Türk milleti bu muhasım ve mütecaviz kuşatmaya misliyle mukabele ve müdahale etmeye hiç şüphe yok ki muktedirdir.
Ne kadar haklı olsak da, bölgesel ve küresel alanda, ülkemizi doğrudan veya dolaylı şekilde ilgilendiren her konu başlığı ya sürüncemeye bırakılmakta ya da çözümsüzlüğe havale edilmektedir.
Maalesef önü arkası planlanmış, diplomasinin ayak oyunlarıyla perçinlenmiş oyalama mekanizmaları yıllardır tedavülde tutulmaktadır.
Yaklaşık 60 yıldır Kıbrıs meselesi ülke ve dünya gündeminin ağırlık merkezidir.
Kıbrıs Türklüğünün hak ve çıkarlarıyla, eşitliğe ve egemenliğe dayalı devlet ve toplum hedefi sürekli engellenmiş, sürekli yokuşa sürülmüştür.
Yunanistan takviyeli Rum kesiminin iyi niyetten uzak tavrı Kıbrıs’ta adil, kalıcı, hakkaniyetli ve sürdürülebilir nitelikli çözüm ikliminin yeşermesini sabote etmiş, bilahare çıkmaza sürüklemiştir.
Bugüne kadar ki tecrübelerle somutlaşan yalın gerçek şudur: Kıbrıs’ta çözümden korkan, barış ve uzlaşmadan kaçan yegâne taraf Rumlar olmuştur.
Rumların uzlaşmaz tutumu tüm müzakere etaplarını boşa düşürmüş, sekteye uğratmıştır.
Rumların, Ada’nın tek sahibi gibi hareket etmesi, üstelik ve küstahça Kıbrıs Türklüğüne azınlık muamelesi yapması tarihi gerçeklerle bağdaşmayan, coğrafyanın ruhuyla örtüşmeyen bir hezeyan, bir çarpıklık, bir densizliktir.
Bu nedenle Kıbrıs’ta ortaklık devleti kurulması bugünkü ortamda imkânsız bir hale gelmiştir.
Bunun faili de AB ve ABD’nin önyargılı siyasetinden güç alan Rum-Yunan zihniyetidir.
Kıbrıs Türklüğü kendi kaderini kendi tayin etmeye, kendi göbek bağını kendi kesmeye hazırdır, buna da kararlıdır.
Kurulan müzakere masalarını dağıtan, uzlaşmaya yanaşmayan, çözüm ümitlerini dinamitleyen Rumların tüm çabaları beyhudedir.
7-11 Kasım 2016’da İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasında ele alınan; “yönetim ve güç paylaşımı, AB, ekonomi ve mülkiyet” başlıklı konularını çözümsüzlükle düğümleyen Rumlardır.
28 Haziran-7 Temmuz 2017’de yine İsviçre’nin Crans-Montana kasabasında düzenlenen Kıbrıs Konferansı’na Türkiye’nin yanı sıra diğer garantör devletler Yunanistan ve Birleşik Krallık, gözlemci olarak AB ile Ada’daki iki taraf katılmış, yine bir sonuç alınamamıştır.
Geçtiğimiz Nisan ayının son günlerinde Cenevre’de yapılan Kıbrıs Konferansı’ndan da makul ve umut edilen bir netice çıkmamıştır.
Birleşmiş Milletler himayesinde on yıllardır süregelen Kıbrıs görüşmeleri hiçbir işe yaramamış, deyim yerindeyse bir arpa boyu mesafe alınamamıştır.
Bu kapsamda federasyonu esas alan görüşme trafiğinin hiçbir anlamının kalmadığı, iki devletli çözümden başka bir seçeneğin de bulunmadığı anlaşılmıştır.
Kıbrıs’ta iki ayrı devlet varlığı artık herkesçe kabul edilmelidir.
AB’yle birlikte ABD’nin, bunun yanında Rum-Yunan ortaklığının iki devletli çözüm teklifini kabul etmemesi Kıbrıs Türklüğü için önemsiz bir ayrıntıdan ibarettir.
46 yıl kapalı halde tutulan Maraş’ın mülkiyet haklarına riayet edilerek açılması, bu açılımın Kapalı Maraş’ın yüzde 3,5’una tekabül eden pilot bir bölgede başlayacak olması pek çok çevreyi rahatsız etmektedir.
Yeni mağduriyetlerin oluşmasına ortam açmadan, dahası var olan mağduriyetleri gidermek suretiyle Kapalı Maraş’la ilgili müspet tasarrufun isabetli ve yerinde bir karar olduğu tartışmasızdır.
ABD’nin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu açılımı reddeden açıklamaları ise Türk milleti nezdinde yok hükmündedir.
Egemenliğin ve mülkiyet haklarının üzerinde hiçbir ülke, hiçbir uluslararası kuruluş olamayacaktır.
Kıbrıs Türklüğü iradesine sahip çıkacak, Türkiye’de sonuna kadar arkasında duracaktır.
Herkes hesabını buna göre yapmak zorundadır.
Kıbrıs Türk devletinin tezahürü geri dönülemez bir amaçtır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, 20 Temmuz 2021’de açıkladığı Cumhurbaşkanlığı binası ile parlamento binası yapılma hedefi betonlaşmanın, yeni bir inşaat hamlesinin değil, bağımsız bir devlet halinin ilk harcıdır.
Bilerek ya da bilmeyerek bu gerçeği anlamakta direnen içimizdeki ENOSİS işbirlikçilerinin ne söylediğinin, neye hizmet ettiklerinin hiçbir kıymeti de yoktur.
Özellikle Kıbrıs Türk devletinin ayak sesini duyan fiili AKEL mensubu, aynı zamanda uyuyan mason ve komünist Mustafa Akıncı’nın istismar ve inkar yüklü beyanatları EOKA militanlığına özendiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi, Kıbrıs Türklüğünün eşit egemenliğe dayanan, eşit uluslararası statüsünü tescil edecek tarihi ve stratejik kararını sonuna kadar desteklemektedir.
Emperyalizmin fonladığı, Türkiye düşmanlığı hususunda adeta yarışa giren satılmış bir kısım medyanın, bu medyanın devşirilmiş kalemlerinin ne yazdığı, neyi propaganda ettiği bizim nazarımızda değersizdir.
Türkiye aleyhtarlarından para alanların aynı şekilde emir aldıkları, bununla da yetinmeyerek düşmanın kılıcını salladıkları ulu orta meydandadır.
Geldiğimiz bu aşamada özgür medyadan değil, güdümlü, kukla ve esaret altına alınmış medyadan bahsetmek en doğru tariftir.
Kıbrıs Türklüğünün sesini kısmaya, varlığını ortadan kaldırmaya, bekasını ve istiklalini yıkmaya ne içimizdeki sömürge artıklarının ne de haricimizdeki müstevli emellerinin gücü yetmeyecektir.
Tek devletli çözüme karşı çıkan, Kapalı Maraş’ın açılmasına itiraz eden mihrakların ne dediğinden daha çok tarihin ve milletin iradesine kulak vermek şarttır, yapılan da çok şükür budur.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın siyasi ve stratejik sonucu 47 yıl sonra vasat bulmuş, Kıbrıs Türk devleti ufukta görünmüştür.
Ok yaydan çıkmış, artık geriye dönüş yolu kapanmıştır.
Güney Kıbrıs Rum kesimi lideri Nikos Anastasiadis’in son gelişmelerden sonra, Kıbrıs Türklerine verilen AB pasaportlarının iptaliyle ilgili hazırlığa girmesi de nafile ve art niyetli bir siyasetin deşifresidir.
Kıbrıslı Türklere ayrılıkçı diyen bu palikarya zihniyeti esasen Türk düşmanlığını geçim kapısı gören bir sefildir.
Uluslararası toplumun vicdan ve adalet ilkelerine müzahir şekilde, Rum-Yunan ortaklığının kumpaslarını görmesi, Maraş konusunda hukuka uygun adımları tasvip etmesi, Kıbrıs Türk tarafının Cenevre’de paylaştığı yapıcı, gerçekçi ve iyi niyetli çözüm tekliflerini desteklemesi vazgeçilmez önemdedir.
Doğu Akdeniz’in huzur, barış ve istikrarı buna bağlıdır.
Dün de, bugün de, yarın da Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır.
Tarihin akış istikametinin hilafına kürek çekmek boşuna bir emektir.
Ankara’yla Kıbrıs’ın kaderi birdir.
Anadolu coğrafyası nasıl vatanımızsa, Kıbrıs’ta öyledir.
Vaki gerçek hiçbir baskı ve tahakküm karşısında değişmeyecektir.
Güvence, Kıbrıs Türklüğünün geleceğine sahip çıkma azmi, eşsiz dirayeti, kabına sığmayan vatan sevgisi, siyasi iradesinin de milli niteliğidir.
Kıbrıs Türklüğünün istikbalini Türkiye ile birlik ve dayanışma içinde düşünen Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’ın duruşu sağlam, mücadelesi cesur ve takdire şayandır.
Bu düşüncelerle Sayın Ersin Tatar’a göstermiş olduğu yakın ilgiden, samimi ev sahipliğinden ve şuurlu çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor KKTC hükümetiyle birlikte üstün başarılar diliyorum.
Kıbrıs davasının yol başçıları olan Merhum Dr.Fazıl Küçüğü, Merhum Rauf Denktaş’ı, Beşparmak Dağları’na kanlarını döken aziz şehitlerimizi, ebediyete irtihal eden mücahitlerimizi rahmetle, minnetle anıyorum.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın 47’inci yıl dönümü münasebetiyle Kıbrıslı Türk soydaşlarımla kucaklaşmaktan duyduğumu memnuniyeti bir kez daha ifade ediyor, hepsini hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
VİDEO GALERİ
3 saat önceBÖLGE
6 saat önceYAŞAM
7 saat önceDÜNYA
1 gün önceGENEL
1 gün öncePOLİTİKA
1 gün önceDÜNYA
1 gün önce