DOLAR 32,1777 0.05%
EURO 35,0245 0%
ALTIN 2.504,400,06
BITCOIN 2262271-1.65891%
Trabzon
18°

AÇIK

03:43

SABAHA KALAN SÜRE

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

21 Mayıs 2024 Salı

Pasif Agresif Kişilik Özelliği İlişkileri Tehdit Ediyor!

Pasif Agresif Kişilik Özelliği İlişkileri Tehdit Ediyor!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Erman Şentürk, pasif agresif kişilik bozukluğuna ilişkin değerlendirmede bulundu.

Pasif agresif kişilik bozukluğu nedir?

Pasif-agresif davranışlar sergileyen kişilerin kendilerini güvenli şekilde ifade edemediklerini, isteklerini, olumsuz duygularını, düşüncelerini konuşmak, paylaşmak yerine sessiz kalmayı, dolaylı ya da imalı şekilde ifade etmeyi tercih ettiklerini kaydeden Psikiyatri Uzmanı Dr. Erman Şentürk, “Karşısındaki kişiyle yüzleşmekten kaçınan pasif agresif bireyler suçlanma korkusu, yetersizlik gibi duygularla boğuşurken öne çıkmak ve sorumluluk almak istemiyorlar.” dedi.

Pasif ama sessiz saldırganlar! 

Bu kişilerin iç dünyasında yaşadığı agresif duygu ve düşüncenin dışa yansımasının pasif ve sessiz saldırganlık şeklinde olduğunu dile getiren Dr. Erman Şentürk, şöyle devam etti:

“Bu sessizliğin sonucu olarak kişinin düş kırıklığı, üzüntü, kızgınlık, sinirlilik, tahammülsüzlük gibi duyguları katlayarak artmakta ve karşı tarafa doğrudan ya da dolaylı olarak yansımaktadır. Bu zamanla ilişkilerde bir duygusal istismar biçimine dönüşebilir. Pasif agresif kişilik özelliği olan bireyler, karşısındakinin kızgınlığını görmezden gelirken sorumluluk almaktan kaçınma, daha çok karşı tarafı suçlama, sorumlu tutma eğilimindelerdir. İletişimin bozulması kaygısını taşımazlar.

Abartılı alınganlık gösterirler

Bu nedenle pasif agresif kişilik özelliği olan bireylerin çevresiyle ve hatta yakınlarıyla dahi uzun soluklu ve sağlıklı ilişki sürdürebilmeleri güçtür. Abartılı alınganlık, mesafeli davranma, somurtkanlık, takdir görmeme hissi, sürekli mağdur olma düşüncesi, empati kurmakta ve başkalarının düşüncelerini anlamakta zorlanma, hazır ve bitmek bilmeyen mazeretler, bilinçli yanlışlar yapma, değişime direnç, yakın ve samimi ilişkilerden kaçınma bu bireylerde sıklıkla gözlemlenen diğer davranış örüntüleridir.

Pasif agresiflik neden kaynaklanıyor?

Pasif agresiflikte çocukluk döneminde ebeveynlerin, çocuğun duygularını ve düşüncelerini ifade etmelerine izin vermemeleri, baskıcı ve aşırı kontrolcü olmalarının önemli bir etken olduğunu anlatan Dr. Erman Şentürk, şu bilgileri de verdi:

“Aşağılanma, cezalandırma bir müddet sonra pasif bir direnişe sebebiyet verebilir. Dış dünya ile güven bağını yeterince kuramayan bireyde yetişkinliğe geçiş döneminde onaylanma, yeterlilik ve takdir görme gibi ihtiyaçlar ön plana çıkmaktadır. Bu ihtiyaçların şüphecilik ve kontrolcülük ekseninde yönetilmesi kişinin pasif-agresif davranmasına sebep olmaktadır.”

Pasif agresiflik tedavisi nasıl yapılır?

Dr. Erman Şentürk, pasif agresif kişilik bozukluğunun tedavisinde öncelikli olarak psikoterapi önerildiğini ifade ederek, “Psikoterapide, kişinin duygularını ve düşüncelerini sağlıklı bir şekilde ifade etmeyi öğrenmesi hedeflenir. Ayrıca, kişinin çocukluk döneminde yaşadığı olumsuz deneyimleri ve bunlarla başa çıkma yollarını da ele almak gerekir. Bilişsel davranışçı terapi, şema terapi ve psikodinamik terapi yöntemlerinin daha faydalı olduğu biliniyor.” şeklinde sözlerini tamamladı

Devamını Oku

“DEĞERLER HAREKETİ” BAŞLATMALIYIZ

“DEĞERLER HAREKETİ” BAŞLATMALIYIZ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, modern çağda insanların beklenti düzeyinin yüksek olduğunu ve elindekileri değerini de bilmediğini kaydederek, “Günlük iletişim dilimiz bile sağlıksız. Bir ülkede, şirkette ya da kurumda üst yönetimde gerilim varsa tabanda da gerilim oluyor.” dedi.

Neden Pozitif Psikoloji sorusuna cevap arayan Prof. Dr. Tarhan, “Pozitif Psikolojiyi kliniğe yansıtmak istiyoruz. Nörobilim temelli 13 modül hazırladık. Yakın bir dönemde eğitici eğitimi vereceğiz.” diye konuştu.

Hedefin psikolojik iyi oluş ve psikolojik sağlamlık olduğunu da dile getiren Prof. Dr. Tarhan, koruyucu hekimlik bağlamında psikolojik sağlığın korunması ve tedaviden sonra iyi oluşun devamlılığının amaçlandığını kaydetti.

“15 yaş üstü gençler arasında alkol kullanımı artıyor”

Prof. Dr. Tarhan, bugünün gerçeğinin büyük ev, küçük aile, pahalı saatlerin varlığına rağmen vaktin olmaması, sosyal medyada sürüyle arkadaşın olması ama gerçek dostun olmaması yani ‘bolluk paradoksu’ olduğunu anlatarak, ABD’de yapılmış bir istatistiğe göre intihar vakaları, kendini zehirleme, kendini yaralama, majör depresyon, hastalıklarla ilgili depresif semptom vakalarının 2013’ten itibaren hızlı arttığını söyledi.

“TÜİK’in rakamlarına göre Türkiye’de de 15 yaş üstü gençler arasında alkol kullanımı artıyor.” diyen Tarhan, 2010 yılında gençler arasında alkol kullanımı ‘merak’ nedeniyle olurken, 2022’de gençler arasında eğlence amaçlı alkol kullanımının arttığının görüldüğünü ifade ederek, şu anda eğlenme amaçlı yaşam felsefesi ergenlik çağındaki gençler arasında arttı.” diye konuştu.

“Modernizm, bir medeniyet krizi haline geldi”

Yapılan çalışmalara göre Z kuşağının diğer kuşaklara göre daha çok başarıya önem verdiğini, daha çok eğlence, macera, risk ve heyecan arayışı içinde olduğunu, zengin olmayı daha çok arzuladığını anlatan Prof. Dr. Tarhan, dünyada giderek artan bir narsisizm salgını olduğunu, modernizmin bir medeniyet krizi haline geldiğini kaydetti.

Prof. Dr. Tarhan, dünyada mevcut sosyopolitiğin haz peşinde koşma, empati yoksunluğu, yalnızlık, mutsuzluk, depresyon ve intiharlarda artış olduğunu da ifade ederek, İngiltere’de yapılan bir araştırmada 16-24 yaş arası gençlerde yalnızlığın yüzde 40, 75 yaş üstünde ise yüzde 27 oranında çıktığına işaret ederek, bunun nedeninin sosyal izolasyon ve internet olduğunu söyledi.

“24 değerin beyinde kimyasal karşılığı var…”

Prof. Dr. Tarhan, sol beyinin mantık, muhakeme, analiz, konuşma, hesaplama, sağ beyinin de duygular, heyecanlar, müzik, sanat ve anlama problem çözme ile ilgili olduğunu belirterek, bilgelik, cesaret, insaniyet, adalet, ölçülülük ve aşkınlık olarak ifade edilen 6 erdem ve  adalet, dürüstlük, şefkat ve merhamet, şeffaflık, cesaret, empati ve sorumluluk, güven ve sadakat, utanma, alçakgönüllülük, yardımlaşma, helalleşme, selamlaşma, içtenlik, bağışlama, cömertlik, fedakârlık, minnettarlık, çoğulculuk, katılımcılık, özgürlükçülük, hesap verebilirlik, uzlaşmacılık, yenilikçilik, vefa gibi 24 değerin beyinde kimyasal karşılığının var olduğunu anlattı.

“Pozitif psikoloji beynin iç kimyasını harekete geçiriyor”

Pozitif psikolojinin de iyi hissetme ve refah duygusuyla ilişkili serotonin, daha çok ödüllendirilmiş bir mutlulukla bağlantılı dopamin, kişiyi mutlu kılman endorfin ve güven ve sevgi duygularının getirdiği bir mutlulukla ilintili olan oksitosinle ilişkili olduğunu da dile getiren Prof. Dr. Tarhan, pozitif psikolojinin beynin iç kimyasını harekete geçirdiğini ifade etti.

Pozitif psikolojinin kişinin Wellbeing – iyilik hali yakalamasını sağladığını da kaydeden Prof. Dr. Tarhan, hayata anlam katmanın önemine işaret etti.

Üsküdar Üniversitesi olarak ABD ve İngiltere’deki birçok üniversiteden önce pozitif psikoloji dersini müfredatlarına koyduklarını dile getiren Tarhan, öğrencilerden de güzel geri dönüşler aldıklarını ve öğrencilerin duygusal zekalarının yüzde 20 arttığını gözlemlediklerini anlattı.

Pozitif psikolojinin anahtar kavramları neler?

Pozitif Psikoloji anahtar kavramlarının hayatın amacı ve anlamı, değerler ve erdemler, kendini tanıma, sorunları çözme becerisi, psikolojik sağlamlık, hastalıkla başa çıkma, sosyal ilişkiler kurabilme, mutluluk ve iyi olma hali olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, insanlığın tekamülü açısından post materyalist bilime geçişin önemine vurgu yaptı.

“Bir Değerler Hareketi başlatmalıyız. Buna ihtiyaç var”

“Bir Değerler Hareketi başlatmalıyız. Aile hayatında, sosyal hayatta çok ciddi şekilde buna ihtiyaç var.” diyen Prof. Dr. Tarhan, kendini aşma ihtiyacına işaret ederek, “Sadece kendisi için çalışan insan mutlu olamıyor. Başkalarını mutlu ederek insan mutlu olabiliyor. Bu kendini aşmak olarak tanımlanıyor.” dedi.

Gazze olaylarında Batı politikalarının dünya gemisinin batırılmaya çalışıldığını gösterdiğini da ifade eden Tarhan, “Değerler hareketini başlatmak da pozitif psikolojinin getirdiği verilerle bizim için zorunluluk olarak görülüyor.” diye konuştu.

Devamını Oku

“Çocukluk Dönemine İnmek Dönemi Geçti…”

“Çocukluk Dönemine İnmek Dönemi Geçti…”
1

BEĞENDİM

ABONE OL

‘Kişiler Arası İlişkilerde Pozitif Psikoloji’ temasıyla düzenlenen ve dünya çapında ünlü bilim insanlarının da katılımıyla gerçekleşen kongrede “Terapide Özşefkatin Bilgeliği”, “İkili İlişkilerde Affetme”, “İlişkilerde Psikolojik Sağlamlık”, “Pozitif İlişkilerin İnşası” gibi konular ele alınıyor. Kongre Başkanı, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, pozitif psikolojinin ilk zamanlarda yaşam koçluğu ve kişisel gelişim zannedildiğini ve teorik temelinin sorulduğunu ifade ederek, “Pozitif psikolojinin teorik temelleri nörobilime dayanıyor.” dedi.

Prof. Dr. Tarhan: “Birçok vakada gereksiz yere çocukluk dönemine inmek dönemi geçti. İnsanların travmalarına saygılı hekimlik dönemi başladı.”

Üsküdar Üniversitesi, NPİSTANBUL Hastanesi, NP Etiler & Feneryolu Tıp Merkezi, Türk Psikolojik Danışma Rehberlik Derneği ve Pozitif Psikoloji Enstitüsü paydaşlığında gerçekleşen Üsküdar Üniversitesi tarafından 6’ncısı bu yıl gerçekleştirilen Uluslararası Pozitif Psikoloji Kongresi, alanda çalışmalar yürüten küresel düzeyde uzman isimleri ağırlıyor. İki gün sürecek kongrenin bu yılki teması, “Kişiler Arası İlişkilerde Pozitif Psikoloji” olarak belirlendi.

Açılışı Prof. Dr. Nevzat Tarhan yaptı

Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonunda 2 gün sürecek kongre, Kongre Başkanı ve Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’açılış konuşmasıyla başladı

“İlk zamanlar yaşam koçluğu ve kişisel gelişim zannedildi…” 

ÜÜTV’den de canlı olarak yayınlanan programda Kongre Başkanı ve Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, pozitif psikolojinin ilk zamanlarda yaşam koçluğu ve kişisel gelişim zannedildiğini ve teorik temelinin sorulduğunu ifade ederek, “Pozitif psikolojinin teorik temelleri nörobilime dayanıyor.” dedi.

2000’li yıllarda koruyucu ruh sağlığıyla ilgili kitaplar yazdığını, çünkü tıpta paradigma dönüşümü olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Sağlıkta değişen paradigmada en önemli şey; sağlığın korunması.” diye konuştu.

İnsanların hasta olmamasına yönelik çalışmaların önemine işaret eden Tarhan, “Birincil koruma toplumun hasta olmaması için sağlığın korunması. İkincil koruma risk gruplarını belirlemek, risk gruplarını erken teşhis etmek ve tedaviye dahil etmek. Tedaviden sonra üçüncül koruma da tekrar nüksetmemesi için çalışmak…” dedi.

“Travmalarda yara açmak yerine, yara açmadan nasıl tedavi edilir dönemi ortaya çıktı…”

Tıpta artık yara açmadan tedavi etme yönteminin idealleştiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Yara açmadan tedavi etmenin psikiyatrideki karşılığı nedir? Psikoanalizde kişinin çocukluk dönemine iniliyor. Bazı sorunlar alınıp bugünlere getiriliyor. Kişi anneye babaya düşman oluyor. Travma çözülemediği zaman daha gürültülü durumlarla karşılaşılabiliyor. Birçok vakada gereksiz yere çocukluk dönemine inmek dönemi geçti. İnsanların travmalarına saygılı hekimlik dönemi başladı. Travmaları ortaya çıkarıp yarayı açmak yerine, yara açmadan nasıl tedavi edilir? Bu dönem ortaya çıktı.” diye anlattı.

İdeal tedavinin kişinin travmalarına müdahale etmeden yapılan tedavi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, pozitifi güçlendirerek negatifin düzelmesinin sağlandığını söyledi.

Pozitif psikoterapinin öncülerinden Dr. Tayyab Rashid yarın konuşacak

Pozitif psikoterapinin öncülerinden birinin Melbourne Üniversitesi’nden Dr. Tayyab Rashid olduğunu da dile getiren Tarhan, kendisinin yarın kongre çerçevesinde bir konuşma yapacağını da kaydetti.

‘Nörobilim temelli pozitif psikoterapi’ hazırlandı

Pozitif psikoterapiyle ilgili 2 yıl süren bir çalışma yaptıklarını ve 12 haftalık, 6’şar saatlik “Nörobilim temelli pozitif psikoterapi” belirlediklerini anlatan Tarhan, kişinin beyninin hangi bölgesi güçlendirilirse hastalığı yenebileceğine ilişkin nörobiyofeedback yöntemi hazırladıklarını dile getirdi.

Stres yönetimi, agresyon, otizm, dikkat eksikliği gibi protokoller oluşturulduğunu ve kişiye stres altında soğuk kanlı kalma becerisinin öğretildiğini ifade eden Tarhan, böylece kişinin beynini yönetmeyi öğrendiğini de kaydetti.

Gelecek yıl Eylül-Ekim aylarında bu konuda eğiticilerin eğitimine başlanacağını da ifade eden Prof. Dr. Tarhan, pozitif psikolojiyi terapide kullanmak isteyenlere yönelik yeni bir seçenek sunulacağını, böylece kendi değerlerimize, kendi düşünce alışkanlıklarımıza, kültürümüze uygun bir yöntemin olacağını da anlattı.

Dersi alan öğrenciler bu dersin ruhlarına dokunduğunu ifade ediyor

İyicillik ve kötücüllük ölçeklerini geliştirdiklerini de söyleyen Tarhan, pozitif psikolojinin kültüre yönelik yönüne de vurgu yaptı ve 2013 yılında ilk dersi alan öğrencilerin bu dersin ruhlarına dokunduğunu ifade ettiğini de kaydetti.

Prof. Dr. Tarhan, lise 9. Sınıflara yardımcı ders kitabı olarak basılan Mutluluk Bilimi kitabının rehber öğretmenlerin işine yarayacağını ifade ederek, lise öğrencilerinin kendilerini geliştirmeleri için rehber niteliğinde olan bu kitabın pozitifi güçlendirmeyi amaçladığını anlattı.

Devamını Oku

“Deprem Korkusu ‘Kötü Dünya Sendromunu’ Tetikliyor”

“Deprem Korkusu ‘Kötü Dünya Sendromunu’ Tetikliyor”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 6 Şubat’taki Kahramanmaraş depreminin ardından sıklıkla gündeme getirilen büyük İstanbul depremi tartışmalarının insanların psikolojisi üzerindeki etkilerine değindi.

 İstanbul depreminin olası sonuçları hakkında televizyonlarda tartışmalar, gazetelerde haberler ve sosyal medyada söylentilerle karşılaşılıyor. Depremin her gün gündeme gelmesinin ‘depremle birlikte yaşayın’ demek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu durumun insanların ruh sağlığını olumsuz etkilememesinin mümkün olmadığını söylüyor. Tartışmaların insanları korkutan unsurlar yerine bilimsel çalışmalar, atılan somut adımlar üzerine olması gerektiğini belirten Tarhan, “İnsanın psikiyatrik olgularının artmasına en çok sebep olan şey belirsizlik ve bilinmezliktir. Sürekli deprem konuşularak insanların ruh sağlığını bozmanın ciddi bir karşılığı olacaktır.” uyarısını yapıyor.

Her gün İstanbul depremini dile getirmek ‘depremle birlikte yaşayın’ demek 

Her gün İstanbul depreminin gündeme gelmesinin ‘depremle birlikte yaşayın’ demek olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir insana ‘depremle birlikte yaşayın’ demek, ‘evinizdeki yılanla birlikte yaşayın’ demek gibi. Bunun ruh sağlığını olumsuz etkilememesi mümkün değil, onu rahatlıkla söyleyebiliriz. Psikolojik açıdan bu iki türlü etki yapar. Biri kaygıyı yükseltir, ikincisi de kaçınma davranışına neden olur. Kişi bu durumu yok sayarak bu konuyu yaşamaya çalışır. Yahut ortam değiştirerek kaçınmaya çalışır. Bunlar insanın stres yükünün artıran durumlardır.” dedi.

İnsanların ruh sağlığı için nasıl deprem olacağı değil, somut adımlar konuşulmalı

Daha önce deprem yaşamayanların bile zaman zaman ‘deprem oluyor’ hissine kapılmalarını değerlendiren Tarhan, “Depremle ilgili bir farkındalık gerekiyor, bunu kabul etmeliyiz. Şu anda ciddi bir yapı stoğunun depreme karşı dayanıklı olmadığı çok kesin biliniyor. Bu gibi durumlarda insanlara vehim vererek, kuruntu yaparak, korkutarak değil, bilimsel çalışmalarla gitmek, ‘şu semtte şu binalar riskli onunla ilgili şu somut adımlar atılıyor’ demek gerekir. İnsanı en çok rahatsız eden, kaygısını artıran, ruh sağlığını bozan, yanlış şeyler yapmaya iten, psikiyatrik olguların artmasına sebep olan şey belirsizlik ve bilinmezliktir. Bu tür konularda yol haritası çizmek, somut, kanıta dayalı adımlar atmak gerekiyor. Bu yapılamadığı zaman depremle ilgili farkındalık yönetilemez. Sürekli deprem konuşularak insanların ruh sağlığını bozmanın ciddi bir karşılığı olacaktır.” şeklinde konuştu.

Deprem korkusu ‘kötü dünya sendromunu’ tetikliyor

İstanbul’da yaşayanların depremi yaşamak, enkaz altında yaşam mücadelesi vermek veya ölüm korkuları yaşayabileceğini dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsanın hangi korkuyu yaşadığı kişilik özelliklerine göre değişir. Geçmişte deprem travması olanlar bu durumu daha şiddetli yaşarlar. Yakınını kaybetmiş olanlarsa daha farklı yaşar. Şu an toplumda ‘hayat güvenli değil, İstanbul güvenli değil’ diyenler çoğaldı.” dedi.

Ölüm korkusuna duyarlı olan kişilerde kaçınma davranışının görülebileceğini de sözlerine ekleyen Tarhan, şöyle devam etti:

“Kötü dünya sendromu olarak adlandırılan bir durum var. Kötü dünya sendromunda insanlar dünyanın güvenli olmadığını düşünür ve üç türlü tepki ortaya çıkar. Birinci tepki, içine kapanır depresyona girer. İkinci tepki, kişi saldırganlaşır, şiddet olaylarının artmasına sebep olur. Üçüncü tepki de kaçınma davranışı gösterirler. ‘İstanbul güvenli değil’ diye kaçmaya başlarlar. Birçok alanda Anadolu’dan İstanbul’a gelmek isteyen uzmanların sırf deprem olacak diye gelme kararını değiştirdiklerini de biliyoruz bu arada.”

Depreme psikolojik olarak hazırlanmanın ilk koşulu kabullenmek 

Depremzede olmadan depreme psikolojik olarak nasıl hazırlanılması gerektiğine değinen Tarhan, “Öncelikle İstanbul’da bir deprem kuşağında yaşadığımızın bilincinde olacağız. İkincisi depremin artık uzak bir ihtimal değil de yakın ve mümkün bir ihtimal olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bunu kabul ettikten sonra kişinin kendi planının olması gerekir. Hayat üçgenini muhakkak bilmek, bir deprem çantası bulundurmak gerekiyor. Kişi evinin güvenli olup olmadığıyla ilgili testleri yaptırmalı, raporları almalı. Hiçbir şey yapmamak kaygıyı artırır ama bir adım atmak kaygıyı azaltır. Muhakkak ‘burada bana düşen vazife nedir’ diye düşünüp somut adımlar atmak gerekiyor. Yapılabilecek her şeyi yaptıktan sonra da bu konu akla geldiğinde ‘ben bununla ilgili yeterli adımları attım’ deyip hemen rutin işlere dönülmesi lazım.” açıklamasını yaptı.

Travmayı mumyalaştırmamak gerekiyor

Bir kişinin yaşadığı travmayı çok uzun süreler düşünmesinin ve tekrarlanacağı düşüncesiyle yaşamasının ‘travmayı mumyalaştırmak’ olduğunu ifade eden Tarhan, “Boynunda düdükle yatmak, kafasında kaskla dolaşmak, en ufak bir sarsıntıda kapıya fırlamak gibi tepkiler veriliyor. Birçok kişi bir adım atmadan sadece korkusunu yaşıyor ve bu kişiler yaşanan travmayı mumyalaştırmış oluyor. Yani travmayı olduğu gibi canlı bir şekilde devam ettiriyorlar. Bu kişilerin ruh sağlığı problemi post travmatik stres bozukluğuna da dönüşebiliyor. Burada bir uzman yardımı gerekir.” dedi.

Travmayı yok saymanın da sağlıklı olmadığının altını çizen Tarhan, “Travma yok sayıldığında mide, bağırsak veya kalp hastalığı gibi başka bir hastalık şeklinde ortaya çıkar. ‘Bu olayı yaşadım, bu hayatın bir gerçeği’ diyerek durumu kabul etmemiz, kaybettiğimiz yakınlarımızla ilgili anıları canlı tutarak, normal rutinimize devam etmemiz gerekir. Bu şekilde travmayı minyatürize etmiş, zihnimizde mumyalaştırmamış oluruz.” uyarısını yaptı.

Asıl mesele kriz çıktığı zaman yönetmek değil, riskleri hesap edip yönetmek

Deprem konusunda gaflet içinde olmak yerine farkındalık içinde olmak gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi bu konuda somut adımlar atarak üzerine düşenleri yapmalı. Kendi üzerine düşen görevlerle belediyeye veya devlete düşen görevlerin ayrımını da iyi yapmalı. Başkasını suçlayarak rahatlama yöntemi de çok kullanılıyor. Kendisi üzerine düşeni yapmıyor, tedbir almıyor sonra da devleti, belediyeyi veya başkalarını suçluyor. Bu da aslında sağlıklı olmayan bir savunma yöntemidir.” dedi.

İnsanların önce deprem olursa ne yapacağı ile ilgili krize hazırlık planı yapmaları gerektiğinin altını çizen Tarhan sözlerini şöyle tamamladı:

“Böyle bir risk var bunu nasıl yönetebiliriz? Tedbir almak risk yönetimidir. Kriz planı olanlar kriz çıktığında otomatik olarak planı uygular ve en az zararla atlatır. Mesela ‘evde şu köşeye saklanacağım, merdiven çıkmayacağım’ gibi yaklaşımlar da bu planın bir parçası olmalı. Kahramanmaraş depreminde gördük. Herkes merdivene koşarken Japonlar üst kata çıkıyorlar. Bu da demek ki depremle ilgili planları, eğitimleri var. Asıl mesele kriz çıktığı zaman yönetmek değil, riskleri hesap edip yönetmek.

Devamını Oku

81 Üreticiye 81 Şaftlı Koyun Kırkım Makinesi Dağıtıldı

81 Üreticiye 81 Şaftlı Koyun Kırkım Makinesi Dağıtıldı
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Trabzon İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, Trabzon İli Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiriciliği Birliği ve DOKAP’ın destekleriyle hayata geçirilen, Şaftlı Koyun Kırkma Makinesi Teslim Töreni, Vali Aziz Yıldırım’ın katılımıyla yapıldı.
Törende; Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliğine üye 81 üreticiye 81 şaftlı koyun kırkım makinesi dağıtıldı.
Ortahisar İlçe Tarım Müdürlüğünde gerçekleştirilen törene; Vali Aziz Yıldırım’ın yanı sıra Ortahisar Kaymakamı Gürkan Demirkale, Tarım ve Orman Müdürü İsa Kaplan, İlçe Müdürü Bülent Bayrak, diğer ilgililer ve hayvan yetiştiricileri katıldı.
Teslim töreninde konuşma yapan Vali Yıldırım, “Hayvancılık Tarım Bakanlığımızın üzerinde durduğu önemli bir konudur. Hayvancılık üzerine harcanan mesainin önemi her geçen biraz daha artmaktadır.
Ülkemizde küçükbaş hayvancılık büyükbaş hayvancılık kadar önem arz etmektedir. Beslenmemiz açısından büyük bir yere sahip olan hayvancılığa daha bir özen göstermemiz gerekmektedir.
Benim küçüklüğümde köyümüzde dedemin 500 koyunu vardı. Her yaylaya çıktığımızda komşuların küçükbaş hayvanları ile bu sayı artardı. Şimdi ise aynı köyümde toplasak küçükbaş hayvan bulmak çok zor.
Temel ihtiyacımızın yanında hayvancılık tekstil sektöründe de önemli bir yere sahip. Eskilerimizin en değerli dedikleri kıyafetler yünden yapılmaktaydı. En sağlıklı yataklar, yorganlar yünden elde ediliyor. Bunları elde etmek için makaslarla veya farklı aletlerle koyunların yünleri kırpılıyordu. Bu da bir takım enfeksiyonlara, hayvan derilerine zarar vermeye kadar ulaşabiliyordu. Şimdi ise koyun kırkma makinesi ile bu riskler ortadan kalkıyor ve daha iyi verim alınıyor.” dedi.
Projede emeği geçenlere teşekkür eden Vali Yıldırım, üreticilere makinelerinin hayırlı olmasını diledi.
Konuşmaların ardından koyun kırpma işlemini yakından izleyen Vali Yıldırım, sonrasında Ortahisar İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünde; İl Müdürü İsa Kaplan ve İlçe Müdürü Bülent Bayrak ile bir araya gelerek çalışmalar hakkında bilgi aldı.
Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

error: Content is protected !!