Zafer Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak açıklanan Azmi Karamahmutoğlu’nun aday lığı sonrasında ilk konuşmasında “3 imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul’un korunması gereken toplumsal yapısı, dokusu ve kültürü korunmak bir yana adeta linç edilmiştir. Özellikle AKP belediyeciliği döneminde linç edilmiş ve başlayan mülteci ve kaçaklar eliyle kentin nüfus yapısı, demografik yapısı bozularak 4 milyon yani bir Baltık cumhuriyeti büyüklüğünde bir nüfus kentimize yerleştirilmiş ve bu 4 milyon kaçak ve göçmen marifetiyle kentin sosyal dokusu, yapısı, kültürel dokusu bozulmuş, 3 imparatorluğa başkentlik yapmış bir kentin varisi olarak değil de adeta bir kabile devletinin kasabası görünümüne bürünmüştür.” dedi
Buradaki toplantımız mahalli idareler seçimleriyken yerelde kalamayıp bir metropol olan İstanbul, ulusal siyasetten de soyutlanamadı. Bugünkü yerel programları etkiledi. Pençe Kilit Harekat bölgesinde dün 9 yiğit evladımızı şehit verdik. Bir ayı doldurmadan önce 12 yiğit evladımızı daha şehit vermiştik. Bunları böylece söyleyip geçmek istemedim çünkü bu delikanlılar birer sayıdan ibaret değildir. Bunlar birer hayattır, evlattır, ailedir, vatandır. Dün şehit olan askerlerimizden Kemal Batur, Serkan Sayın, Müslüm Özdemir, Emrullah Gülmez, Gökhan Delen, Hakan Gün, Ahmet Köroğlu, Murat Atar, Muahmmed Tunahan Evcin’in şehadetinin saygıyla eğiliyorum. Vermiş oldukları canların bedeli olan davanın devam edeceğini yani vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünün devamı için aynı mücadelenin sözünü vererek huzur içinde uyumalarını niyaz ediyorum. Ailelerine yüksek sabırlar diliyorum.
31 Mart günü gerçekleşecek olan yerel seçimler İBB yerelinde seçmenin iki denenmiş politik ekolü arasına sıkıştırılarak bu iki siyasal akımdan, yönetimden birini tercih etmesi şeklinde önümüze getirildi. Bu alışkanlık malumunuz Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimlerde başlamış olan çoğunlukçu, toptancı bir yaklaşıma dönüşmüş vaziyette. Günümüz modern demokrasilerin reddettiği arızalı bulduğu bir yaklaşımdır çoğunlukçu demokrasi yaklaşımı. Bu anlayışa itiraz ettiğimiz için modern demokrasinin ideal kıldığı çoğulcu demokrasiden yana olduğumuz için İstanbul seçmeni karşısına birbirinin aynısı olan, zıt görünseler de son 20 yıl içerisinde, 30 yıl içerisinde, AKP adıyla 2004’ten alırsak son 20 yıl fakat Recep Tayyip Erdoğan belediyeciliği olarak ele alırsak son 30 yıl içerisinde birbirinin halef selefi olan bu iki belediyecilik anlayışının karşısın biz İstanbulluların karşısına üçüncü yeni, güçlü bir seçenek olarak çıkmaya karar verdik.
3 imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul’un korunması gereken toplumsal yapısı, dokusu ve kültürü korunmak bir yana adeta linç edilmiştir. Özellikle AKP belediyeciliği döneminde linç edilmiş ve başlayan mülteci ve kaçaklar eliyle kentin nüfus yapısı, demografik yapısı bozularak 4 milyon yani bir Baltık cumhuriyeti büyüklüğünde bir nüfus kentimize yerleştirilmiş ve bu 4 milyon kaçak ve göçmen marifetiyle kentin sosyal dokusu, yapısı, kültürel dokusu bozulmuş, 3 imparatorluğa başkentlik yapmış bir kentin varisi olarak değil de adeta bir kabile devletinin kasabası görünümüne bürünmüştür. Kaçaklar, mülteciler istikrarlı bir şekilde gelemeye devam ediyor. Gelmiş olanlar da istikrarlı bir şekilde devam ediyorlar. Bu istikrarın temeli var. Seçimlerin genel karakteristiğidir, seçmen istikrardan yana oy kullanır. Macera aramaz. Çoğunlukla oyunu istikrardan yana kullanırken sükunet ve sakinlik ister. Değişiklikten çekinir, ürker. O yüzdendir 2004 yılından itibaren AKP belediye yönetimini ele aldığında bunu 2019 yılına kadar sürdürebilmiştir. Kentin hiçbir sorununa çözüm getiremediği halde otopark kaynaklı trafik sorununa çözüm getiremediği halde İstanbul ahalisi istikrardan yana oy kullanmıştır. İstanbul ahalisinin girmiş olduğu plajlar, örneğin Ataköy plajı misalinde olduğu gibi plajın kumsallarında beton perdeler gerilmiş, devasa gökdelenler yükseltilmiş ve plaj İstanbullulardan çalışmış olduğu halde yine de İstanbul halkı istikrardan yana oy kullanmaya devam etmiştir. İBB’nin sizlerin ödemiş olduğu atık su vergilerinden toplanan kuruşlarla, çöp vergilerinden toplanan kuruşlarla, emeklinin bütün birikimiyle sahip olduğu emlaktan toplanan kuruşlarla oluşan devasa 18 milyar dolarlık İBB bütçesi yağmalatılmıştır. 15 yıl boyunca AKP belediyeciliğinde bu yağmalatılmış ve bütçe eksiye götürülmüştür. Takip eden Ekrem İmamoğlu belediyeciliğinde ise 18 milyar doların hesabı verilirken bir emekli öğretmenin kendi bütçesi ile kurabileceği kreş ve anaokulları önümüze gelmiş, 100 küsür anaokulu ve kreş açtık diye bütçenin nerelere harcandığına dair önümüze muhasebe olmuştur. Ekrem İmamoğlu belediyeciliği iş üretememiş. Çözüm getiremediği sorunlarda ve hizmetlerde bahaneyi merkezi hükümete ve Bakanlıklara atmıştır. Aynı İmamoğlu sistem, rejim değişmediği halde yine bir 5 yıl daha istikrar sürsün diye yönetime talip oluyor. Yine o aciz, kudretsiz belediyeciliğini sürdürebilsin diye. Hava kararınca kentin sokaklarında gezemeyen insanlarımız, karanlıkla beraber evlerine çekilebilsinler diye İmamoğlu belediyeciliği bizden bir 5 yıl daha istemektedir.
Yüreğimiz ağzımızda beklediğimiz İstanbul depremine dönük hiçbir önlem alınmadığı halde aciz bekleyişimizle beraber Ekrem İmamoğlu belediyeciliği İstanbul halkından pişkince süre isteyebilmektedir.
İstikrara itiraz eden biz Zafer Partililer ne vaat ediyoruz? Zafer Partisi olarak size istikrar vaat etmiyoruz. Size yenilik, köklü değişim vaat ediyoruz. Zafer Partisi olarak yetkisiz, eli kolu bağlı, aciz ve kudretsiz bir belediyecilik sözü vermiyoruz. Tam aksine söz sahibi olan, kudretli, sözünü dinleten yerelde de genelde de, Ankara’da da, Bakanlıklarda da, Hükümet nezdinde de Cumhurbaşkanlığı makamında da sözünü dinleten güçlü bir belediyecilik vaat ediyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP Genel Başkanı sıfatıyla atamış olduğu kurumsal bir memur tarafından silik, sönük bir belediyecilik vaat etmiyoruz. İkinci seçenek önünüze bunu getirecek. Kurumsal bir memurun silik, sönük yönetimi ne yapacağına dair gözü ve kulağı Ankara’da saraya dönük olarak bekleyen bir memur tarafından yönetilmeyi dünyanın sayılı metropollerinden olan İstanbul kenti asla hak etmiyor. Lütfen kıymetinizi, değerinizi, öneminizi bilip sandıkta buna göre karar verelim.
Kent içi yaşam kalitenizi yükselteceğiz. Vergilerimizle inşa edilmiş İstanbul’daki altyapı yatırımlarından kentsel hizmet olanaklarına ve ulaşımdan yararlanmaya kadar İstanbul halkının ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının değerlerinden yani biz vergilerimizle az önce kuruş kuruş nasıl toplandığını söylediğim vergilerimizle inşa ettiğimiz bu hizmetlerin bu altyapı imkanlarının meydana gelmesinde hiçbir katkısı bulunmamış olanlardan farklı olacaktır. Mülteciler ve sığınmacılar İstanbul kentinin hiçbir altyapısında, üstyapısında hizmet imkanlarında, kamusal alanlarında hiçbir katkısı olamadan bizler gibi eşit oranda, eşit maliyetle yararlanmaktadır. Bu, adaletsizliktir. Bu, yönetimde adaletsizliktir. Bunu gidermek için yönetime talibiz. Bu adaletsizliği gidereceğiz. Bu nasıl giderilir? Anlattığım, önerdiği yeni bir uygulama değil. Bu uygulama hali hazırda küçük bir alan için turistlere var. Turistler ören yerlerine, müzelere bilet alıp girerken Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından daha yüksek bir ücret öderler. Daha pahalı alırlar o biletleri. Bunun uygulaması vardır. Yeni bir şey söylüyor değilim. Sadece Türkiye’ye ve İstanbul’a kaçak göçmen, mülteci olarak gelmeyi cazip olmaktan çıkarmamız hatta caydırıcı hale gelmemiz için bunları yapmayı teklif ediyorum. 4 milyon mülteci sorununu da tersine çevirmek İstanbul’a doğru olan akını tersine göçe çevirmek için bunları öneriyorum.
Mültecilere, kaçaklara verilen sosyal yardımlar kesilecek. Bu sosyal yardımlar yokluk içerisinde olan bir halkın toplanan vergileri ile ödeniyor. Vergilerimizden oluşan belediye bütçesini ziyan ettirmeyeceğiz. Yasal hakkı olmadığı halde iş yeri açabilmiş olan kaçaklara ve sığınmacılara iş yeri açma ruhsatı vermeyeceğiz. Verilmiş olanları yeniden gözden geçireceğiz. Halka açık tesislerden sahil, plaj, park, bahçe gibi Türk halkının konforlu bir şekilde yararlanması gereken bu tesislerden yararlanmasını sağlayacağız ve mültecilerin Türk halkının bu konforuna engel olmasına izin vermeyeceğiz. Anadolu ve Avrupa yakası sahillerinde İstanbul halkı dolaşırken, çocukları ile otururken ne cinsel ne fiziki ne sözlü hiçbir tacize maruz kalmayacaktır. Bunun yolu yöntemi her ne ise Zafer Partisi belediyeciğili adına İstanbul halkına söz veriyorum.
Hormonlu bir şekilde artan İstanbul nüfusunu sağlıklı bir şekilde seyreltebilmek için evvela kaçak ve göçmenlerden başlayabilmek için bir hanede, evde çok sayıda mülteci nüfusunun kalmasına izin vermeyeceğiz. İkametgah usulünde sınırlamalar getireceğiz. Alacağımız sosyal, maddi ve fiziki önlemlerle güçlü, kudretli kent yönetiminde söz sahibi olan sözünü dinleten bir belediyecilik anlayışıyla eski güzel günlerde olduğu gibi çocuklarımız, gençlerimiz İstanbul’un sokak ve caddelerinde gündüz yahut gece saati, hava karardığında ya da şafak söktüğünde gezip dolaşabilecek. Zafer Partisi belediyeciliğinde genç kızlarımız hava karardıktan sonra kendin caddelerinde güven içinde dolaşabilecekler. İmamoğlu belediyeciliği veya AKP belediyeciliği ile 20 yıldır İstanbul’da kaldırım kültürü yok. Bu şu demek; Türkiye’mizi yakın dönemde 4 büyük üniversitesinin yapmış olduğu ortak bir çalışmasının raporuna göre kaldırımların sürekliliği, güvenliği ve konforu gibi kriterlerin ele alındığı yürünebilirlilik endekslerinde İstanbul en yüksek puanın 5 olduğu bu endekste 2 puanın altında. Listenin en dibinde olmayı İstanbul hangi ülkelerle paylaşıyor? 5 ülke ile paylaşıyor. Hindistan’dan Mumbai. Kenya’dan Nairobi. Mısır’dan Kahire ve Abu Dabi. İstikrar adına oy kullanacak olan İstanbullu seçmen bu kentlerle aynı kaderi paylaşmak üzere oy kullanacaktır. Bu endeksin en üstünde olan iller; Oslo, Londra, Zürih, Amsterdam, Kopenhag, Münih, Berlin, Paris. İste, Zafer Partisi bu ilk 10’da olmayı, aynı refah düzeyinde, kalitede yaşamayı vaat ediyor.
EKONOMİ
15 saat önceSPOR
17 saat önceTARIM VE HAYVANCILIK
17 saat önceGÜNDEM
1 gün önceBÖLGE
1 gün öncePOLİTİKA
1 gün önceTARIM VE HAYVANCILIK
1 gün önce