DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 3398862-0.45907%
Trabzon

ORTA ŞİDDETLİ YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Faiz Lobilerinin İsteği Yerine Getirildi …

Faiz Lobilerinin İsteği Yerine Getirildi …

ABONE OL
25 Kasım 2020 08:06
Faiz Lobilerinin İsteği Yerine Getirildi …
0

BEĞENDİM

ABONE OL

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmasına, kavgasız gürültüsüz bir hafta dileyerek başladı.

Zeycan Yedigöl’ün 39 yıldır hasretini çektiği oğlunu bulamadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, 10 Nisan 1981’de görevliler tarafından alınan çocuğunun mezarını aradığını ancak onu bulamadan vefat ettiğini anlattı.

Kılıçdaroğlu, CHP’lilerin bunları unutmaması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

“Eğer biz CHP’liler olarak haksızlığın ve adaletsizliğin karşısında susarsak, görevimizi yapmamış oluruz. Millete karşı görevimizi yapmamış oluruz. Biz CHP’liyiz. Bizim konumumuz, durumumuz; dünyaya, Türkiye’ye, insanlara bakışımız daha farklıdır. Biz insanlar arasında ayrım yapmayız. Hangi görüşten olursa olsun, her insanın görüşü saygıdeğerdir. Hangi kimlikten olursa olsun her insanını kimliği saygıdeğerdir. Hangi yaşam tarzından olursa olsun herkese saygı duymak, CHP’lilerin temel görevidir. Bizi, diğer partilerden ayıran temel nokta budur. Bizim sevdamız Türkiye’dir, Türkiye’de yaşayanlardır, bayrağımızdır, vatanımızdır. Biz ayrım yapmayız. Haksızlığa tahammül etmeyiz. Kim haksızlığa uğradıysa onun yanında olmak, o haksızlığı gidermek temel görevimizdir. Tarihin bize yüklediği böyle bir sorumluluk var. Bu tarihi sorumluluğu genel başkanlarımız bugüne kadar getirdi, biz de sonra götürmek zorundayız.”

Kemal Kılıçdaroğlu, adaleti sağlayacak olan kişilerin hakimler olduğuna işaret ederek, yargıçların, sadece hukuku değil vicdanının da sesini dinlemek zorunda olduklarını, adaletin böyle gerçekleşebileceğini vurguladı.

Kanun çıkarmakla adaletin gerçekleşmeyeceğine dikkati çeken Kılıçdaroğlu, “Adalet önce insanın vicdanında olmalıdır. Ahlakında, erdeminde, bilgisinde, düşüncesinde olmalıdır. Adalet budur.” diye konuştu.

Bostancı-Dudullu metro hattında hayatını kaybeden iki işçinin ailelerini ziyaret ettiğini anlatan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

“Sayın Akif Hamzaçebi de ‘Ben izleyeceğim.’ demişti. Aileler bizden onu istemişti, ‘Bizi yalnız bırakmayın, davalarımızı izleyin.’ Dün tarihi bir karar çıktı. ‘5’li çete’ diye tanımladığımız grubun yaptığı metro inşaatında bu firmaların yetkilileri ve alt yüklenici firmaların yetkilileri ertelenmeksizin 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. 2 işçinin hayatı… Adalet bir şekliyle yerini buluyor. İki işçinin aileleri ‘Davamızı izleyin, karşı taraf çok güçlü. Dolayısıyla yargıyı etkileyebilirler. Ölen kişiler suçlu ilan edilebilir.’ demişti. Ama her şeye karşın bu memlekette hakimler var. O hakimleri şükranla, saygıyla anmak da bizim temel görevimiz.”

Devletin temelinin adalet olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Adaleti sağlayacak olan kurumlardır, sadece hakimler değil. Örneğin, bir vali devlet adına konuşabilir. Bulunduğu ilde, devleti temsil eder.” diye konuştu.

“Vali, sıcak siyasetin içine girmez, devlet adamı gibi konuşur.” ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, valinin, devlet adamı gibi davranmak zorunda olduğunu söyledi.

Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu’nun “Mesele işsizlik değil, mesele mesleksizliktir, mesele iş beğenmemektir.” açıklamasına işaret eden Kılıçdaroğlu, CHP İl Başkanı’na telefon ederek bu konuyu sorduğunu anlattı.

CHP İl Başkanı’nın kendisine, “Hayır, binlerce insan işsiz. İş Bulma Kurumu geçici işçi ilanı verdiği zaman insanlar kilometrelerce kuyruğa giriyorlar” dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, “Peki gitsinler, Vali beyle görüşsünler. ‘Biz ayrım yapmıyoruz. Hepimiz iş istiyoruz. Bize iş ver, hangi iş olursa olsun’ desinler. Polis alarma geçti, valiliğe yaklaşamadılar. Sayın Valim, bu tür laflar size yakışmaz. Siz valisiniz, devletin valisisiniz. İşsiz var mı, var. Dünya kadar işsiz var. Sadece Diyarbakır’da mı, hayır. 81 ilin tamamında yüz binler işsiz. On binler yatağa aç giriyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Gebze’de işten atılan işçilerin hak aradığını vurgulayan Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’ya gitmek isteyen bu işçilere polis aracılığıyla şiddet uygulandığını dile getirdi.

Türkiye’den Libya’ya giden ticaret gemisinin hukuk dışı aranmasına ilişkin Kılıçdaroğlu, “Bizim bir gemimiz, uluslararası sularda durdurularak, usulsüz bir şekilde baskın yapıldı ve arandı. Kaptan dahil eller havada. Ne oluyor, Allah aşkına? Benzer bir olay, İsrail’e gidişte olmuştu.” dedi.

Yine uluslararası sularda İsrail askerlerinin Türk vatandaşlarını öldürdüklerini hatırlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

“Biz, dava açtık. Hep birlikte karşı çıktık. Ne oldu? Bir gece yarısı Meclis’ten çıkan bir kanunla Türkiye Cumhuriyeti devleti açtığı davadan vazgeçti. Acaba AK Parti’li kardeşlerim bunu biliyorlar mı? Filistin davasına sahip çıkmak için oraya gidenler öldürüldüler. Hakları bile verilmedi. Tazminat istendi. İsrail dedi ki, ‘Ben tazminat vermem ama bir vakıf gösterirseniz, o vakfa bir bağışta bulunabilirim.’ Utançlarından kimse duymasın diye bunu gece yarısı Meclis’ten bir kanunla geçirdiler.”

Benzer bir olayın şimdi yaşandığının altını çizen Kılıçdaroğlu, “Bizim gemimize uluslararası sularda yaptıkları baskın dolayısıyla Almanya’yı da İtalya’yı da şiddetle kınıyoruz. Hükümetten bu konuda çok açık, çok net bir yanıt bekliyoruz.” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, çağdaşlaşmak ve uygarlaşmak istediklerini belirterek “Ama Batı’nın Türkiye’ye karşı çifte standart uyguladığını hepimiz biliyoruz.” ifadesini kullandı.

Avrupa Birliği yetkililerine “Türkiye’ye karşı çifte standart uyguluyorsunuz” dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

“En açık örneği Kıbrıs’tır. Referandumdan sonra doğrudan ticaret tüzüğünü işleme koymadılar. Hala bekliyor. Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen hala bekliyor. Tek dillendiren CHP’dir. Türkiye’de eserler, gürlerler, oraya gittiklerinde, kapı arkasında esas duruşta ‘Talimatınız var mı?’ derler. Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenler, böyle bir tabloyu maalesef sergiliyorlar.”

Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladı.

Bir ulusun, bir milletin en güçlü kaynağının, yetişmiş insan gücü olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, “Bir ülkede yetişmiş insan gücü varsa, o ülke dünyanın en zengin ülkesidir.” diye konuştu.

Yetişmiş insan gücünü, öğretmenlerin yetiştirdiğini, bu nedenle öğretmenlerin, bütün saygın ülkelerde el üstünde tutulduğunu belirten Kılıçdaroğlu, öğretmenlerin, aynı zamanda toplumun kanaat önderleri olduğunu, kırsalda, kasabada, derdi olanların öğretmenin kapısını çaldığını anlattı.

Kılıçdaroğlu, aydınlanmanın kaynağının öğretmen olduğunu vurguladı.

Türkiye’nin 5 temel sorunundan birinin “eğitim” olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, bir ülkenin, dünyada söz sahibi, saygın olmak, büyük buluşlara imza atmak istiyorsa, eğitime önem vermesi gerektiğini vurguladı.

Eğitim reformunu en başarılı gerçekleştiren ülkenin Finlandiya olduğunu, bu reformu gerçekleştiren bakan yardımcısını Türkiye’ye davet ettiklerini ve gerçekleştirdikleri reformu ondan dinlediklerini anlatan Kılıçdaroğlu, “Gönül isterdi ki, Milli Eğitim Bakanlığının bütün kadroları da orada olsaydı. Ama olmadı.” diye konuştu.

Eğitimin gerçekten milli olup olmadığını soran Kılıçdaroğlu, “Eğitim politikası, bir milli politika olarak belirlendi mi? Milli Eğitim Bakanlığı, gerçekten milli mi? Eğitim politikasını belirleyenler, eğitimin önemini biliyorlar mı acaba? 7 bakan değişti, 7 milli eğitim politikası oluştu. En temel düzenleme, 5 AK Parti milletvekili tarafından kanun teklifi olarak verildi. Hiçbirisi öğretmen değildi. Öğretmenler Günü’nde, öğretmenlerin dertleriyle uğraşıyoruz. Geldiğimiz nokta budur. Devlette liyakat çökünce, liyakatin yerini torpil alınca, niteliksiz, eğitimden bihaber pek çok kişi eğitimi yönlendirmek için belli pozisyonlara getirildi.” ifadelerini kullandı.

Fatih Projesi kapsamında ücretsiz bilgisayar verileceği sözünün tutulmadığını öne süren Kılıçdaroğlu, eğitimin EBA sistemi üzerinden olduğunu, 3 milyon 37 bin öğrencinin internetinin bulunmadığını dile getirdi.

Sayıştay raporuna göre, 138 bin 393 öğretmen eksiği olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, “Dışarıda da atama bekleyen yüzbinler var. Neden yapmıyorlar?” diye sordu.

Öğretmenlere 3600 ek gösterge verileceğini, en yetkili kişinin söylediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, yıllar geçtiğini ancak 3600 ek göstergenin verilmediğini söyledi. Emekliliği gelen öğretmenlerin 3600 ek göstergeyi beklediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Verin 3600 ek göstergeyi, söz verdiniz. 138 bin öğretmen açığının üzerine bir yüz bin daha eklenecek.” dedi.

Köy okullarının açılması, taşımalı eğitime son verilmesi gerektiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, köy okullarının neden açılmadığını sordu.

Kılıçdaroğlu, Ankara, İstanbul, İzmir’de bir sınıfta 50-60 öğrencinin bulunduğunu, kronik rahatsızlığı nedeniyle eğitime devam edemeyen 20 binin üzerinde öğretmen olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

“Eğitime mi harcayacaksın, Londra’daki tefecilere mi vereceksin? Karar budur. Beşli çeteye milyar dolarları mı aktaracaksın yoksa bu ülkenin pırıl pırıl çocuklarını eğiten öğretmenlere imkan mı sağlayacaksın? Bu, bir siyasi tercih. ‘Biz, filan sendikayız. İktidardan destek alıyoruz.’ Destek alsan, sana 3600 ek gösterge verirler. Seni kandırıyorlar. Sana 3600 ek gösterge sözü verip, 3600 ek gösterge vermiyorlarsa ‘Sana oy yok’ diyeceksin. Bir talimat verilirse bugün öğleden sonra 3600 ek gösterge çıkar. Zaten biz kanun teklifini vermişiz. Onlar da versinler. Parlamentodan oy birliğiyle çıksın. Olmuyor.”

Kılıçdaroğlu, iktidar olduklarında “Öğretmenler Meslek Kanunu” çıkaracaklarını, öğretmeni toplumda en saygın konuma getireceklerini, hiçbir öğretmenin yoksulluk sınırının altında maaş almayacağını, eğitim yatırımları için özel yasal düzenleme yapacaklarını, toplam yatırımın en az yüzde 18’inin Milli Eğitim Bakanlığı yatırımlarına gideceğini anlattı.

“Onların tercihi öyle, bizim tercimiz böyle. Kararı, sandığa gidince öğretmen verecek.” diyen Kılıçdaroğlu, Organize Sanayi Bölgelerinde teknoloji liseleri kuracaklarını, bu okulların, Milli Eğitim Bakanlığı ve Organize Sanayi Bölgesi yönetimiyle ortak yönetileceğini dile getirdi.

Her okulun kendi bütçesi olacağını belirten Kılıçdaroğlu, okul müdürlerinin dilenci hale getirildiğini iddia etti.

Bu beş temel çözümü öğretmenlerin takdirine sunduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Onlar, bunu yapmıyorlar; biz yapacağız. Onlar, çocukları, öğretmenleri sevmiyorlar; biz seviyoruz. Onlar, bilimi sevmiyorlar. Biz, bilimi, bilgiyi seviyoruz. Onlar, savurganlığı seviyorlar. Biz, savurganlığı değil, adaleti, hakkı, hukuku, paranın yerinde ve zamanında kullanılmasını savunuyoruz. Onlar, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yerler. Biz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunuruz. Aramızda siyah ile beyaz kadar fark var.

Mustafa Kemal Atatürk, öğretmenleri toplumun saygıdeğer lideri olarak tanımladı. İktidar sahipleri, bir gün çıkıp da, ‘Öğretmenler, bu toplum için çok önemli ve hayatidir’ dediler mi? Hala iktidarın peşinde giden öğretmen varsa, kimse kusura bakmasın, ben ona öğretmen demem. Öğretmen, iradesini pazarlayan kişi değildir. Öğretmenler Günü’nde öğretmenlere neden bir maaş ikramiye verilmiyor? Bayram gününde sizin sevinmeye hakkınız yok mu? ‘Efendim, bütçede para yok’. Bütçede para var; öğretmene, ikramiye verme konusunda siyasi tercih yok. Tercih olsa verecek.”

Kılıçdaroğlu, CHP’li milletvekillerinden, her gittikleri ilde öğretmenleri ziyaret etmelerini, saydığı çözüm önerilerini anlatmalarını istedi.

Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, bütün dünyanın kovid-19 salgınını yaşadığını hatırlattı.

“5 tane maskeyi dağıtmaktan aciz olan bir hükümet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sorunlarını çözebilir mi?” değerlendirmesinde bulunan Kılıçdaroğlu, “maske dağıtmaktan aciz bir iktidarın” sorunları çözeceğini söylediğini, adalette, ekonomide reform yapacağını açıkladığını bildirdi. Kılıçdaroğlu, “Yapamazsın kardeşim. Sende böyle bir irade yok. Söz var o kadar. İrade yok.” diye konuştu.

Salgına karşı 20.00-10.00 arasında uygulanan sokağa kısıtlamasına yönelik eleştiride bulunan Kılıçdaroğlu, “Herkes gece uyuyor, kovid sokaklarda geziyor, kimse olmadığı için de bulaşmıyor. Herhalde öyle. Kovidi terbiye ettiler. Bütün dünya bize gülüyor. Önlem böyle mi alınır?” ifadelerini kullandı.

Bilim Kurulu’nu da eleştiren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Kardeşim siz bir sürü okumuş yazmış, akademik kadro içinde bulunan profesörlersiniz. Göreviniz bu. Aranızda bir sözcü seçip, ‘kovid konusunda şu önlemler alınmalıdır’ demediniz, diyemediniz. Siyasi iktidar size izin vermedi. Vermediyse sizin ne işiniz var orada. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dünyada alay konusu yapmaya sizin hakkınız var mı? Bir sözcü seçemediniz aranızdan. Efendim ‘biz söylüyoruz onlar yapmıyorlar’ Onlar yapmıyorlarsa senin orada ne işin var. Eğer cümleye ‘Sayın Cumhurbaşkanımızın talimati ile…’ diye başlıyorsa orada bilim olur mu? Orada önlem olur mu? Erdoğan Bilim Kurulu üyesi mi, sağlık alanında mı çalıştı, profesör mü? Halk sağlığını mı biliyor? Nedir Allah aşkına? ‘Biz söylüyoruz yapmıyorlar’ Yapmıyorlarsa ayrılacaksın kardeşim. ‘Ben düşüncemi söylüyorum, biz düşüncemizi söylüyoruz, bunlar uymuyorlar’ diyeceksin.”

Salgınla ilgili en başından beri neler yapılması gerektiğine dair konuştuklarını dile getiren Kılıçdaroğlu, o süreçte de hükümeti eleştirmediklerini belirtti.

Kılıçdaroğlu, diğer devletlerin, esnaf dükkanını kapatırken kirasını, işçinin ücretini ödediğini iddia ederek, “40 yıl vergi ödeyecek, 40 gün bakamayacak. O zaman soracaksın ‘bu paralar nereye gitti’ diye.” dedi.

Salgınla alakalı rakamların açıklanmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, “Gerçek ölüm rakamları açıklanırsa devletin itibarı sarsılırmış. Yalan söyleyen devletin itibarı olur mu? Siz devlete yalan söyletiyorsunuz. Devlet yalan söylemez. Rakamı açıklamazsınız, ‘açıklamıyoruz’ dersiniz tamam. Bunun bir anlamı var. Gerçek ölümleri gizleyip göstermelik rakamları açıklarsanız dünya size inanmıyor, güvenmiyor. Bunlar yanlış.” değerlendirmesinde bulundu.

Kılıçdaroğlu, salgında dükkan kapatılması gerekiyorsa kapatılacağını ancak kirasının, çalışan ücretlerinin sosyal devlet tarafından karşılanması gerektiğini aktardı.

Esnafın hakkını, hukukunu savunacaklarını dile getiren Kılıçdaroğlu, “Sana sahip çıkmayana sandıkta sahip çıkmayacaksın.” dedi.

Ülkenin de kötü yönetildiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, “Nasıl okullarda deneme ve sınamayla çocukları yetiştiriyorlarsa ekonomiyi de deneme ve sınamayla götürüyorlar.” diye konuştu.

Faiz lobilerinin isteği yerine getirilerek Merkez Bankası’nın faiz yükselteceğini daha önce söylediğini belirten Kılıçdaroğlu, bunun olduğunu ve faiz lobilerinin kazandığını söyledi.

Kılıçdaroğlu, enflasyonun sebebinin yüksek faiz olduğunun söylendiğini buna rağmen neden faiz artırımı yapıldığını sordu. Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

“Erdoğan 21 Ekim 2018’de ‘şahlanış döneminin arifesindeyiz’ diyor. 16 Ocak 2020’de ‘şahlanış döneminin kapılarını açıyoruz’. 18 Kasım 2020, yani çok yeni. ‘Ülkemiz şahlanış dönemine giriyor’. Dolar şahlandı. Biz sanıyorduk ki bizim için, vatandaş için söylüyor, meğer tefeciler için söylüyormuş ‘şahlanış dönemine gireceğiz’ diye. Girdin, faiz arttı. Faiz şaha kalktı. Bütün bunların tamamı devletin yönetilmediğini gösteriyor. Biz sanıyoruz ki sadece Merkez Bankasının faizi arttı. Kimseye çaktırmadan bir karar daha aldılar. Kredi kartlarına uygulanan faizi de arttırdılar. 1 Kasım 2020’den geçerli olmak üzere aylık faiz oranını 1.25’ten 1.46’ya, aylık gecikme zammını da 1.55’ten 1.76’ya çıkardılar. Kredi kartını kim kullanır, Erdoğan mı, hayır. Parası olanlar mı? Onların her tarafı dolar fışkırıyor. Öğretmen, memur, esnaf, vatandaş kullanır. Onlara da faiz getirdiler. Peki bankaların zararı kapansın diye mi faizi yükselttiler. Hayır.

Baktık, Ocak-Eylül döneminde geçen yıl bankaların karı 35.9 milyar lira. Bu yıl bankaların karı aynı dönemde 46 milyar liraya çıkmış. Niye faiz arttırıyorsun. Çünkü faiz lobilerinin önünde diz çökmek zorunda kaldı. Ne demiştim, ‘Bunların iradeleri ipotek altındadır. Bunlar bağımsız düşünemez ve bağımsız hareket edemezler.’ Türkiye’yi getirdikleri nokta maalesef budur.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sorular yönelten Kılıçdaroğlu, “Faizleri arttıracaktın, 128 milyar doları niye sattın, kime sattın?” dedi.

Döviz artmasın diye 128 milyar dolar satıldığını ancak bunu manavın, kasabın, pazarcının, taksicinin, işsizin almadığını belirten Kılıçdaroğlu, bu paranın kime satıldığını sordu.

“Eğer faizi artırıcak idiysen neden Merkez Bankası Başkanı’nı bir sürü hakaretler yaparak görevden aldın?” diyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

“20 gün önce diyordun ki ‘ekonomi pik yaptı’, şimdi ekonomi dip yatı. Peki acı reçete noktasına nasıl geldin sen. Vatandaşa dönüp ‘acı reçeteyi uygulayacağız’ diyorsun. Neden? 20 gün önce diyordu ki ‘biz faiz baronlarına karşı kurtuluş mücadalesi veriyoruz’. Şimdi diz çöktün nedamet getirdin. Neden? Ne oldu 20 günde? Hala diyorsun ki ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’. Öyleyse enflasyonu azdırmak için faizleri neden yükselttin? Hala diyor ki ‘faizleri hiç olmazsa enflasyon kadar arttırma zorunluluğu var’. Enflasyonu TÜİK açıkladı yüzde 12, sen faizleri yaptın 15. Niye daha fazla yaptın? Ne dedik; Türkiye yönetilmiyor. 5 maskeyi dağıtmaktan aciz olan iktidar, Türkiye’yi yönetemez. Geldiğimiz nokta budur.”

Birilerine kesenin açık olduğunu iddia eden Kılıçdaroğlu, Süper Lig maçlarının gösterimi için Katarlı bir firmayla anlaşıldığını söyledi. Kılıçdaroğlu, kurda artış olunca Katarlı firmanın, “Ben para ödemem” dediğini iddia ederek, sözlerine şöyle devam etti:

“Hükümet oturdu bununla masaya. ‘500 milyon doların 90 milyon dolarını’ siliyorum dedi. İşçiye, esnafa, kahveciye, berbere, dükkanı kapanan ve orada çalışan işsize vermiyor ama Katar şirketine veriyor. Sadece bu mu? Bir de dedi ki ‘Bu dolar ne olur ne olmaz çok yükselir. Sabit tutalım. 5.80 lira’ Yani Türk Lirasına çevirdiler. Bu Katarlıların ne işleri var burada. Ne dostlukları var bunların. Esnafına, memuruna, çiftçine, emekline vermezsin, ama gelince bir kalemde 90 milyon dolardan vazgeçersin, aynı zamanda 5.80 Türk Lirasına dönüştürürsün. Ama köprüden geçen, uçağa binen… Onlara dokunmuyorsun, dolar arttıkça o paralar gidiyor, ödeniyor. Neden? Bu soruların cevabını geçmiş seçimde AK Parti’ye oy veren vatandaşlardan bekliyorum. Cevabını veremezsin biliyorum ama kendi vicdanında bunu sorgulaman lazım.”

“Para yok” denildiğini ancak paranın olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, bu yıl Ekim ayının sonuna kadar iktidarın kullandığı para miktarını tek tek çıkardığını söyledi.

Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

“655 milyar lira vergi aldınız vatandaştan. Yurt dışından 46 milyar lira borç para alıyorlar. Yurt içinden 419 milyar lira borç para alıyorlar, tefecilerden. Merkez Bankası’nın karı vardı onu transfer ettiler 44 milyar lira. Ayrıca açıktan para bastılar, karşılıksız 59 milyar lira. Merkez Bankası’nın kasasında olup 10 ay içinde sattıkları döviz vardı 666 milyar 474 milyon lira. Toplam, 1 trilyon 891 bin 790 milyar lirayı kullandılar. Bu para nereye gitti, nereye kullandılar?”

Paranın pandemi sürecinde esnafa, memura, emekliye, çiftçiye gitmediğini iddia eden Kılıçdaroğlu, 6 milyar 310 milyon lira karşılıksız yardım yapıldığını bildirdi. Kılıçdaroğlu, vatandaştan da 2 milyar 38 milyon toplandığını, bununla toplam karşılıksız ödenen tutarın 8 milyar ettiğini öne sürdü.

Faiz lobilerine ise 119 milyar 581 milyon liranın 10 ayda ödendiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, “Peki bu arada köprüden geçti, garanti verdiler. Onlara ne kadar? 13 milyar lira. Beşli çeteye ödenen de 13 milyar lira. Ne oluyor? ‘Türkiye çok hızlı büyüyor, çok hızlı kalkınıyor, batı denen meret bizi çok kıskanıyor.'” dedi.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r
error: Content is protected !!