CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Öztrak açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
” CHP Sözcüsü Öztrak, yaşanan gelişmelerin Erdoğan Şahsım Hükümetinin “varlığının hikmetini” kaybettiğini gösterdiğini belirterek, “Hükümetin görevini yapacak takati de, arzusu da kalmadı. Bu durumda yapılması gereken belli: Sandığın namusuna halel getirmeden dürüst ve adil bir seçimle sözü aziz milletimize bırakmak gerekiyor. Bu geciktikçe milletin derdi, çilesi, feryatları her geçen gün artacaktır” diye konuştu.
Hükümetin, milletin 128 milyar dolarını Merkez Bankası’nın arka kapısından buharlaştırdığını ifade eden Öztrak, “Dünyanın en büyük finansal skandallarından birine imza attılar. Bu hafta İran Merkez Bankası Başkanı, 160 milyon dolar ve 20 milyon Avroyu, 2017 yılında, resmi olmayan yollardan piyasaya sürdü diye, İran’da 10 yıl hapis cezası aldı. Aynı cezayı 128 milyar dolara oranlayın, hani bizde buharlaşan, alınacak ceza 6 bin 994 yıl yapıyor” dedi.
Milletin 128 milyar dolarının, ortalama 6 lira 30 kuruş ila 6 lira 40 kuruştan ve “şeffaf müdahale veya ihale yöntemleri dışında” satıldığına dikkat çeken Öztrak, “Bugün dolar 9 lira 28 kuruş. Ortada korkunç bir kamu zararı var. Ama savcılardan tek bir tık yok… Bu 128 milyar doların hesabı da bir gün gelir yargıda mutlaka sorulur” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan Şahsım Hükümeti tarafından hukuku ve yasaları çiğnemeye zorlanan devlet memurlarına hem sahip çıktığını hem de hukuksuz emirlere uyan, yasaların işlemesini engelleyen memurları açıkça ikaz ettiğini söyleyen Öztrak, Erdoğan’ın 20 yıl önceki sözlerini hatırlatarak, “Muhalefetteyken, memura yasaları hatırlatacaksın o mubah olacak. Ama hükümette geçince memura yasaların hatırlatılması, ‘Vesayet, sivil itaatsizlik, darbecilik’ olacak. Milletimiz kimin darbeci, kimin vesayetçi olduğunu, artık çok iyi gördü. Notunu da verdi. Sandıkta da tasdiknamelerini vermeyi sabırsızlıkla bekliyor” ifadelerini kullandı.
Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantımızın gündeminde; ekonomimizde büyüyen yangın… Devlette her gün ağırlaşan yönetim krizi, ucube vesayet rejiminde artık dayanılmaz hale gelen buhran ve bu buhrandan çıkış için yapılması gerekenler vardı.
HÜKÜMET VARLIĞININ HİKMETİNİ KAYBETTİ
Milletimizin sesi, ülkeyi yönetenlerin oturdukları sarayın duvarlarını bir türlü aşamıyor. Milletimizin dertleri, ülkeyi yönetenlerce görmezden geliniyor. Milletimizin çektiği çileler küçümseniyor. Yönetenler milletimizi hakir görüyor. Milletin, fakir, fukaranın çift diplomalı evlatları işsiz. Ama yandaş vakıfların tornasından geçen, hamili kart sahipleri, devlet kadrolarına torpille doluşuyor. Paralel devlet yapılanmaları, devletin birliğini tehdit ediyor. Devletin tüm kaynak ve imkânları, küçük bir azınlık elinde talan ediliyor. Kirli eller beytülmale uzanıyor. Yargı ve Yasama çalıştırılmıyor. Devlette denge ve denetim kalmadı. Hesap sorulamıyor. Kurumlar birer birer çökertiliyor. Yönetimde keyfilik alıp başını gitti. Kimse yarınından emin değil. İşsizlik azdı. Milli paramızın şerefi, haysiyeti, itibarı gün görmüş kar gibi eriyor. Milli olması gereken dış politikamız şahsileşti. Liyakatsizlik ve ideolojik vesayet dış politikamızı esir aldı. Milli menfaatlerimiz yerine kişisel ikbali korumak öncelikli oldu. Yaşanan tüm bu gelişmeler Erdoğan Şahsım Hükümetinin “varlığının hikmetini” kaybettiğini, görevini yapacak takatinin de, arzusunun da kalmadığını gösteriyor. Bu durumda yapılması gereken belli. Emaneti biran evvel asıl sahibine vermek gerekiyor. Sandığın namusuna halel getirmeden dürüst ve adil bir seçimle sözü aziz milletimize bırakmak gerekiyor. Bu geciktikçe milletin derdi, çilesi, feryatları her geçen gün artacaktır. Milletimizin acıları büyüyecektir.
AKARYAKIT İSTASYONLARI İKİ HANELİ FİYAT PANOLARINI HAZIRLIYOR
Önümüz kış, hele bu kifayetsiz yönetim altında kapkara bir kış. Erdoğan’ın ideolojik vesayeti altındaki ekonomi yönetimi bocalıyor. Dolar hızla 10 liraya koşuyor. Her gün iğneden ipliğe her şeye zam geliyor. Akaryakıt bayiinde satılan kalorifer yakıtı son bir yılda yüzde 82 zam görmüş. Elektriğe son bir yılda yüzde 29 zam gelmiş şu sıralarda yüzde 40 – 45 zam daha geleceği dillendiriliyor. Benzine ve mazota daha yeni 40 – 41 kuruş zam geldi ama bugün yarın eli kulağında akaryakıta yeni zamlar yolda. Akaryakıt istasyonları iki haneli yakıt fiyatları için pano ve pompalarda değişikliğe başladı bile.
BU KUYRUKLAR 2021 TÜRKİYESİNDE
İnsan söylediği sözün esiridir. Onun için atalarımız büyük lokma ye, büyük söz söyleme demiş. Ama kibir hastalığına tutulan Erdoğan büyük laflar edip duruyor. En son ne demişti hatırlayalım: “Amerika’nın halini görüyorsunuz değil mi, İngiltere’nin halini görüyorsunuz değil mi? Benzin yok benzin. Aynı şekilde Almanya’da kuyruklar, Fransa’da kuyruklar, yiyeceklerini bulamıyorlar. Elhamdülillah Türkiye’de böyle bir sorun yok”. Almanya’dan veya Fransa’dan da değil Erdoğan’ın yönettiği 2021 Türkiye’sinden. Geçtiğimiz Cuma akşamı araç sahipleri akaryakıt istasyonlarında çift sıra uzun kuyruklar oluşturdu. Boş bidon, boş damacana bulan istasyona koştu.
YELİZLER, MİNİ MİNİLER…
Erdoğan’ın partisinde Yeliz ismiyle maruf bir milletvekili de benzin kuyruklarına utanmadan bereket yoğunluğu dedi. Bir diğer AK Partili vekil ise akaryakıt zamlarına “mini mini” zam deyiverdi. Aynı vekil devlet yurtlarında küçültülen yemek porsiyonları içinde peygamber efendimizde midenin üçte birini boş bırakın demişti diye buyurdu. Bunlar milletle alenen alay ediyor, milleti küçümsüyor. Ne diyelim, utancını kaybeden vicdanını da kaybeder. Bunlar fildişi kulelerinden, saraylarından milletin halini görmüyorlar. Tekrar söylüyorum, sesini duymuyorlar. Eh bir de ön teker nereye giderse arka tekerde oraya gider diye bir laf var. Erdoğan’da saraylarındaki şatafatı görmezden gelip “her türlü fedakarlığı yapıyoruz” demişti. Milletle açıktan alay etmişti. Saraydakiler bir eli yağda, bir eli balda yaşarken milyonlarca yurttaşımız yoksulluk, açlık ve sefaletle sınanıyor. Sarayın bütçesi her yıl şişiyor. Fedakarlığı millet yapıyor, cefayı millet çekiyor. Sefayı da Erdoğan ve saray sosyetesi sürüyor.
İşte biz bu nedenle Erdoğan Şahsım Hükümeti varlığının hikmetini kaybetmiştir diyoruz. Aç doyar, açgözlü doymaz demişler. Saraydakilerin hali tam da bu.
TÜGVA BELGELERİ: GEMİ BATMAYA, BELGELER SIZMAYA BAŞLADI
TÜGVA’daki rezaletler ortaya saçıldı, pis kokular arşa ulaştı. Erdoğan’ın gemisi su almaya başlayınca gemideki eski yolcular bilgileri, belgeleri birer birer dışarıya sızdırmaya başladı. Bundan sonra daha çok bilgi ve belgenin sızacağından eminim. Ama şuanda rezaletin iki boyutu var. İlki kamuya memur alımlarında TÜGVA eliyle gerçekleştirilen torpiller. Milletin, fakir fukara çift diplomalı evlatları memuriyet mülakatlarında elenirken bunlar kendi yandaşlarını devlet memuriyetine elleriyle yerleştirmişler. Milletin evlatlarının geleceği, memuriyeti çalınmış. Devletin askeriyesi, adliyesi, mülkiyesi TÜGVA mensuplarına peşkeş çekilmiş. Bu devlet içinde yeni bir paralel devlet oluşturmaktır. Önceki paralel devlet yapılanmasının müellifleriyle, hain darbecilerle uzun süre yol yürüyenler, yağan yağmurlarda beraber ıslananlar “Allah bizi affetsin” dedikten sonra, kendi paralel devletlerini kurmaya soyunmuşlar.
DEVLETİN POLİSİ MAHKEME KARARININ UYGULANMASINI ENGELLİYOR
Patlayan skandalın ikinci boyutu ise devlete ait bina ve arsaların TÜGVA ve TÜGVA benzeri yapılara peşkeş çekilmesi. Şimdi ben buradan soruyorum Erdoğan Başbakan veya Cumhurbaşkanı olmasaydı kamuya ve belediyelere ait bu taşınmazlar haksız, hukuksuz bir biçimde Erdoğan ailesinin başında olduğu bir yapıya verilir miydi? İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu hukuksuzluklara son vermek için tüm idari ve hukuki yolları takip ediyor. Ama TÜGVA bu taşınmazları boşalt diyen mahkeme kararlarına direniyor. Devletin polisi de mahkeme kararlarının icrasını engelliyor. Polis memurlarına mahkeme kararlarına karşı çıkma emrini kim veriyor? Devletin kurumlarını kanunlarını kim işletmiyor? Devletin memurları, kurumları üzerinde kim vesayet kuruyor? Elbette Erdoğan ve onun tek kişilik vesayet rejimi.
ZÜBÜKLÜĞÜN KİTABINI YAZMIŞ İÇİŞLERİ BAKANI
Hafta sonu Genel Başkanımız Erdoğan Şahsım Hükümeti tarafından hukuku ve yasaları çiğnemeye zorlanan devlet memurlarına hem sahip çıktı, hem de hukuksuz emirlere uyan, yasaların işlemesini engelleyen memurları açıkça ikaz etti. Çünkü bu hükümeti de, bu hükümete güvenip kanunsuz iş yapanları da uyarmak muhalefetin görevidir. Ama Genel Başkanımızın yaptığı Erdoğan ve sosyetesini çok rahatsız etti. En çok da bir zamanlar Gülen örgütüne övgüler düzen, sonra da etmedik hakaret bırakmadığı Erdoğan’a kapı kulu olan, siyasi hayatı dönmekle geçmiş, siyasi zübüklüğün kitabını yazmış İçişleri Bakanının. Bakan adeta isteri nöbeti geçirerek adap ve edebi bir yana bırakarak Sayın Genel Başkanımıza sarf ettiği hakaretamiz ifadeler içine girdikleri çukurun seviyesini göstermesi bakımından ibretlikti. Anlaşılan memurlara en çok kanunsuz emir veren de yine bu bakanmış.
MUHALEFETTEYKEN MUBAH, HÜKÜMETKEN DARBECİLİK
Bu arada Erdoğan da, ağzında bir vesayet türküsü, “AK Parti zihniyetinde böyle şeyler duydunuz mu?” diye, sormaz mı? Pes ki ne pes doğrusu. “Sen nasıl olurda bu ülkenin memurlarını tehdit edersin, böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Bugüne kadar AK Parti zihniyetinden şu 19 – 20 yıl içerisinde böyle bir şey duydun mu?”
O halde, 20 yıl önce bunları kim söyledi:
“Devletin imkanları belli bir siyasi parti veyahutta siyasi maksatlı operasyonlar için kullanılıyor. Devletin bürokratlarına suç işlettiriliyor. Bütün bunlardan sorumlu olan hükümet üyeleri kendileriyle görüşen arkadaşlarımıza olaylara el koyacaklarını söylemelerine rağmen gözaltında bulunan vatandaşlarımıza kötü muamele günlerce sürmüştür. Buradan açıkça ilan ediyorum, bu işleri yapanlar yaptıkları hukuksuz ve ahlaksız her türlü faaliyetin altında ezileceklerdir.”
Muhalefetteyken, memura yasaları hatırlatacaksın o mubah olacak. Ama hükümette geçince memura yasaların hatırlatılması, “Vesayet, sivil itaatsizlik, darbecilik” olacak. Devletin kurumlarını, memurunu vesayet altına alacaksın. Devlette liyakati bitirip, devleti talan edeceksin. Sayın Genel Başkanımız çıkıp, “yok öyle yağma” deyince de, başlayacaksın vesayet, sivil itaatsizlik, darbe nakaratlarına. Erdoğan ve sosyetesinin anlamadığı bir şey var. Milletimiz kimin darbeci, kimin vesayetçi olduğunu, artık çok iyi gördü. Notunu da verdi. Sandıkta da tasdiknamelerini vermeyi sabırsızlıkla bekliyor.
128 MİLYAR DOLARDA KAMU ZARARI VAR, SAVCILARDAN TIK YOK
Dolar aldı başını gidiyor. Milli paramızın değeri, satın alma gücü, haysiyeti, şerefi güneş görmüş kar gibi eriyor. Erdoğan, 19 Haziran 2018’de, “24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, faizle, şununla bununla nasıl uğraşılır görün” dediğinde, 100 lirayla 21 dolar alıyorduk. Millet inandı verdi Erdoğan’a yetkiyi, sonunda da gördü etkiyi… Bugün 100 lirayla, sadece 11 dolar alabiliyoruz. Türk Lirası dışarıdan veya içerden gelecek en ufak bir rüzgâr karşısında savunmasız. Neden? Çünkü kayınpeder, damat bir oldular. Milletin 128 milyar dolarını, Merkez Bankasının arka kapısından buharlaştırdılar. Dünyanın en büyük finansal skandallarından birine imza attılar. Bu hafta İran Merkez Bankası Başkanı, 160 milyon dolar ve 20 milyon Avroyu, 2017 yılında, resmi olmayan yollardan piyasaya sürdü diye, İran’da 10 yıl hapis cezası aldı. Aynı cezayı 128 milyar dolara oranlayın, hani bizde buharlaşan, alınacak ceza 6 bin 994 yıl yapıyor. Milletin 128 milyar doları, ortalama 6 lira 30 kuruşla – 6 lira 40 kuruştan satıldı, şeffaf müdahale veya ihale yöntemleri dışında satıldı. Bugün dolar 9 lira 28 kuruş. Ortada korkunç bir kamu zararı var. Ama savcılardan tek bir tık yok… Ne diyelim? Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner. Bu 128 milyar doların hesabı da bir gün gelir yargıda mutlaka sorulur.
ELİN HİMMETİNE MUHTAÇ
Güçlü döviz rezervleri, ekonomiyi sert dalgalara karşı koruyan, çok önemli bir dalga kırandır. Güçlü rezerv, ödemeler dengesinde güçlü kriz olasılığını azaltır. Döviz kurlarında veya piyasalardaki dalgalanmalara karşı, ekonomik ve finansal istikrarın korunmasına yardımcı olur. Ne yazık ki ülkemiz bugün bu yardım ve korunmadan mahrumdur. Çünkü maalesef elinde kendine ait rezervi kalmamıştır. Elin himmetine muhtaçtır. Oysa hepimiz biliyoruz ki elden gelenle öğün olmaz, o da arandığında bulunmaz.
İKTİDARA YÜRÜYEN BİR PARTİ OLARAK MERKEZ BANKASI’NA GİTTİK
İktidara yürüyen bir parti olarak, Genel Başkanımızın başkanlığında, onun kararıyla geçtiğimiz Cuma, TCMB’ye bilgi almak, bankanın bağımsızlığı için, kaygılarımızı paylaşmak ve yanlış politikaların, milletimize çıkaracağı fatura konusunda uyarılarda bulunmak üzere, TCMB’ye bir ziyarette bulunduk. Bu ziyaretten sonra Merkez Bankası Başkanı çıktı, bizim döviz rezervlerinin nasıl hesaplanacağını konusunda bir konuşma yaptı. “SWAP’ları çıkıyorlar, kamu parasını çıkıyorlar, yani eksiye düşürmek için her şeyi çıkıyorlar. Dünyada böyle bir tanımlama yok” dedi. Madem dünyada böyle bir tanımlama yok, neden bu tabloyu Uluslararası Para Fonuna raporluyorsunuz? Bu tablonun ismi ne? Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi Tablosu. Anlaşılan beyler rezerv tablosunun aslını IMF’ye gönderiyor. Çakmasını da milletimize pazarlıyor. Bu tablo niye hazırlanıyor? Yine bu da TCMB’nin kendi yayınında mevcut. Kendi yayınının ilgili sayfası bu. Şimdi oradan okuyalım. “Bu çalışmanın amacı, Türkiye’nin döviz likiditesini göstermesi amacıyla, kullanılabilir durumdaki brüt rezervleri ve yabancı para cinsinden kısa vadeli yükümlülükleri, tek bir tablo altında derlemek ve verilerin diğer ülke verileriyle karşılaştırılabilmesini sağlamaktır.” Bunun yanı sıra Uluslararası Para Fonunun özel veri yayınlama standartları kapsamında yayınlanması gereken istatistiklerden biridir. Demek ki neymiş, sadece böyle brüt rezerve bakılmıyormuş. Karşılaştırma yaparken döviz yükümlülükleri de dikkate alınıyormuş. Uluslararası karşılaştırmalar böyle yapılıyormuş.
BAŞKAN YA İŞİ BİLMİYOR YA DA YARANMAK İÇİN İNKAR EDİYOR
Şimdi buna göre, 8 Ekim 2021 tarihli tablo şunu söylüyor. Merkez Bankasının kasasında brüt rezerv 124 milyar dolar. Ama altında hemen vadesi bir yıl içinde dolacak, kasadan bir yıl içinde çıkacak, 146 milyar döviz borcu var. Yani kasadaki döviz, borca yetmiyor. Merkez Bankası kasasında 22 milyar dolar açık var. Sadece Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası değil, tüm ülke merkez bankaları bu tabloyu hazırlayıp, Uluslararası Para Fonuna gönderiyor. Şimdi Başkan dünyada böyle bir tanımlama yok diyor. Böyle bir hesap yok diyorsa, ya gerçekten bu işi bilmiyordur, ya da kendisini oraya getirenlere yaranmak için başında bulunduğu kurumun hazırladığı tabloyu, inkâr ediyordur.
KARŞILAŞTIRMA BRÜT REZERVİN SEVİYESİ ÜZERİNDEN YAPILMAZ
Kaldı ki küresel karşılaştırmalar hiçbir zaman tek başına brüt rezerve bakılarak yapılmaz. Ya ülkenin kısa vadeli borcuyla, ya milli geliriyle, ya ithalatıyla, ya da geniş para arzıyla rezervler mukayese edilir. Uluslararası Para Fonunun 2021 tahminlerine göre, Türkiye’nin brüt döviz rezervi, sadece 5 aylık ithalatını yetmektedir. Bu oranla ülkemiz G-20’nin gelişen ekonomileri içinde, en düşük rezerve sahip ülkedir. Yine eldeki brüt rezervle, vadesine bir yıl ve daha az kalmış dış borcumuzun, sadece yüzde 52’sini karşılayabiliyoruz. Bununla da G-20’nin gelişen ekonomileri içinde, en düşük rezerv yeterliliği bizde. Yine rezervler milli gelirle mukayese edildiğinde, Arjantin ile beraber en düşük rezerv bizde. İşte bunların hepsi genel kabul görmüş, uluslararası karşılaştırmalar. Hepsinde de dipteyiz. Bugün büyük ölçüde bu nedenle, Türkiye’nin kredi temerrüt risk primi rakiplerine fark atıyor. Bunun için Almanya’da 10 yıllık tahvil faizi eksi iken, Türkiye’de faiz yüzde 20’ye dayandı. Bunun vebali kimin? Elbette varlığının hikmetini yitiren, Erdoğan Şahsım Hükümetinin…
BÜTÇEYİ KOMİSYONDA REVİZE EDİN
2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, dün akşam TBMM’ne sunuldu. Bu bütçe Erdoğan’ın, 2023 için millete verdiği sözleri tutmadığını, millete verdiği sözlerin altında ezildiğini ikrar eden programın bütçesi. Şimdi bu bütçenin kur tahminleri de, bütçe görüşmeleri başlamadan çöktü. 2021 için ortalama dolar kuru tahmini 8 lira 30 kuruş. 2022 yani gelecek yıl için bu bütçenin uygulanacağı yıl içinse ortalama dolar kur tahmini 9 lira 27 kuruş. Ancak dolar kuru şu anda 9 lira 30 kuruşa dayandı. Tahminleri, varsayımları daha şimdiden tutmayan bu bütçenin de, aslında değerlendirilecek bir yanı kalmadı. Hep söylüyorum, bari alın bu bütçeyi Plan Bütçe Komisyonunda bir revize edin hiç olmazsa gerçekçi olsun.
ALMANLAR, HAZRETİ İSA GELSE YETKİLERİ TEK KİŞİYE VERMEZ
Güç yozlaştırır. Mutlak güç mutlaka yozlaştırır. Bunu geçtiğimiz hafta bir kez daha gördük. Artık emekli olma noktasına gelen Alman Başbakanı Merkel, geçen hafta Türkiye’yi ziyaret etti. Bu ziyaret esnasında Erdoğan; “Almanya’da koalisyon hükümetleri olmasaydı, ilişkilerimiz çok daha farklı bir yere ulaşabilirdi. Biz başkanlık sistemine geçerek, bu başarısız koalisyonlardan kurtulduk” dedi. Alman Başbakanı’nın cevabı ise, “Alman hükümetlerinin özelliği budur. Biz Başkanlık sistemi istemiyoruz” oldu. Nazi felaketini, Nazi rejimini yaşamış bir ülkeye, herhalde verilebilecek en son tavsiye, tüm gücü elinde toplayan, yasama ve yargı tarafından dengelenmeyen, ucube tek kişilik vesayet rejimi tavsiyesidir, bu rejime geçme tavsiyesidir. Almanya’nın 2. Dünya savaşından sonraki ilk başbakanı, Konrad Adenauer’a atfedilen meşhur sözdür. “Bir daha İsa bile gelse, tüm yetkiyi bir kişi ve yanındakilere verecek kadar, aptal olmayacaktık.” Alman halkı, yetkileri tek bir kişinin eline emanet etmenin, korkunç sonuçlarını en acı şekilde tecrübe etmiştir. Milletimiz de üç yılın sonunda tek kişilik ucube vesayet rejiminin, acı, gözyaşı, sefalet ve fukaralık getirdiğini yaşayarak görmüştür. Şimdi ilk seçimde, bu ucube rejimden kurtulmaya sıra gelmiştir. Milletimizin geleceğine pranga vurmak isteyen bu ucube rejimi, sandıkta kaldırıp atacaktır. Bundan en ufak şüphemiz yoktur.
ERDOĞAN’IN İKBALİ MİLLİ MENFAATLERİN ÖNÜNE KONDU
Dış politika al-vere dayalı bir ticaret değildir. Dış politika, uzun vadeli planlamaları, gerçekçi stratejileri ve bu çerçevede iyi düşünülmüş taktiksel adımların liyakatli kadrolar eliyle, zamanlıca atılmasını gerektirir. Ama maalesef bizim ülkemizde dış politika böyle yürümüyor. Dış İşleri Bakanlığı, bir liyakat kurumu olmaktan çıkarıldı. AK Partinin arpalığına çevrildi. Rüşvetten aklanmamış Bakanlar, büyükelçi yapıldı. “Dostum Trump”, “Dostum Putin”, “Dostum Biden”, diyerek işler yürür sanıldı. Ama dış politikada ülkelerin dostları yoktur. Ülkelerin karşılıklı menfaatleri vardır. Milli olması gereken dış politikamız, ne yazık ki Erdoğan tarafından şahsileştirildi. Milli menfaatlerimizin önüne, Erdoğan’ın siyasi ikbali konuldu. Bir de bunun üzerine, Erdoğan’ın ideolojik vesayet yükü binince, terazi bu sıkleti artık kaldırmıyor. Bölgemizde hızla yalnızlaştık. Şimdi Libya’dan Doğu Akdeniz’e, Suriye’den Afganistan’a işler istendiği şekilde gitmiyor.
SURİYE’DE İŞLER ALEYHİMİZE GELİŞİYOR
Özellikle Suriye’de büyük bir bataklığa saplandık. 5 milyon Suriyeliye ülkemizde, milyonlarcasına da Suriye’de bakıyoruz. Milyarlarca dolar yok yere harcandı. Oluşan sosyal ve demografik yük de cabası. Suriye’de sahada da işler aleyhimize gelişiyor. İdlib başta olmak üzere Suriye’de, askerlerimize yönelik saldırılar artıyor. Fırat’ın batısında Rusya, Fırat’ın doğusunda ise ABD var. Sahada sıkıştıkça milletin kesesinden, emperyal güçlerin gönlü hoş tutulmaya çalışılıyor. Rusya’nın gönlünü almak için, ikinci S-400 paketi ileri sürülüyor. ABD’nin gönlünü almak için F-16 kartı açılıyor.
BU MESELELERİ ÇÖZMEK DE BİZE DÜŞECEK
Erdoğan Afrika’ya giderken, F-16 meselesinin F-35’lerle alakalı olduğunu söyledi. ABD’ye F-35 almak için ödediğimiz 1 milyar 400 milyon dolar için, ABD güya böyle bir geri ödeme yöntemi önermiş. “Son teknoloji 5. Nesil F-35’ler yerine, 1980’lerin teknolojisi 4. Nesil F-16 ile idare ediverin” denmiş. Yani tam da Dimyat’a pirince giderken, eldeki bulgurdan olmak budur işte. Yunanistan’da bu stratejik zafiyetimizi kullanmaya uğraşıyor. Hava kuvvetlerini hızla modernize ediyor. F-35 almak için pazarlıklara başlıyor. Bu hükümetin ne Suriye’deki kördüğümü, ne de bölgemizdeki sıkıntıları çözebilecek, takati de, kapasitesi de kalmadı. anlaşılan bu meseleleri çözmek de, yine bize düşecek.
SORUN ÇOK AMA ÇÖZÜMSÜZ DEĞİL
Aziz milletimiz, Türkiye’nin sorunları çoktur. Ama hiçbir zaman çözümsüz değildir. Bugün çözümünde olmazsa olmaz ilk adımı, artık varlığının hikmetini kaybetmiş, milletin ufkunu karartan Erdoğan Şahsım Hükümetini, biran evvel sandıkta göndermektir. CHP iktidara hazırdır. Yeni Kurumlarla, Yeni Kurallarla, Yeni Kadrolarla ülkemizi ayağa kaldırmaya hazırdır.
ÜÇ YENİ VE DÖRT AYAKLI STRATEJİ
Üç yeniyle dört ayaklı bir strateji izleyeceğiz.
Stratejimizin ilk ayağında, adaleti, demokrasiyi ve kuvvetler ayrılığını ayağa kaldırmak var. Tarafsız Cumhurbaşkanı ve “Yepyeni ve Güçlendirilmiş Bir Parlamenter Sistem”, yapacağımız tüm diğer işlerde güçlü bir zemin oluşturacaktır.
Stratejimizin ikinci ayağında, üretimin önünü açmak var. Ekonomiyi borçla şişirme modeli artık iflas etmiştir. Üreterek, verimliliği artırarak üreteceğiz, ekonomiyi büyüteceğiz. Salgın döneminde ülkeler çok önemli dersler edindi. Bu dersler ışığında devletin, sağlık, eğitim, gıda güvenliği gibi kritik alanlarda, akılcı müdahalesini sağlayacağız. Dijital ve Yeşil Ekonominin sunduğu fırsatları değerlendireceğiz. Refah Devleti 3.0’a geçeceğiz.
Programımızın üçüncü ayağında, üretilen refahın, adil şekilde paylaşımı var. Çokça üreteceğiz, hakça paylaşacağız. Refahı topluma yaymadığımızda, toplum kesimlerini dışladığımızda, birilerini arkada bıraktığımızda, büyüme maalesef sürmüyor. Bu bütün dünya böyle. Tüm dünya bunu anladı. Bizim burada yararlanacağımız en önemli yeni kurum, Aile Destekleri Sigortası olacak.
Ve stratejimizin dördüncü ayağında, çevresel, ekonomik ve mali sürdürülebilirlik var. Bu sene yaşadığımız yangın ve sellerde gördük; tüm yapılacak işlerde, çevrenin sürdürülebilirliğini planlamak, önceliğimiz olmak zorunda. Biz, Yeşil Mutabakata uyum sağlayacağız. Borcun kontrolsüz bir şekilde artışına müsaade etmeyeceğiz. Enflasyona neden olmadan, istikrar içinde hızla büyüyeceğiz.
Biz hazırız. Milletimiz hazır. Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında, CHP ülkemizi yepyeni bir ufka taşımaya hazır. Milletimiz herkesin ne yaptığını gördü. Notunu verdi. Şimdi de kararını tebliğ etmek için, sandığı dört gözle bekliyor. Sandık geldiğinde de, Erdoğan Şahsım Hükümetine tasdiknamesini verecek. Alayını evine gönderecek.
DÜNYA
7 saat öncePOLİTİKA
1 gün önceGÜNDEM
1 gün önceGÜNDEM
1 gün önceBÖLGE
1 gün önceTARIM VE HAYVANCILIK
2 gün önceDÜNYA
2 gün önce