlem almak lazım. İşyerini, kahveyi kapatıyorsun diyorsun ki, evine git. Orada çalışanlar da, siz de evinize gidin. Virüs var bulaşmasın, insan hayatı değerlidir. Peki evine gönderdiğiniz kahveciye ne yaptınız? Ne yaptınız?
Biz olsaydık ne yapardık? Evinde otur kardeşim. Devletine güven. Sosyal devlete güven. Kira mı ödeyemeyeceksin. Hiç meraklanma. Evinde otur, rahat otur. Huzur içinde otur. Senin 3 aylık kiranı ben ödeyeceğim devlet olarak. Doğru mu? Doğru. Böyle yapılması lazım. Senin 3 aylık kiranı ödeyeceğim. Devlet için bu büyük bir yük değil ki arkadaşlar. Zaten bir kısmının kendi dükkanı, ama kiralanmışsa bir yeri, otur kardeşim hiç meraklanma, 3 ay mı, 3 ayını ben sana ödeyeceğim devlet olarak. Getirecek kira kontratını, ben onun 3 aylık kirasını ödeyeceğim. Böylece ben nasıl geçineceğim diye kahveci; kahveci günlük yaşar arkadaşlar yahu, pastaneler, berberler, bunlar günlük yaşar, müşteri gelir, ne kadar para çıktıysa bin bir bereket der, duasını okur, evine giden. Ahi Evran geleneği vardır bunlarda. Yaptın mı bunu?

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r
error: Content is protected !!