Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik genel merkezde, Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi.
“Bir şehidimiz var.” ifadesini kullanan Çelik, “Şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, Allah mekanını cennet eylesin, milletimizin başı sağ olsun. Bu vesileyle bütün şehitlerimize Cenabıallah’tan rahmet diliyoruz, mekanları cennet olsun. Şehitlerimizin aziz hatıralarını hiçbir zaman unutmayacağımızı, her zaman büyük bir saygıyla ve rahmetle hatırlayacağımızı bir kere daha ifade ediyoruz.” diye konuştu.
Diyarbakır annelerinin evlat nöbetinin 672’nci gününe girdiğini ve annelerin evlatlarına kavuşmaya devam ettiğini belirten Çelik, tüm MKYK üyeleri adına annelere selam ve saygılarını iletti.
Terörle mücadele konusunu yakın bir şekilde takip ettiklerini dile getiren Çelik, “Gerek Eren operasyonları gerek Pençe-Şimşek, Pençe-Yıldırım operasyonları gerek İstihbarat Teşkilatının, terör örgütünün yöneticilerine karşı yaptığı operasyonlar üç koldan sürüyor. Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla, Milli Savunma Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız, Milli İstihbarat Teşkilatımız güçlü bir şekilde terör örgütlerini geriletmeye ve ülkemize dönük bu eylemlere karşı güçlü bir duruş sergilemeye devam ediyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Parti Sözcüsü Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu bölgenin çocuklarını, Türkiye’de, yanımızdaki komşu ülkelerde kendileri için umutlu bir gelecek inşa etmeye çalışan çocukları, kendileri için terörist yapmaya çalışan bu örgütlerin aslında ne kadar kirli projelerin, hiçbir şekilde bahsettikleri etnik gruplarla, dini gruplarla ilgisi olmayan bahsettikleri hak ve hürriyet arayışlarıyla ilgisi olmayan tamamen özellikle de kendilerine yakın olanları köleleştirmeye çalışan bir düzen kurduklarını net bir şekilde görüyoruz. Eğer içerideki Eren operasyonları, dışarıda yürüyen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı bütün bunlar olmasaydı etrafımızda kurulmak istenen terör devletine bir derinlik yaratmak için teröristler ve onlara destek verenler, çok büyük bir mesafe alacaklardı. Ama Türkiye Cumhuriyeti hiçbir şekilde kendi topraklarında bir operasyona müsaade etmeyeceğini gösterdiği gibi aynı zamanda da komşu ülkelerdeki zayıflıklardan ve boşluklardan faydalanarak fiili terör devletçikleri kurmak isteyenlere de hiçbir şekilde geçit vermeyeceğini açık ve net bir şekilde gösterdi.”
“Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek ve köklü bir devlet tecrübesi vardır”
Türkiye’de operasyon yapmaya çalışanlara verecekleri cevabın, her zamanki gibi net olduğunu vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
“Irak’ta, Suriye’de bir derinlik yaratmaya çalışarak, boşluklardan istifade ederek terör yapılanmaları, terör devletçikleri kurmaya çalışanların ulaşabileceği hiçbir amaç, hiçbir hedef yoktur. Türkiye Cumhuriyeti bütün gücünü, imkanını kullanarak bunların hepsini berhava edecektir, hepsini imha edecektir. Bunların arkasına kimlerin saklandığını, bunlara kimlerin destek verdiğini, bu terör örgütlerinin ideolojilerinden bağımsız olarak kimlerin hangi siyasi projeleri hayata geçirmeye çalıştığını görecek kadar da Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek ve köklü bir devlet tecrübesi vardır. Bu arkaya saklanmaya çalışanlar, gri alanda iş yürütmeye çalışanlar da bilsinler ki bizim baktığımız yerden hiçbiri gri alanda gözükmüyor, hepsini net bir şekilde görüyoruz. Baktığımızda sadece siluetlerini görmüyoruz, bütün fotoğraflarını çekiyoruz, bütün mimiklerini biliyoruz.”
“Türkiye’nin suçlanmasını asla kabul etmiyoruz”
Mücadelenin en kararlı şekilde sürdürülmesi konusunda ellerinde her türlü bilgi olduğu gibi her türlü imkana da sahip bulunduklarına dikkati çeken Çelik, şunları kaydetti:
“Fakat buna rağmen müttefiklerimizin terör örgütlerine verdikleri desteğin zaman zaman fiili destek, zaman zaman ideolojik destek, zaman zaman da örtülü destek olarak sürdüğünü görmekten maalesef üzüntü duyuyoruz. En son Amerika Birleşik Devletleri’nin İnsan Ticareti Raporu’nda Türkiye’nin suçlanması asla kabul etmeyeceğimiz bir yaklaşımdır. Türkiye hiçbir şekilde ‘çocuk asker’ denilen, ‘çocuk terörist’ denilen bir unsur kullanmamıştır, açık ve net bir şekilde de iddia ediyorum ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyada bu konuda sicili en temiz devlettir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bu şekilde suçlamaya çalışan birileri varsa ya bilgi eksikliğinden dolayı yapıyordur ya da kötü niyetten dolayı yapıyordur. Net bir şekilde söylüyorum bu ‘çocuk terörist, çocuk savaşçı’ denilen meselede Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dünyanın en temiz devletidir, bu konuda en kararlı mücadeleyi yürüten devletidir.”
Türkiye’nin bu konularda “iftira bile atılamayacak bir devlet” olduğunu belirten Çelik, “Bu raporlarda birtakım STK’lerin çalışmalarına yer veriliyor. Tek tek bu STK’lerin bağlantılarını burada paylaşmayacağım ama biz bunların çoğunu Afganistan’dan tanıyoruz, Afganistan’dan daha sonra Suriye’ye geldiler, Irak’ta faaliyet gösterdiler ve Afganistan’da yaptıkları yalan, yanlış haberleri, yalan, yanlış raporlamaları şimdi aynen devam ettirdiklerini maalesef görüyoruz.” ifadesini kullandı.
İnsan Hakları Eylem Planı’nda da “insan ticareti ile mücadele” alanında önemli birtakım yeniliklere imza atıldığını anlatan Çelik, “Çocukların silah altına alınması konusunda sürekli yaptığımız uyarılara rağmen Türkiye’nin suçlanması, doğrusunu söylemek gerekirse büyük bir basiretsizlik, aymazlık ve çok büyük bir yalandır. Herkes net bir şekilde biliyor ki çocukları savaşçı olarak ve terörist olarak kullananların başında PKK/YPG/PYD terör örgütü gelmektedir, aynı zamanda da DEAŞ terör örgütü bunların başında gelmektedir.” diye konuştu.
Birleşmiş Milletler Çocuklar ve Silahlı Çatışma Özel Temsilcisi Virginia Gamba’nın 21 Haziran tarihli raporuna göre de “çocuk terörist” meselesinin en çok PKK/YPG bünyesinde kullanıldığına dikkati çeken Çelik, şöyle devam etti:
“Buna rağmen bu raporlarda Türkiye Cumhuriyeti gibi sicili tertemiz bir yapı, devlet suçlanırken PKK/YPG’den hiçbir cümle ile bahsedilmemesi karşımızdakilerin bir rapor değil, bir bilimsel çalışma değil, bir tespit değil, bir kara propaganda unsuru olduğunu göstermektedir. Ama maalesef bu raporların, müttefikimiz olan devletlerin resmi kurumları ile bağlantılı olarak ortaya çıkması, doğrusunu söylemek gerekirse son derece üzücüdür. Türkiye Cumhuriyeti’ni haksız yere, temelsiz yere, iftira atarak suçlayanların PKK/YPG terör örgütünden hiçbir şekilde bahsetmemeleri bu terörle mücadele konusundaki çifte standardın sadece açık ve net bir göstergesidir.”
Ömer Çelik, Batı Trakya Türk azınlığının en eski sivil toplum örgütü olan İskeçe Türk Birliğinin yeniden tescil başvurusunun Yunanistan Yargıtayı tarafından hukuksuz şekilde reddedildiğini anımsatarak, “Batı Trakya’daki azınlığın, Türk kimliğinin inkarına dönük Yunanistan’ın sistematik politikasının bir neticesidir bu. Hukuk kararlarına rağmen 13 yıldır bunu hayata geçirmiyorlar. Oradaki ‘Türk’ ibaresinden rahatsız olarak bu derneğin, İskeçe Türk Birliğinin 38 yıldır yürüttüğü bu mücadeleye saygısızlık ediyorlar.” ifadesini kullandı.
Çelik, İskeçe Türk Birliğinin bu haklı mücadelesinin yanında olduklarını belirterek, “Tabii ki biz başka bir devletin yargı kararları konusunda herhangi bir şekilde bir müdahalede bulunacak durumda değiliz. Ortada bir durum var, o da şu: Bir sivil toplum örgütünün 38 yıldır taşıdığı ismindeki bir kelimeye itiraz ederek ve burada bu kelimeye itirazı da bir inkar politikası temelinde yaparak, en temel hakkını ihlal ediyorlar ve yargı kararlarına rağmen bu yargı kararlarını yerine getirmiyorlar. O sebeple buna güçlü itirazımızı sürdürmeye devam ediyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede 4. Ulusal Eylem Planı
Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede 4. Ulusal Eylem Planı’nı parti olarak çok yakın bir şekilde takip ettiklerini vurgulayarak, planın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kadın çalışması yapan akademisyenler, herkesin ortak görüşü ve paydaşların ortak iradesiyle ortaya çıktığını anlattı.
Planın 5 ana hedef, 28 strateji ve 227 faaliyet şeklinde bu dönem içerisinde hayata geçeceğini belirten Çelik, “Dolayısıyla toplumda kadına yönelik şiddetle hem hukuki altyapı açısından mücadele edilmesi hem kadınların kazanımlarının korunması hem de toplumsal bir bilinç ve farkındalık oluşturulması, bu farkındalığın da daha kuvvetli hale getirilmesi bu eylem planları çerçevesinde partimiz tarafından da güçlü bir şekilde takip ediliyor.” dedi.
Bu yaklaşım içerisinde, toplumda kadına yönelik şiddet suçlarına ilişkin adalet ve cezalandırma algısının analiz edilmesi için alan araştırması yapılacağını aktaran Çelik, şunları paylaştı:
“Yani toplumsal bilinç ve hassasiyetlerle ilgili nerede bir eksiklik var, nerede eğitimle ilgili çalışma yapmak lazım, bilinçlendirme çalışmaları yapmak lazım, bunlar kanuni düzenlemelerle beraber yürümesi gereken konular. Dolayısıyla bu şiddetin cezalandırılması konusunda nasıl bir algı oluşuyor, bunun bir haritasının çıkarılması çok önemli. Yine diğer bir konu da çalışmaların etkin bir şekilde yürütülmesi için kadına yönelik şiddete dair risk haritalarının çıkarılmasıdır. Bu eylem planı çerçevesinde, kadına yönelik şiddete dair risk haritalarının çıkarılacak olması da mücadelede nerelere, hangi araçlarla, yöntemlerle ve hangi yaklaşımlarla yoğunlaşmamızı bize öğretecek olması bakımından da çok önemlidir. Dolayısıyla bu hem bir irade koymakla ilgili bir yaklaşım hem de bu iradenin neticesinde sahadan gelen tepkiler, veriler, birtakım değerlendirmeler nasıl, bunu görerek etkileşim içerisinde yürütülmesi gereken bir yaklaşımdır.”
“Doğanın gücünü artıracak birtakım çalışmalar yapmak gerekiyor”
Çelik, çevre konularıyla ilgili de takiplerini sürdürdüklerine işaret ederek, “Artık dünyanın geldiği bu noktada, sadece eski kavramları kullanarak, doğaya dönük yaklaşımda sürdürülebilirlik açısından bakmamız yetersiz oluyor.” diye konuştu.
Sürdürülebilirlik yerine “doğa pozitif” yaklaşımıyla çevre konularına bakmak gerektiğini dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
“Sadece doğaya zarar vermemek yetmiyor artık. Doğaya zarar vermemekle sınırlı sürdürülebilirlik, gezegenimizi ve ülkemizi korumuyor. Bunun ötesine geçmek ve doğa yanlısı bir yaklaşımı, doğanın gücünü artıran, bizim kaderimizi şekillendiren, bize ev sahipliği yapan, kader arkadaşımız olan doğanın gücünü artıracak birtakım çalışmalar yapmak gerekiyor. Burada da hem altyapının güçlenmesi hem gıda ve enerji konularına daha çok kafa yorulması gerekiyor. Beşeri ekonomik faaliyetlerimizin bu açıdan değerlendirilmesi gerekiyor. Biyoçeşitliliği zenginleştirmek, ekosistemleri geliştirmek, enerji kaynaklarını geliştirmek, bu daha pozitif yaklaşım unsurları arasına giriyor.”
Bu perspektifi hayata geçirmeye çalıştıklarını vurgulayan Çelik, sıfır atık ve ağaçlandırma faaliyetlerine de dikkati çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatlarıyla enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi için çok güçlü bir çalışmayı Bakanlıkların yürüttüğünü, bu kapsamda başta güneş enerjisi olmak üzere çevre dostu kaynaklara yönelmeye devam ettiklerini aktaran Çelik, arıtma tesislerini güçlü bir şekilde açmaya devam ettiklerini ve içme suyu ile sulama kaynaklarını geliştirdiklerini söyledi.
Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununa ilişkin Çelik, bunu sürekli takip ettiklerini, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının tehdidi bertaraf etmek için büyük seferberlik başlattığını ve 6 Haziran 2021’de 22 maddeden oluşan Marmara Denizi Koruma Eylem Planı’nın kabul edildiğini anımsattı.
Bu çerçevede önemli mesafeler alındığını bildiren Çelik, “601 bölgede gerçekleştirilen temizlik çalışmalarında 11 bin metreküp müsilaj toplandı. Bu sayede Marmara Denizi’nde yüzey alandaki müsilajda ciddi oranda azalma söz konusu oldu. Bu çerçevede son ortaya çıkan tablo sevindiricidir. İlk resimlerde denizin görüntüsü maalesef hepimizi çok üzmüştü, kaygıya sevk etmişti. Müsilajın temizlenmesiyle birlikte görüntü doğal haline dönmeye başlamıştır. Bu kirliliğin giderilmesi konusunda emek veren herkese teşekkürlerimizi iletiyoruz.” diye konuştu.
Kirliliğin sebebi olan sorunlara köklü çözüm getirmek gerektiğinin altını çizen Çelik, bu çerçevede 7 ilde 8 bin 739 denetim gerçekleştirildiğini ve mevzuata aykırı şekilde faaliyet yürüten 140 tesise yaklaşık 18 milyon lira para cezası kesildiğini kaydetti.
Çelik, denetimlerle İstanbul’da 15, Kocaeli’de 1, Bursa’da 1, Yalova’da 3, Balıkesir’de 8, Tekirdağ’da 41 işletmenin faaliyetten men edildiğini açıkladı.
Marmara Denizi Koruma Eylem Planı çerçevesinde 14 alt çalışma grubu ile 5 üniversiteden akademisyenlerin sürdürdüğü çalışmaların güçlü bir şekilde devam ettiğini vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
“Bu noktaya gelmiş olmamız tabii ki sevindiricidir ama şunu hiçbir zaman unutmuyoruz, bu kirlilikle bir kere karşılaştıktan sonra bir daha karşılaşmamak için, bir daha asla bu tabloyu yeniden görmemek için ne yapmamız gerektiğiyle ilgili bir çalışmayı biz de kendi Genel Başkan Yardımcılığımız üzerinden takip ediyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın yaptığı çalışmalara da güçlü bir şekilde destek vermeye çalışıyoruz. Bundan sonrasında önemli olan bir daha bu noktaya gelmemektir. Bu noktayı oluşturan bütün kökleri ve sebepleri ortadan kaldırmaktır.”
“Türkiye güçlü alt yapısıyla, şehir hastanelerinin gücüyle bu dönemi atlattı”
Çelik, Kovid-19’un delta varyantına değinerek, Türkiye’de bu varyantın sınırlı sayıda olduğunu, dünyada ise çeşitli tedbirler alınmaya çalışıldığını ifade etti.
Bazı Avrupa ülkelerinde kendi hallerine terkedilmiş ve hayatını kaybeden insanları ve yoğun bakım hizmetine erişemeyenleri gördüklerini belirten Çelik, Türkiye’nin güçlü sağlık alt yapısıyla, şehir hastanelerinin gücüyle bu dönemi atlattığını kaydetti.
Kazanımları korumanın yolunun aşılama çalışmalarına güçlü destek vermekten geçtiğini anlatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Her gün sosyal medyada konuya ilişkin bir bilgi kirliliği dolaşıyor. Buna siyaset de karar vermiyor. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulunun, şu anda ülkemizde bilim insanlarımız adına bu süreci yürüten en yüksek kurul olarak, tavsiyeleri doğrultusunda siyaset, hükümet, herkes alması gereken tedbirleri alıyor. Bunu yenmenin yolu bilim insanlarımızın, Bilim Kurulumuzun tavsiyelerine uymak ve bu aşılama çalışmalarına güç vermekten geçiyor. Sağlık Bakanlığımızın verilerine göre şimdiye kadar 36 milyon vatandaşımız aşının bir dozunu yaptırmış. Neredeyse bir günde 1 milyondan fazla aşı gerçekleşebiliyor. Aşıya erişim, güçlü sağlık altyapısı bu mücadelede çok güçlü bir noktada olduğumuzu gösteriyor ama mücadele sürerken, tehlikenin de boyutları değişiyor. Hiçbir şekilde gevşememek, tedbirleri devam ettirmek gerekiyor ve bu tedbirlerle hem aşı randevularını alıp hem de aşılanma konusunda bilinçli şekilde bunu hayata geçirmek gerekiyor. Biz siyasetçilerin karar vereceği bir konu değil. Biz de bilim insanlarımızın tavsiyeleri doğrultusunda bunu yürütüyoruz. İnşallah maske, mesafe tedbirlerine uyarak, hem de aşılamaya güçlü bir şekilde destek vererek, aşılanarak daha iyi bir noktada olduğumuzu göreceğiz.”
Çeşitli sektörlerin yaşadığı olumsuzluklara karşı esnafı, çiftçiyi, emekliyi korumak için, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı destekleri anımsatan Çelik, “Bu doğrudan desteklerin miktarı 150 milyar lirayı aştı. Yıl sonuna kadar inşallah bu 196 milyar liraya ulaşacak. Kullandırılan ve tüm ertelenen krediler, vergi ve sosyal güvenlik primleri yoluyla 524 milyar liralık bir kaynak harekete geçirilmiştir.” dedi.
Çelik, tarım desteklerinde bu yıl toplam 15 milyon liranın üreticilerin hesabına yattığını, hayvancılık sektörüne de desteklerinin sürdüğünü söyledi.
“Basit usulde vergilendirilen esnafın tüm kazançları vergi dışı bırakıldı”
Emeklilerin temmuz ayı emekli aylıklarıyla, bayram ikramiyelerinin Kurban Bayramı öncesi ödeneceğini hatırlatan Çelik, “12,7 milyon vatandaşımıza, 12,3 milyar liralık Kurban Bayramı ikramiyesi de içinde olmak üzere 38 milyarlık bir ödeme bütün bu bahsettiğim paketler, destekler çerçevesinde ödeniyor.” ifadelerini kullandı.
Çelik, Ekonomi Reform Programı kapsamında da önemli bir yaklaşım geliştirildiğini, basit usulde vergilendirilen esnafın tüm kazançlarının vergi dışı bırakıldığını, yıl sonuna kadar işe alınacak her işçi için asgari ücret üzerinden ödenmesi gereken tüm SGK primleri ve vergilerin 12 ay boyunca devlet tarafından karşılanacağını aktardı.
Bir yandan zorluklarla mücadele ederken, çalışmaların ve yatırımların devam ettiğini belirten Çelik, MKYK’de iç, dış siyasi olaylar, Meclis’te yürüyen çalışmalar, gelecek yaz döneminde parti olarak yapacakları çalışmalar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gelecek günlerde yapacağı programlara yönelik değerlendirmelerin ele alındığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cuma günü Diyarbakır’da Diyarbakır anneleriyle planlanan görüşmesinin detaylarına ilişkin soru üzerine Çelik, Diyarbakır annelerinin eyleminin Türkiye’nin en büyük vicdan eylemlerinden olduğunu belirtti.
Çocukları terör örgütü tarafından dağa kaçırılmış annelerin taleplerini haklı gördüklerini dile getiren Çelik, şöyle devam etti:
“Beyanlarına göre bu dağa kaçırmalar da belli siyasilerin aracılığıyla yapılmış. Bu çocuklar iyi okullarda okumayı, iyi bir geleceğe sahip olmayı hak ederken, onların önüne terör örgütünün içinde bulunduğu sonu sadece ölüm olan birtakım projeler vaat ediliyor. İlk defa bu kadar sivilin sadece anne vicdanıyla bir araya gelerek talep ettiği tek bir şey var. ‘Evladımı geri istiyorum’ diyor. Dünyada bundan daha asil, daha soylu, bundan daha haklı, meşru talep olabilir mi? Olamaz. Anneler evlatlarını istiyor ve diyor, ‘Benim çocuğum şu siyasi tarafından dağa gönderildi. Benim çocuğum şu siyasi partiye gitti, onlar tarafından dağa gönderildi.’ Bu anneleri çaresiz duruma düşürenler güya bu işleri Kürtler için yaptıklarını, Kürt sorunu için yaptıklarını söylüyorlar. Bütün bunları yaparken de Kürt çocuklarını ölüme mahkum ediyorlar.”
Çelik, Diyarbakır annelerine selam ve destek gönderilmesinin değil, onlara parmak sallayıp, onları tehdit edenlerin gündem olması gerektiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ramazan ayında anneleri kabul ettiğini anımsatan Çelik, “Bu sefer çok anlamlı bir buluşma olacak, Diyarbakır’da olacak. Bu çerçevede baktığımızda kadın MKYK üyelerimiz ve kadın milletvekillerimizin annelerle bir araya gelmek için yoğun talepleri olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımızın Diyarbakır anneleriyle bir araya gelmesinde kadın milletvekillerimiz, kadın MKYK üyelerimizin daha yoğun şekilde bu buluşmaya bir annelik dayanışması katmak istediklerini görüyoruz.” diye konuştu.
“Yunanistan ve Güney Kıbrıs sözünü tutmadı”
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in, AB’nin Kıbrıs’ta iki devletli çözümü kabul etmeyeceği yönündeki beyanının hatırlatılması üzerine Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Temmuz’da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Kıbrıs Türküyle buluşmasından rahatsızlık duyduğunu beyan edenlerin olduğunu gördüklerini söyledi.
Çelik, “Rahatsızlık duyanlara söyleyeceğimiz şudur; ‘Kendi işinize bakın. Bu sizi ilgilendiren bir mevzu değil.’ Kimsenin rahatsızlık duymaya hakkı yok.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığı döneminden itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin buna önem verdiğini ve özel günlerinde KKTC’nin yanında olduğunu anlatan Çelik, “Başka siyasi partiler de orada oluyor. Hükümet de oluyor. Yıllardır süregelen bir uygulamadır. Bununla ilgili olarak rahatsızlık beyan edilmesi ya da oraya gidecek heyetin çok geniş ya da dar olmasına dair birtakım tartışmalar yapılması saygısızlıktan başka bir şey değil.” değerlendirmesini yaptı.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in açıklamasını okuduğunu belirten Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Başka açıklamaları da okuyorum. Avrupa Birliği iki devletli çözüme meşru bakmıyorsa hangi çözüme meşru bakıyor? Hangi çözüme meşru baktıklarını biliyoruz. 2004’te Burgenstock’ta Cumhurbaşkanımız başbakanken katıldığı toplantıda ben oradaydım. Verilen sözlerin ne olduğunu biliyoruz. Hem Türkiye hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti iki eşit topluma ve iki eşit iradeye dayanan bir devlet kurulması için ‘Evet’ kampanyası yaparken hem Yunanistan’da hem Güney Kıbrıs’ta ‘Hayır’ kampanyası yapıldı. Hatta Burgenstock sonrasında çok iyi hatırlıyorum kilise doğrudan aforoz etme tehdidinde bulundu, Güney Kıbrıs’ta ‘evet’ vereceklere. O zamanki Avrupa Komisyonu Başkanı, yani Von der Leyen’in selefi, Portekiz eski başbakanı Barroso’ydu. Barroso’nun dediği şey şuydu; ‘Eğer siz ‘evet’ kampanyasına destek verirseniz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti destek verirse ama karşı taraf başka türlü davranıp çözüm çıkmazsa, biz Avrupa Birliği olarak Kuzey Kıbrıs’a karşı bütün yaptırımları kaldıracağız.’ Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sözünü tuttu. Türkiye Cumhuriyeti sözünü tuttu. Yunanistan ve Güney Kıbrıs sözünü tutmadı. Buna rağmen tuttular, sınır sorunu olan bir ülkeyi Avrupa Birliği üyesi yapmama kuralını ihlal ettiler. Güney Kıbrıs’ı aldılar. Bu sorunu, Güney Kıbrıs’ın şımarıklığına, maksimalist yaklaşımlarına ve dayatmalarına teslim ettiler. Bu Avrupa Birliğinin yanlış kararıdır. Şimdi yanlış yaptıkları kararın düzeltilmesini Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden beklemesinler.”
“Yunanistan Dışişleri Bakanı bilerek yalan söylüyor”
Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’yi terör örgütü DEAŞ ile mücadeleye katkı sunmamakla itham ettiği açıklamasının hatırlatılması üzerine Çelik, “Türkiye’nin DEAŞ’la mücadeleye destek vermediği konusunda Yunanistan Dışişleri Bakanı yalan söylüyor. Bakın yanlış söylüyor demiyorum. Bilgi eksikliği var demiyorum. Yunanistan Dışişleri Bakanı bilerek yalan söylüyor.” ifadelerini kullandı.
Çelik, Türkiye’nin DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Komisyonu üyesi olduğunu hatırlatarak, “Türkiye DEAŞ’la mücadele uluslararası koalisyonu içerisinde Yabancı Terörist Savaşçılarla Mücadele Grubu eş başkanıdır. Türkiye Cumhuriyeti, DEAŞ’la arazide, sahada mücadele eden tek NATO ordusudur. Türkiye’nin bertaraf ettiği terörist sayısı bellidir. Onlar ne yapıyorlar? DEAŞ’la mücadele adı altında YPG/PYD terör örgütüne destek veriyorlar. Yunanistan DEAŞ’la mücadelenin neresindeymiş acaba? Yunan Dışişleri Bakanı önce, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı faaliyet yürüten DHKP-C terör örgütüne verdikleri desteği kesmeyi düşünsün.” değerlendirmesinde bulundu.
TARIM VE HAYVANCILIK
Az önceDÜNYA
Az önceGÜNDEM
5 saat öncePOLİTİKA
5 saat önceEKONOMİ
5 saat önceGÜNDEM
5 saat önceBÖLGE
6 saat önce