Haberin Yıldızı-
Öztrak, CHP’nin iktidarda olması durumunda bu süreçte neler yapacaklarını da maddeler halinde açıkladı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK sürerken düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi.
Biz olsak bunları yapardık:
-MİLLETE BORÇ DEĞİL DESTEK VERİRDİK
-EKONOMİK VE SOSYAL KONSEYİ TOPLAR, MİLLETİN SESİNİ DİNLERDİK
-TASARRUFA KENDİMİZDEN BAŞLARDIK
-“DAYANIŞMA PROGRAMI” VE “DAYANIŞMA BÜTÇESİ” ÇIKARIRDIK
-GÜÇLÜ SOSYAL DEVLET YAPISINI, GÜÇLÜ BİR HUKUK DEVLETİ VE KUVVETLER AYRILIĞIYLA KURARDIK
-YEPYENİ BİR PARLAMENTER DEMOKRASİ İÇİN YEPYENİ BİR ANAYASA HAZIRLARDIK
-YENİ MODEL BİR REFAH DEVLETİ VE YARIŞMA GÜCÜMÜZÜ ARTIRACAK GÜÇLÜ BİR REFORM PROGRAMINI BAŞLATIRDIK
-AİLE DESTEK SİGORTASI KANUNU’NU ÇIKARIRDIK
-KREDİ KANALLARINI İŞİ VE İŞVERİNİ KORUMAK İÇİN KULLANIRDIK
-BELLİ ŞARTLARLA KOBİ’LERİN, ESNAFLARIN, KÜÇÜK ÇİFTÇİNİN KREDİ BORÇLARINI SİLERDİK.
-DÜNYAYLA DİYALOG KANALLARINI AÇIK TUTARDIK
CHP Sözcüsü Öztrak, Koronavirüs salgını sürecinde milletin “cüzdanı ile canı arasında Rus ruleti oynamak zorunda kaldığını belirterek, “Çünkü saray hükümeti milletimizi salgında bir başına bıraktı. Beş maskeyi millete ücretsiz dağıtamayan beceriksiz yönetim, bir de IBAN numaraları göndererek, milletten para istedi” değerlendirmesinde bulundu.
Öztrak, CHP’nin iktidarda olması durumunda bu süreçte neler yapacaklarını da maddeler halinde açıkladı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK sürerken düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: Tarih unutkanlara nazik davranmıyor. Yaşadıklarımızı unutursak, savruluruz. Dün, ülkemizin demokrasi tarihi açısından önemli bir gündü. 7 Haziran seçimlerinin üzerinden tam 5 yıl geçti. AK Parti, 7 Haziran 2015 seçimlerinde 13 yıllık tek başına iktidarını kaybetmişti. Erdoğan bunu hazmedemedi, sandıkta oluşan millet iradesini fiilen tanımadı ve ülkeyi yeni bir seçime götürdü. İki seçim arasında da ülkemizde büyük bir terör ve şiddet dalgası yaşandı. İnsanlarımız, güvenlikleri ile özgürlükleri arasına sıkıştırıldı. Demokrasimiz dünya liginde hızla geriledi.
DARBELER SÜRECİ
Ardından da tek adam parti devleti rejimine giden darbeler süreci başladı. Önce, ülkenin seçilmiş başbakanı, bir saray darbesiyle alaşağı edildi. Birkaç ay sonra, 15 Temmuz’da da, iktidarın eski ortakları hain bir darbe girişimi gerçekleştirdi. Haklarındaki MİT raporlarına rağmen, Erdoğan’ın her ne hikmetse son dakikada emekliye sevk etmekten vazgeçtiği, ordumuzun içindeki bazı hainler gazi meclisimizi bombaladı. Yurttaşlarımızı şehit etti. Bu darbe girişimi yine, her ne hikmetse, Erdoğan tarafından “Allah’ın bir lütfu” olarak görüldü. 20 Temmuz’da OHAL ilanıyla başlayan sivil darbe süreciyle “tek adam parti devleti rejiminin” önü açıldı.
MİLLETİN VERDİĞİ DERSİ ÖĞRENEMİYORLAR
Milletimiz OHAL şartlarında rejim değişikliğine zorlandı. 7 Haziran’da millet iradesiyle inatlaşan Erdoğan ve AK Parti, 31 Mart 2019 mahalli idare seçimlerinde de, İstanbulluların sandıktan çıkan analarının ak sütü gibi tertemiz iradesini kabul etmedi. Mızıkçılık yaptı. 13 bin oy farkla kaybettiği seçimi iptal ettirdi. Bu sefer milletimizin Erdoğan’a cevabı çok ağır oldu. 13 bin oy farkını sindiremeyenlere, milletimiz 806 bin oy fark attı. Sandığa darbe girişimini, milletimiz hak ile yeksan etti, yerle bir etti. Ama anlaşılıyor ki, 20 Temmuz darbe sürecinin müellifleri milletin verdiği dersi bir türlü öğrenemiyorlar.
CHP’YE KARŞI YÜRÜTÜLEN KAN DAVASI
Bunun son örneğini geçtiğimiz hafta yaşadık. Ağızlarından milli iradeyi düşürmeyenler, Erdoğan’ın atama yardımcısının gönderdiği tezkereyi TBMM’de okutarak, İstanbulluların hür iradesiyle seçtiği vekilimizin Enis Berberoğlu’nun milletvekilliğini düşürdü. Herkes biliyor ki, Enis Berberoğlu siyasi garez ve CHP’ye karşı yürütülen kan davasının kurbanıdır. Enis Berberoğlu’nun yargılandığı davaya konu olan görüntü ve belgeleri herkesten önce yayımlayanlar, şimdi Erdoğan’ın etrafındadır. Yine “O silahlar vallahi de billahi de Türkmenlere gönderilmedi” diye ekranlarda feryat edenlerin partisi de şimdi sarayın küçük ortağıdır. Türkiye’yi beraber yönetiyorlar.
MECLİS BAŞKANI OTURDUĞU KOLTUĞUN HAKKINI VEREMEDİ
Enis Berberoğlu, her CHP’linin yapacağını yaptı ve sarayın tehdit ve şantajları karşısında eğilip bükülmedi. “Demokrasi için bir bedel ödenecekse bunu seve seve öderim” dedi. 16 ay hapis yattı. Tahliye edildi. Seçimlere girdi yeniden milletvekili seçildi. Ancak görevi millet iradesini korumak olan TBMM Başkanı, milletin iradesi yerine sarayın iradesine sahip çıktı. Meclis Başkanının, şimdi, “suçluların telaşı içinde” bize laf yetiştirmeye, Genel Başkanımıza laf yetiştirmeye çalışması beyhudedir. Meclis Başkanı oturduğu koltuğun hakkını verememiştir. Milletvekilimizin Anayasa Mahkemesi’nde yargılaması devam ederken ve anayasamızın 83. maddesi çok açıkken, 27. dönemin bitmesi beklenmeden arkadaşımızın vekilliği, sarayın vesayeti altındaki TBMM Başkanı tarafından gasp edilmiştir.
AK PARTİLİ BELEDİYE BAŞKANLARININ HUKUKUNU DA BİZ SAVUNDUK
Biz, bugüne kadar haksızlığa uğrayan herkesin yanında olduk, millet iradesini hiçe sayan her girişime karşı çıktık. İktidar partisi, kendi belediye başkanlarını istifaya zorlarken biz istifa ettirilen belediye başkanlarının hakkını, hukukunu savunduk. O gün, Kadir Topbaş’ın, Melih Gökçek’in gasp edilen hukukuna bile, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz sahip çıktık. Bu, ilkesel tavrımızı bugün de koruyoruz. Hiçbir parti ve siyasi görüşü ayırmadan tavrımız nettir, açıktır. Hangi partiden olursa olsun, millet iradesiyle gelen millet iradesiyle gitmelidir. TBMM’de gerçekleştirilen milli irade gaspına karşı tavrımız da, duruşumuz da budur.
MİLLETİMİZ HAK İLE YEKSAN EDER
Biz şundan eminiz: Zalimin zulmü varsa; milletimizin de vicdanı ve feraseti vardır. Milletimiz, iradesine sahip çıkacaktır. Milletimiz, “Benim seçtiğim vekillerin yeri Meclis’tir” diyerek, milli irade hırsızlarını sandıkta hak ile yeksan edecektir.
CASUSLUK SUÇLAMASI BU KADAR UCUZ MU?
Bu baskıcı rejimin hedefinde sadece millet iradesi yok, özgür basın da hedefinde. Bu sabah, gazeteci arkadaşlarımız İsmail Dükel ve Müyesser Yıldız gözaltına alındı. Dükel ve Yıldız’ın “siyasal ve askeri casusluk” iddiasıyla gözaltına alındığı ifade ediliyor. Bu iktidar hoşuna gitmeyen herkese casus damgası vuruyor. Casusluk bu kadar ucuz bir suç mu? Müyesser Yıldız daha önce Ergenekon sürecinde de FETÖ savcıları tarafından içeri alınmıştı. Anlaşılan FETÖ taktikleri, aynen bugünde uygulanmaya, bu iktidar tarafından uygulanmaya devam ediyor. Milletvekili arkadaşlarımız, ODATV ve Tele-1’le ilgili gelişmeleri yerinde takip ediyorlar.
BAĞIMSIZ HER ŞEYDEN NEFRET EDİYOR
Bu iktidar; bağımsız medyadan, bağımsız yargıdan, bağımsız barodan, bağımsız merkez bankasından… Yani önünde “bağımsız” sıfatı olan her şeyden nefret ediyor. Oysa bunlar nitelikli bir demokrasinin vazgeçilmez unsurları. Ülkede suni krizler çıkararak beceriksizliklerinin üstünü kapatmaya uğraşıyorlar. Ama vatandaşlarımız enseyi karartmasın, bu beceriksiz iktidarın gidişi, giderek yaklaşıyor. Bunun da farkındalar. Bu nedenle milleti her geçen gün daha da kutuplaştırmaya, korku siyasetini yaymaya çalışıyorlar.
18 YILDIR NEYİ “OLAMADINIZ”
Ankara’nın bir ilçesinde Erdoğan’ın resimlerini asmışlar, bir de üstüne “ya olacağız, ya öleceğiz” yazmışlar. Bu nasıl bir dil? Bu nasıl hastalıklı bir psikoloji? İnsana sormazlar mı? 18 yıldır memleketin başındasınız. Daha ne kadar olacaksınız. Bu zamana kadar neyi olamadınız da şimdi olacaksınız? Sandık yaklaşıyor, sandıkta gideceklerini görüyorlar bu telaş onun telaşıdır.
HER KARARDA SKANDAL
Salgınla mücadele sürecinde, büyükşehirlerimizde 2 aydır hafta sonları evde kalan yurttaşlarımız, ilk defa bu hafta sonu sokaklardaydılar. Ama her yeri açarken, herkesi serbest bırakırken 65 yaş üstü yurttaşlarımız yine evlerinde rehin kaldı. Gerekli tedbirleri alarak, 65 yaş üstü yurttaşlarımızın da, sokağa çıkmasını sağlamalıyız. Tabi tek adam rejiminde sokağa çıkılıp, çıkılmaması kararları bile vukuatsız alınamıyor. Saray nisan ayında büyük bir skandala imza atmıştı, bu son kararda da büyük bir skandal yaşandı.
Önce Sağlık Bakanı çıktı, “bizim hafta sonu sokağa çıkılmamasıyla ilgili bir kararımız yok” dedi, milletimiz de, esnafımız da hazırlığını yaptı. Sonra Cuma gecesi İçişleri Bakanlığı, “hafta sonu sokağa çıkılmayacak” dedi. Millet ne yapacağını şaşırdı. Ardından sarayın kibirli sesi yükseldi “bu kararı Sağlık Bakanlığı’nın tavsiyesiyle aldık ama gönlüm razı olmadı, iptal ediyorum” dedi.
DEVLET AKLIYLA DEĞİL TEK KİŞİNİN AKLIYLA
Koca bir ülke devlet aklıyla değil, tek bir kişinin aklıyla idare edilirse işte bunlar olur. Siz bu süreci bilime, liyakate göre mi; yoksa gönlünüze göre mi yürütüyorsunuz? Bu gelgitler, güzel ülkemizin yönetilemediğini, liyakatsiz, beceriksiz bir idarenin elinde savrulduğunu ortaya koyuyor. Biz uzunca bir süredir salgından çıkış sürecinin, çok daha zor olacağını, çok daha dikkatli bir yönetim gerektirdiğini söyleyip duruyoruz. Bu süreçte Bilim Kurulu’nun kararlarının esas alınmasını ve alınan kararların Bilim Kurulu içinden bir sözcü tarafından kamuoyuna açıklanması gerektiğini ifade ediyoruz.
ŞEFFAFLIK YOK
Şimdi üç parçaya bölünmüş bir yapı var. Bir tarafta Bilim Kurulu, bir tarafta Sağlık Bakanı, bir tarafta Saray. Şimdi buraya baktığımız zaman bizde soruyoruz “Bilim Kurulu alınan bu kararların neresinde?” Bunu bilmiyoruz. Bu sürecin yönetiminde maalesef güven sağlamak için gerekli olan şeffaflık, saydamlık yok.
TEST SAYISI ARTMALI
Salgından çıkış sürecinde bir diğer önemli husus test sayıları. Pek çok kişi COVID-19 semptomlarını fark etmeden hastalığı atlatıyor. Ancak bu süre zarfında hastalık başkalarına bulaşabiliyor. Dolayısıyla test kriterlerinin değiştirilmesi, mümkün olduğunca çok hastayı tespit edecek şekilde, test sayısını artırmamız gerekiyor. Bunu bazı Bilim Kurulu üyelerinin de ettiğine şahit oluyoruz. Ama son iki gündür test sayıları yeniden 35 binlere kadar düştü. Günlük test sayılarında çok ciddi dalgalanmalar görüyoruz. Bunu da anlamamız mümkün değil. Sağlık Bakanı, “Türkiye genelinde hastalığın yayılım durumunu ölçebilmek için TÜİK’le çalıştıklarını” söylemişti. Ama anlaşılıyor ki burada herhangi bir gelişme yok.
VATANDAŞLARIMIZA DA BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR
Tabi normalleşmenin kesintisiz devam edebilmesi için milletimize, vatandaşlarımıza da büyük görevler düşüyor. Hiç gevşemeden mesafe, maske ve hijyen kurallarına uymamız gerekiyor. Hafta sonu bu konuda iyi bir sınav verdiğimiz söylenemez. Sokaklar, parklar, bahçeler ağzına kadar doluydu. Nitekim 7 Haziran itibariyle hasta sayısı yeniden 900’lerin üzerine çıktı. Bakalım bir hafta 10 gün sonra vaka sayılarında neler olacak? Toplumca çok sıkıldığımızın, bunaldığımızın farkındayız. Ancak bu süreçteki en küçük bir gevşemenin hem insani, hem de mali kayıplarının çok büyük olacağını da aklımızdan çıkarmamalıyız. Bugüne kadar yapılan fedakârlıkların boşa gitmesine neden olmak hiçbirimizin hakkı değil.
CAN İLE CÜZDAN ARASINDA RUS RULETİ
Bu salgın sürecinde milletimiz cüzdanı ile canı arasında Rus ruleti oynamak zorunda kaldı. Çünkü saray hükümeti milletimizi salgında bir başına bıraktı. Beş maskeyi millete ücretsiz dağıtamayan beceriksiz yönetim, bir de IBAN numaraları göndererek, milletten para istedi. Kaç kez “milletten toplanan bu paralar ne oldu?”, “nerelere harcandı?” diye soruyoruz. Saraydan tık yok.
SANATÇILAR DESTEKLENMELİ… AYRIM YAPMADAN
Şimdi gazetelerden öğreniyoruz ki “biz bize yeteriz” diye milletten para istenirken, Sarayın seyircisiz konser çekimleri için milyonlar harcanmış. Peki, bu paralar hangi kaynaktan ödendi, kimlere ödendi? Cumhurbaşkanlığı forsu altındaki bu konserlere harcanan paranın, 30 milyon lirayı bulduğu iddia ediliyor. Milyonlarca yurttaşımız sanatçılarda dahil salgında gelirini kaybederken, Saray milyonları yine yandaşlara gidecek şekilde ayarlama yapmış. Şimdi bunlara biz ne diyelim. Hiç mi etrafınızda akıllı adam kalmadı? Vicdanınızı hepten mi yitirdiniz? Milletten bu kadar mı koptunuz? Bu para az bir para mı? Salgın sürecinden tüm sanatçılarımız etkilendi. Bir daha tekrarlıyorum, 2017 itibariyle 320 milyon TL biriktiği söylenen bir Telif Fonu var. Sanatçılarımızı buradan desteklemek gerekiyor ama ayrım yapmadan. Senin sanatçın benim sanatçım demeden desteklemek gerekiyor.
ALMAN HÜKÜMETİ BUNU YAPIYOR
Milletimiz; “darı unundan baklava, incir ağacından da oklava olmaz” der. Bu saray iktidarından da millet için hayırlı tek bir iş çıkmaz mı? Bunların hayırsızlığını artık milletimiz de görüyor. Saray millette IBAN numarasını gönderip para isterken, yurtdışındakiler milletini ayağa kaldırmak için yabancı hükümetler destek üstüne destek paketi açıklıyorlar. Almanya, 127 milyar Euro büyüklüğünde yeni bir paket açıkladı. Paketten; KOBİ’leri salgından çıkışta güçlendirmek için 25 milyar Euro, 5G altyapısının güçlendirilmesi için 5 milyar Euro, ulusal hidrojen stratejisi için 7 milyar Euro, 20 milyar Euro tutarında KDV indirimi, 11 milyar Euro tutarında enerji vergisi indirimi ve her bir çocuk için 300 Euro olmak üzere toplam 4,3 milyar Euro tutarında çocuk yardımı çıktı. Alman hükümeti, bir yandan nakdi yardımları artırıp, vergi oranlarını indirerek salgın karşısında halkının satın alma gücünü korumayı, evinde oturan halkının canıyla cüzdanı arasına sıkışmamasını sağlamayı düşünüyor. Ama sadece bununla da kalmıyor diğer yandan ülkenin teknolojik altyapısını güçlendirerek salgın sonrası için ekonomisinin ve şirketlerinin rekabet gücünü tahkim ediyor. Küresel ekonominin sunacağı fırsatlardan yararlanmaya, krizden hızla çıkmaya hazırlanıyor.
YA BİZDEKİ HÜKÜMET?
Peki, bizdeki saray hükümeti ekonomik buhrandan çıkmak için neler yapıyor? “Dünyaya tır çarpacakmış, bize motor çarpacakmış” gibi anlamsız sözlerle günü idare etmeye bakıyor. Ne yaptınız millete, ne verdiniz de bu ekonomi hızla toparlanacak? Kendi beceriksizlikleriyle ekonomi zaten son iki yıldır krizde. 18 yıldır borca batırdıkları millete, şimdi “daha fazla borçlan” demekten başka bir şey demeyi bilmiyorlar. Yetmiyor ülkeyi içine kapatacak adımlar atıyorlar. Bayram gününde kambiyo vergisini beş kat artırıyorlar. Binlerce malın gümrük vergisini artırıyorlar.
70 MODEL POLİTİKALAR
Yine dün Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğlerle, pek çok ürünün gümrük kıymetini artırıyorlar. Bunlar 1970 modeli politikalar… Merkez Bankası, geçtiğimiz hafta sonu, bazı seçilmiş sektörlerdeki yatırımları desteklemek için, 20 milyar lira tutarında taahhütlü avans kredisi vereceğini açıkladı. Evet 1970’li yıllarda kalkınma planları dâhilinde ve Devlet Planlama Teşkilatının yönlendirmesiyle seçilen bazı sektörlere Merkez Bankası kredi kullandırmıştı. Ama o günden bugüne 50 yıl geçti, şartlar değişti. Bu kredi nasıl açılacak? Para basılarak açılacak. Sonuçta TCMB vatandaştan mevduat kabul eden bir banka değil. Bakın, bu yapılan TCMB Kanunu’na alenen aykırıdır. Yapılan iş kanunsuzdur. Kanuna karşı hile yapmaktır. Kanuna karşı hileyi de hukuk korumaz. Bu krediler hangi sektörlere ve kimlere verilecek? Belli değil.
PARA BASIP YANDAŞA AKITACAKLAR
Yapılacak şey gayet açık. Merkez Bankası’nın ihtiyat akçeleri de yetmedi, şimdi doğrudan yandaşlara dağıtmak için para matbaasına fazla mesai yaptıracaklar. Sen, ben, bizim oğlan bu kredilere üşüşecekler. Bir kez daha uyarıyoruz. Türkiye’yi plansız, programsız, stratejisiz, günü birlik alınan kararlarla, 1970 model politikalarla, ileriye götüremezsiniz. Nereye gideceğini bilmeyen kaptana, hiçbir rüzgâr yardım etmez. Kervan yolda düzülür anlayışıyla tüketicinin, yatırımcının ufkunu karartmaktan, onları daha da ürkütmekten başka bir şey yapmazsınız.
İŞ BİLMEZ KASAPLAR
Ama işini bilmeyen kasap, ne bıçak bırakır ne de masat. Saray sosyetesinin başı kayınpeder ve sosyete damadı da tam işi bilmeyen kasap… Ancak konuşuyorlar. İcraat yok. Kayınpeder çıkıyor, “ekonominin çarkları tam güç dönmeye başladı” diyor. Bu memlekette kimin çarkı dönüyor arkadaşlar? Esnafın çarkı dönüyor mu? Dönmüyor. Turizmcilerin çarkı dönüyor mu? Hak getire. Oteller bomboş. Yatırımcıların çarkı dönüyor mu? Hayır. Kaç yıldır yatırım yapmıyorlar. Çiftçilerin çarkı dönüyor mu? Neredeee? Çiftçilerimiz perişan. Peki, kimin çarkı dönüyor? Alacakları dövizle garanti edilmiş, bir avuç havuz müteahhidi dışında kimsenin çarkı dönmüyor. Saray için, havuzdakilerin çarkları dönsün de, varsın ülke yansın bitsin kül olsun.
YATIRIMLAR 7 ÇEYREKTİR DARALIYOR
Kayınpeder böyle deyince damat ondan geri mi kalacak? Kalmayacak tabi ki. O da 13 haftadır yükselen borsa endeksiyle övünmeye başladı. Oysa yabancılar diyorlar ki, borsada artık biz yokuz. Borsada sadece yerliler var. Yerli oyuncuda kim onu da bilmiyoruz. Biliyoruz da göreceğiz bakalım. Ekonomiyi borsa endeksi ve borç alıp-vermekten ibaret gören, gazino kapitalizmini ekonomi zanneden bir bakan var. Ama bu arada, ülkemizde tam 7 çeyrektir, yani son 84 haftadır, yatırım harcamaları sürekli geriliyor, fiziki yatırım… Bunu değiştirmek için saray sosyetesinin başındaki kayınpeder ve sosyete damat ne yapıyor? Hiçbir şey. Sadece borca borçla takla attırmaya çalışıyorlar. Bu arada da ülkemizin üretim kapasitesi ve yetenekleri, gün görmüş kar gibi eriyor.
İCRA MAHKEMELERİ YENİDEN AÇILACAK
İcra mahkemeleri, 15 Haziran’da, yeniden açılacak. Salgından önce icra dairelerinde 21 milyona yakın dosya vardı. Nisan sonunda alınan kararla icra ve iflas işlemleri birkaç ay ötelendi. Ama milletin hali bugün daha da perişan. İşçinin, esnafın, çiftçinin kaybettiği geliri, kazancı, alın teri telafi edildi mi? Hayır edilmedi. Bakalım önümüzdeki aylarda işçinin, esnafın, çiftçinin durumu ne olacak?
BİZ OLSAK BÖYLE YAPARDIK
Peki, iktidardaki bu beceriksiz yönetim değil de, biz olsaydık ne yapardık? Genel Başkanımızın da, bizlerin de, anlatmaktan dilinde tüy bitti. Ama tekrarlayalım.
Biz olsaydık;
Kriz sonrasında hızla ayağa kalkmak ve küresel fırsatları yakalamak için; sorunları ortak bir masa etrafında tartışırdık milletimizle. Milletle istişare ve danışma süreçlerini çalıştırırdık. Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplardık.
Buhrandan çıkışın yükünü adil dağıtırdık. Buhranda işini, gelirini, kazancını kaybeden yurttaşlarımıza “gel seni daha da borçlandıralım” demezdik. Vatandaşımızın kayıplarını doğrudan bütçeden telafi ederdik.
“İtibardan tasarruf olmaz” demez, tasarrufa önce kendimizden başlardık, içsel tutarlılığı olan, teknik kalitesi yüksek, güven ve ufuk verecek bir “dayanışma programı” hazırlardık. TBMM’ye yeni bir “dayanışma bütçesi” getirirdik.
Salgın, güçlü bir sosyal devlete olan ihtiyacı ortaya çıkartmıştır. Güçlü sosyal devleti; güçlü bir hukuk devleti, güçlü bir kuvvetler ayrılığıyla desteklenen yepyeni bir parlamenter demokrasiyle dengelemek gerekir. Bunun içinde yeni bir anayasa, yeni bir toplumsal sözleşme çalışmasını hemen başlatırdık.
Yeni model bir refah devletini kurarak ve teknolojik altyapımızı geliştirecek projelerle, dünya arenasında yarışma gücümüzü artıracak güçlü bir reform programını mutlaka başlatırdık.
Aile Destek Sigortası Kanunu’nu TBMM’den çıkarır, etkili bir sosyal koruma ağı oluştururduk.
Kredi kanallarını işi ve işverini korumak için kullanırdık. Gerektiğinde bu kredileri hibeye dönüştürmekten kaçınmaz, çalışanlarının maaşını ödeyen, çalışanlarını işten çıkarmayan, KOBİ’lerin, esnafların, küçük çiftçinin kredi borçlarını silerdik.
Bunları yaparken dünyayla teması kesmez, uluslararası karar mekanizmalarındaki gücümüzü kullanır, diyalog kanallarını açık tutardık.
Böylece; milletimizin en çok ihtiyacı olan dayanışma ruhunu pekiştirirdik, ülkemizin üretim kapasitesini, üretim yeteneklerini, beşeri sermayemizi, hem salgına ve hem de ardından gelecek şoklara karşı korurduk, salgından çıkışta hızla ayağa kalkarak, küresel fırsatlardan en çok yararlanan ülkelerden biri olurduk.
TALİH HAZIRLIKLI ZİHİNLERE GÜLER
Ne demiş atalarımız: Talih hazırlıklı zihinlere güler. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidar hazırlıklarımızı tamamlıyoruz. İktidar yürüyüşünde ilk adımımızı da iktidar kurultayımızla atacağız. Plan, program ve projelerimizle, ülkemizin karartılan ufkunu aydınlatıp, bu ülkenin kaynaklarını milletimiz için kullanacağız.
Ne demiş büyüklerimiz? Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Şu kısa sürede belediyelerimizin yaptıkları ortada: Sayın Genel Başkanımızın yönlendirmesiyle, dayanışmacı sosyal belediyeciliğin en güzel örneklerini sergilediler. Şu salgında, hükümetin bıraktığı sosyal destek açığını belediyelerimiz kapattı. Milletimizin yanında belediyelerimiz vardı. Yine bu salgın sürecinde pek çok tedbir ve politika önerisini Genel Merkezimizde geliştirdik. Bununla da yetinmedik, TBMM’ye kanun teklifleri verdik. Bundan sonra da Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüm üyeleri, halk için halkla beraber çalışmaya ve milletimizin dertlerine derman olmaya devam edecekler. Bundan milletimizin en ufak bir şüphesi olmasın.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.
Soru- Efendim Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması 2 Temmuz’da Danıştay bunu görüşecek. 1934 tarihli bakanlar kurulunun Atatürk imzasını taşıyan iptal istemi var. Siz buna nasıl bakıyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Arkadaşlar, 18 yıldır saray yönetimi ne zaman başı sıkışsa Ayasofya’yı ortaya atıyor. 18 yıldır iktidardasınız, şu anda tek adam parti devletini de kurdunuz tek adamın bir kararnamesine bakar iş. Bunu istismar etmeyin. Bunu daha fazla istismar etmeyin, bunun üzerinden siyaset yapmayın açacaksanız açın.
Soru- HDP’nin Ankara’ya yürüyüş kararı. Bu görüşüldü mü MYK’da, CHP’nin tavrı ne olacak? Aslında dün Sayın Genel Başkanda açıkladı ama.
Soru- Ek olarak, Genel Başkan pozitif siyaset güdeceğiz dedi. Ne demek bu bunu da açıklar mısınız?
Faik ÖZTRAK- Biraz önce hem Sayın Genel Başkanımızın konuşmalarında yaptığı gibi hem benim konuşmalarımda yaptığım gibi mümkün olduğu kadar mevcut iktidara, mevcut Saray hükümetine bu krizden çıkış için hem eleştiriyoruz, eksiklerini söylüyoruz. Sadece eksikleri söylemekle kalmıyoruz aynı zamanda buradan çıkışın yollarını da öneriyoruz. Biz istiyoruz ki milletimiz biran evvel bu sıkıntılardan kurtulsun. Gençlerimiz, milletimiz işsiz kalmasın. Mutfakta tencereler boş. Buna biran önce çözüm bulunsun istiyoruz.
Diğer konuya gelince, şunu açıkça söyleyeyim. Genel Başkanımız, “Şu anda Adalet Yürüyüşüyle ilgili şartlar yoktur. Farklıdır durum” dedi. Bu bizim kendi görüşümüz. Diğer partilerin görüşlerine de karışmayız.
Soru- Kurultay takvimi gündeme geldi mi? Bilim Kurulu’ndan tavsiye alacaktınız?
Faik ÖZTRAK- Şimdi hem YSK hem de Bilim Kurulu’yla konuşmalarımız devam ediyor. Tüm diğer partiler gibi biz de Kurultayımızı biran önce yapmak istiyoruz. Tabi sağlık koşullarını, sosyal mesafeyi ihlal etmeden…
Soru- AKP seçim sistemindeki değişiklik çalışmalarına ittifak yapan partilere en az yüzde 5 oy alma şartı getirilmesini tartışıyor. Siz bu konuyu nasıl yorumluyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi yine bir tarih hatırlatması yapacağım. Hatırlayacaksınız bu anayasa referandumu sürecinde şu söyleniyordu: “Sistem artık değişti, herhangi bir baraja ihtiyaç kalmadı.” Şimdi bu darbe rejimlerinin, darbe yönetimlerinin kullandığı en önemli araçlardan biri olan bu baraj meselesi niye yeniden gündeme geliyor? Çok açık söyleyeyim, ne olursa olsun biz tüm siyasi partilerin meşru, yasal tüm siyasi partilerin Meclis’te yerini alması, sesini duyurmasını her zaman savunduk, savunmaya da devam edeceğiz.
Soru- Güney Kıbrıs’ta son bir haftadır camilere yönelik provokasyon saldırıları devam ediyor. Bu kez de Larnaka’da bulunan Tuzla Camisi’nin duvarına Bizans Bayrağı asıldı. Yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Çok açık söyleyeyim, tarihi ibadethanelerimize yapılan bu saldırıları kabul etmemiz mümkün değildir. Bu saldırıları şiddetle kınıyoruz. Bugün dünya en büyük ıstırabı ayrışmadan çekiyor. Zaman ayrışma zamanı değil zaman dayanışma zamanıdır. Ve burada Güney Kıbrıs’ta camilerimize yapılan, ata mirasımız olan, atalarımızdan bize miras kalan camilerimize yapılan saldırıları bir kere daha söylüyorum, şiddetle kınıyoruz ve oradaki yönetimin bununla ilgili gerekli tedbirleri biran önce almasını bekliyoruz.
Soru- CHP Genel Başkanının Koruma Müdürü emekliye sevk edildi. Sayın Bülent Kuşoğlu’nun İçişleri Bakanı’yla görüştüğü, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun görmeden imzaladım dediği ifade ediliyor. Sizin bu konuyla ilgili yorumunuz nedir?
Faik ÖZTRAK- Yani nezaket diyorum bir. İki, görmeden imzaladım ne demek? Burada iki tane Genel Başkanın Koruma Müdürleri emekliye sevk ediliyor. Halbuki daha yaşlarıyla ilgili bir sorun yok, süreleri uzatılabilir eğer terfi edilmeyecekse. Ama siz doğrudan emekliye sevk etme noktasına gidiyorsunuz yıllardır beraber çalıştığı amirlerine sormadan, ondan sonra da görmedim diyorsunuz. Siz görmüyorsanız İçişleri Bakanı polislerle ilgili yapılan atamaları görmüyorsa, tasarrufları görmüyorsa İçişleri Bakanlığını kim yönetiyor? Nezaket.