DOLAR 41,1739 0,26%
EURO 47,9182 0,45%
ALTIN 4.604,800,18
BITCOIN 0%
Trabzon
26°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

08 Ağustos 2025 Cuma

Her Unutkanlık Demans Değil!

Her Unutkanlık Demans Değil!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Celal Şalçini, unutkanlığın ne zaman normal bir durum, ne zaman demans gibi ciddi bir sorunun belirtisi olabileceği anlattı.

Günlük hayatta karşılaşılan basit unutkanlıklar genellikle endişe verici değil!

Unutkanlığın hepimizin yaşadığı, çoğu zaman normal kabul edilen bir durum olduğunu aktaran Dr. Celal Şalçini, “Günlük yaşamda unutkanlık çoğu zaman mizah konusu olsa da bazen akıllara ‘her unutkanlık demans belirtisi mi?’ gibi önemli sorular getirir.” dedi.

Günlük hayatta karşılaşılan basit unutkanlıkların genellikle endişe verici olmadığını dile getiren Şalçini, “Anahtarı nereye koyduğumuzu unutmak, birinin ismini hatırlayamamak, markete gidince birkaç şeyi almayı unutmak veya bir kelimeyi dilimizin ucuna gelip de söyleyememek oldukça normal kabul edilir. Bunlar, beynimizin yoğun bilgi akışı içinde zaman zaman yaşadığı geçici aksaklıklardır.” şeklinde konuştu.

Demans, beynin fonksiyonlarında belirgin ve ilerleyici bozulmalarla karakterize!

Yaşlanmayla birlikte hafızada belirli değişiklikler olmasının doğal olduğunu ifade eden Dr. Celal Şalçini, “Yeni bilgileri eskisi kadar hızlı öğrenememek, olayları hatırlamak için biraz daha zamana ihtiyaç duymak gibi durumlar yaşlılıkla birlikte görülebilir. Ancak bu, her yaşlılık dönemi hafıza sorununun demans belirtisi olduğu anlamına gelmez. Demans, beynin fonksiyonlarında belirgin ve ilerleyici bozulmalarla karakterizedir.” dedi.

Unutkanlığın sadece yaşlanma veya demansla ilgili olmadığını da vurgulayan Şalçini, “Stres, yoğun çalışma temposu, uykusuzluk, B12 eksikliği, tiroid bozuklukları, depresyon, anksiyete ve bazı ilaçların yan etkileri gibi birçok faktör unutkanlığa neden olabilir. Bu durumlar genellikle altta yatan neden tedavi edildiğinde veya ortadan kaldırıldığında düzelir.” açıklamasını yaptı.

Normal unutkanlıklardan farklı olarak, demans günlük yaşamı ciddi şekilde etkiler!

Hangi unutkanlıkların bir uyarı sinyali olabileceği ve doktora başvurmayı gerektireceğine değinen Dr. Celal Şalçini, “Normal unutkanlıklardan farklı olarak, demans belirtileri genellikle günlük yaşamı ciddi şekilde etkiler ve zamanla kötüleşir.” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yemek pişirmeyi veya faturaları ödemeyi unutmak gibi günlük görevleri yerine getirmede zorluk; problem çözme ve planlama yeteneğinde azalma, karmaşık işleri organize edememek; zaman ve yer kavramında karışıklık; tanıdık bir yerde kaybolmak gibi görsel-uzamsal yeteneklerde bozulma; kelime bulmada güçlük çekmek veya konuşmayı takip edememek; eşyaları yanlış yerlere koyma ve bulamama, daha sonra mantıksız yerlerde bulmak; basit kararları bile verememek; hobilerden ve sosyal aktivitelerden uzaklaşma; kişilik ve ruh halinde değişiklikler.

Eğer kendinizde veya sevdiklerinizde bu tür belirtilerin bir araya geldiğini ve günlük yaşamı olumsuz etkilediğini fark ederseniz, bir doktora başvurmak önemlidir.”

Unutkanlık hayatın doğal bir parçası ancak beyin sağlığını korumak gerekli…

Demans teşhisi almamış ancak unutkanlık yaşayan bireyler için bazı önerilerde bulunan Dr. Celal Şalçini, sözlerini şöyle tamamladı:

“Düzenli egzersiz yapın, dengeli beslenin ve yeterli uyuyun. Beyin sağlığı için bu adımlar çok önemli. Beyninizi aktif tutun. Kitap okuyun, bulmaca çözün, yeni bir dil veya enstrüman öğrenin. Sosyal aktivitelerde bulunun ve sevdiklerinizle vakit geçirin. Meditasyon ve yoga gibi stresi azaltmaya yönelik teknikler öğrenin. Notlar alın, ajanda kullanın, hatırlatıcılar kurun. Unutkanlığınızın altında yatabilecek tıbbi nedenleri araştırmak için doktorunuza danışın.

Unutkanlık çoğu zaman hayatın doğal bir parçasıdır. Ancak bu durum günlük yaşamınızı etkilemeye başladığında veya beraberinde başka belirtilerle ortaya çıktığında, bir uzmana başvurmaktan çekinmeyin. Unutmayın, erken teşhis birçok durumda çok önemlidir.”

Devamını Oku

“Mourinho Türkiye’ye Geldi, Ne Yapacağını Şaşırdı!”

“Mourinho Türkiye’ye Geldi, Ne Yapacağını Şaşırdı!”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İstanbul Okan Üniversitesi Spor Yöneticiliği Bölümü’nün düzenlediği etkinliğe katılan 39 yıllık teknik direktör Yılmaz Vural gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Vural konuşmasına “Türkiye’de bilgiyle bir yere gelmiş nadir insanlardanım. 31 farklı takımda antrenörlük yaptım. 31 farklı takımda antrenörlük yapmak istikrarsızlık demek. Bu benim kabahatim mi? Bizim ülkemizde skor kültürü var, spor kültürü yok. Bazı yerde 3 gün bazı yerde 10 gün sonra gönderildim. Ben bugüne kadar sportif anlam taşıyan bir kulüp başkanıyla çalışamadım” sözleriyle başladı.

“3 büyük takım da, 21 milyon çocuğun olduğu ülkede onları eğitecek tesis yapmıyor”

Türk takımlarındaki yabancı futbolcu yoğunluğundan rahatsız olduğunu belirten Vural “Biz yabancı futbolculara yöneliyoruz. Çünkü oyuncu yetiştirmiyoruz. Yeteneğin yetişmesi için tesis lazım. 3 büyük takıma soruyorum. Galatasaray’ın Florya’da bir sahada alt yapısı çalışıyor. Beşiktaş’ın Fulya’da bir tane halı sahası var, yetersiz bir halı saha. Fenerbahçe’nin bir Dereağzı Fikirtepe’de sahası var. Buna rağmen kendinize büyük takım diyorsunuz. Siz kendi malınızı üretmeyi bilmiyorsunuz. Taşıma suyla değirmen döndürüyorsunuz. 21 milyon çocuğun olduğu ülkede onları eğitecek tesis yapmıyorsunuz. Ekonominiz buna uygun değil. Parayı hep yukarıya harcama niyetindesiniz” dedi.

“Mourinho Türkiye’ye geldi, ne yapacağını şaşırdı!”

Vural, Fenerbahçe Teknik Direktörü Mourinho hakkında şu ifadelere yer verdi: “3 defa Premier Lig kazanmış, 2 kere Avrupa Şampiyonu olmuş bir isimken, Türkiye’ye geldi, ne yapacağını şaşırdı!”

Türkiye’de hakemlik konusuna da değinen Vural “Yabancı hakem getiriyorlar, doğru değil. Bu Türk hakemlerine ‘Onlar doğru yapamıyor’ demektir. ‘Hakemlerin psikolojisini bozuyoruz’ diyoruz. Hakemlik güçsüz karakterlerin yapacağı bir iş değildir. Hakemlik mesleğini seçenler psikolojik olarak güçlü olmalı” dedi.

Öğrencilere deneyimlerini aktaran Vural konuşmasını “Yetenekli olmak bir şeyi başarmak için yeterli bir neden değildir. Yeteneğiniz varsa yapılacak işle ilgili bir karakter oluşturmanız gerekir. Doğru oluşturulmuş bir karakter yeteneğinizle birleştiğinde sizi başarıya ulaştırır” sözleriyle tamamladı.

 

Devamını Oku

UKRANYA’DA BARIŞ NE KADAR YAKIN !

UKRANYA’DA BARIŞ NE KADAR YAKIN !
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ukrayna’da kısmi ateşkes için görüşmeler sürerken taraflar barışa daha uzun bir yol olduğu görüşünde.

Ukrayna barış sürecini değerlendiren Siyaset Bilimci Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, ABD’nin Çin’e karşı daha etkili bir politika yürütebilmesi için Rusya-Ukrayna barış antlaşmasının mümkün olan en kısa sürede yapılmasının önem arz ettiğini ifade ederek, “Riyad’da, Ukrayna’nın da iştirakiyle nihai barış antlaşmasının imzalanacağı düşünülmektedir. Barış karşıtı bir duruş sergileyen Avrupa’nın ise barış görüşmelerinde etkin bir aktör olamayacağı değerlendirilmektedir.” dedi.

Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, “Bu gelişmeler, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan Yeni Dünya Düzeninin çökmekte olduğu ve yeni bir ‘Dünya Düzeni’ kurulmasına ihtiyaç olduğunu göstermektedir.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, Ukrayna barış sürecini değerlendirdi.

Ukrayna ile Rusya arasındaki barış görüşmelerinde neler oluyor?

Barış sürecinde yapılan toplantıları değerlendiren Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, Şubat ayındaki barış görüşmelerine Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin çağrılmamasının, o dönemde ABD Başkanı Trump ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında yapılacak barış antlaşmasının temel koşulları üzerinde önce kendi aralarında uzlaşma isteğinden kaynaklanmış olabileceğini belirtti. Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, ancak, Ukrayna ile Rusya arasındaki barış görüşmelerinde Zelenski’nin ya da Ukrayna heyetinin tamamen göz ardı edilmesinin rasyonel olmadığını ve uluslararası ilişkilerin temel mantığına aykırı olduğunu vurguladı.

Suudi Arabistan’da yapılan ilk görüşmelere Zelenski’nin davet edilmemesi…

Bazı Avrupa devletlerinin liderleri ve Türkiye Cumhurbaşkanı’nın, Ukrayna olmadan barış görüşmelerinin yürütülmesinin uygun olmadığı yönünde açıklamalarda bulunduğunu hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, “Suudi Arabistan’da yapılan ilk görüşmelere davet edilmemesinin ardında, ABD’nin görüşmeleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek, küresel politik amaçları doğrultusunda Rusya ile anlaşmak ve özellikle Çin’e karşı ileride izleyeceği politikalar açısından Rusya lideri Putin’in desteğini almak istemesi olabilir. Putin için dış politikada birinci öncelik, Ukrayna’da işgal ettiği toprakların, özellikle Kırım’ın, kendi egemenliğine geçmesi ve bunun uluslararası bir antlaşma ile kayıt altına alınmasıdır.” dedi.

Trump’ın Zelenski’yi diktatör olarak nitelendirmesi

Daha sonra Trump’ın Zelenski’yi diktatör olarak nitelendirmesinin arkasında da Zelenski üzerinde politik ve psikolojik baskı uygulayarak, Ukrayna’nın değerli madenleri üzerinde ABD’nin hak sahibi olacağı bir antlaşma yapmak için Zelenski’yi zorlamak olabileceğini de kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, şöyle devam etti:

“Zelenski’nin bunu kabul ettiği yönünde medyada çıkan haberler bunu teyit etmiştir. Bunun Rusya- Ukrayna Savaşı öncesinde planlanmış ve tasarlanmış ancak kamuoyuna açıklanmamış bir strateji olması da muhtemeldir. Zelenski’nin bir aktör olduğu unutulmamalıdır ve Ukrayna devlet başkanı olurken seçim kampanyalarının Ukrayna halkını yönlendirmek için kurgulanmış olduğu göz ardı edilmemelidir. Zelenski en başından itibaren ABD’nin çıkarları doğrultusunda politikalar takip etmiş olabilir. ABD’nin küresel seviyedeki politikaları ve ABD silah sanayinin desteklenmesinin gerekliliği dikkate alındığında, yüzbinlerce Ukraynalı askerin bu savaşta ölmesi ve milyonlarca sivil Ukraynalı halkın Avrupa ülkelerine göç etmesi ABD tarafından önemsenmemiş olabilir. Bu yaklaşımın dünyanın diğer bölgeleri için de geçmişte olduğu gibi gelecekte takip edileceği unutulmamalıdır.”

Diğer yandan, ABD tarafından yapılan Ukrayna’nın NATO üyesi olamayacağı yönündeki açıklamalar, Zelenski’nin ‘Ukrayna NATO üyesi olursa görevimi bırakırım’ söylemini tamamen etkisiz kılmıştır. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının temel nedenlerinden birisinin, Avrupa’nın Ukrayna’yı NATO’ya  almak istemesi olduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, bu ihtimalin Rusya-Ukrayna arasında kalıcı bir barışı engelleyebileceğini ifade etmiştir.

Rusya Ukrayna savaşında barış yakında görülüyor mu?

Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, ABD’nin Çin’e karşı daha etkili bir politika yürütebilmesi için Rusya- Ukrayna barış antlaşmasının mümkün olan en kısa sürede yapılması önem arz ettiğini ifade ederek, “Bazı AB üyesi ülkelerinin liderleri aksi yönde bazı açıklamalar yapsa da Rusya ve Ukrayna halklarının da barıştan yana olacağı dikkate alındığında, yakın gelecekte barış antlaşmasının imzalanacağı değerlendirilmektedir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği gibi ‘Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz.’” şeklinde konuştu.

Riyad’da devam eden görüşmeler ne getirecek?

Ukrayna ve Rusya ile savaşı sona erdirmek için Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da yapılan toplantıyı da değerlendiren Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, şunları kaydetti:

“ABD’de Trump ve Zelenski arasında yaşanan gerilim sonrası Zelenski’nin ABD ile değerli madenlere ilişkin anlaşmayı imzalamadan ABD’den ayrılması ve müteakiben İngiltere’deki Ukrayna’yla dayanışma toplantısında Avrupalı liderlerin Zelenski’ye destek vermesi, uluslararası kamuoyunda yanlış bir algıya neden olmuştur. Ancak, hemen akabinde Zelenski’nin Trump’tan özür dilemeye ve değerli madenlerle ilgili anlaşmayı imzalamayı hazır olduğunu açıklaması, Avrupalı devletlerin Ukrayna’ya yeterli ölçüde destek veremeyeceğini ortaya koymuştur. ABD’nin silah desteği olmadan Ukrayna’nın Rusya’ya karşı savaşı devam ettirebilmesi mümkün görülmemektedir. AB’nin önümüzdeki dört yıl içinde, üye devletlerin savunma ve güvenlik harcamalarını arttırmalarıyla silahlanma için 800 milyar euro ayıracağını açıklaması, aslında Avrupa’nın bugün itibarıyla Ukrayna’ya yeterli silah ve mühimmat desteği sağlayacak kapasitesi olmadığını göstermektedir.”

ABD’nin bütün çabası küresel ölçekte ekonomik çıkarlarını korumak

Sonuç olarak Riyad’da ABD ve Rusya heyetleri arasında sürmekte olan görüşmelerin, Rusya ve Ukrayna arasında kalıcı bir barış antlaşmasının esaslarını belirlemeye yönelik bir çaba olarak değerlendirilebileceğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Fehmi Ağca, “Nihai aşamada ise, Ukrayna’nın da iştirakiyle nihai barış antlaşmasının imzalanacağı düşünülmektedir. Barış karşıtı bir duruş sergileyen Avrupa’nın ise barış görüşmelerinde etkin bir aktör olamayacağı değerlendirilmektedir. Rusya’nın çıkarları ve kazanımları doğrultusunda yapılacak kalıcı bir barış antlaşması, sınırların kuvvet kullanılarak değiştirilemeyeceğine dair BM Sözleşmesinde de yer alan uluslararası temel kuralın ihlali anlamına gelecektir. Bu gelişmeler, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan Yeni Dünya Düzeninin çökmekte olduğu ve yeni bir Dünya Düzeni kurulmasına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. ABD’nin bütün çabasının küresel ölçekte ekonomik çıkarlarını korumak için hegemon ülke konumunu korumak olduğu söylenebilir. Bu çerçevede, Rusya ve Ukrayna arasında barışın temini suretiyle, ABD’nin Rusya ile uzlaşarak asıl rakibi olan Çin’in yükselişini önlemeye çalışacağı değerlendirilmektedir.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Devamını Oku

Yılın İlk Yarısında Enflasyon Düşecek İkinci Yarıda Ilımlı Büyüme Başlayacak

Yılın İlk Yarısında Enflasyon Düşecek  İkinci Yarıda Ilımlı Büyüme Başlayacak
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Global Menkul Değerler, ‘2025 Türkiye Strateji Raporu’nu yayımladı. Global Menkul Değerler Araştırma Departmanı’nın hazırladığı rapora göre; bu yılın ikinci yarısından itibaren başlayan ekonomideki ılımlı yavaşlamanın 2025 yılının ilk yarısında da potansiyel düzeyin altında kalan yıllık büyüme oranları eşliğinde devam etmesi beklentisi öne çıktı. Rapora göre; enflasyonda kalıcı düşüşe eşlik edecek faiz indirimlerinin katkısıyla ise, büyüme görünümünün gelecek yılın ikinci yarısından itibaren ılımlı toparlanma yönünde gelişeceği öngörüldü.

Yüksek hizmet standartlarıyla sermaye piyasalarının gelişimine katkıda bulunan Global Menkul Değerler (GMD), yatırımcılara yönelik hazırladığı ‘2025 Türkiye Strateji Raporu’nu yayımladı. Global Menkul Değerler Araştırma Departmanı’nın ‘Politikaların Normalleşme Ekseninde Farklı Yönde Etkiler’ başlığıyla hazırladığı rapora göre; 2025 yılının ilk yarısında enflasyonla mücadele nedeniyle sınırlı büyüme devam edecek. Yılın ikinci yarısında ise enflasyondaki düşüşe eşlik edecek faiz indirimlerinin etkisiyle ılımlı büyüme tekrar başlayacak. Pandemiden bu yana büyümeye katkısı negatif olan stokların 2025 yılında çeyreklik bazda büyümeye pozitif katkı gösterebileceğine değinilen raporda, “Bu yılın özellikle ikinci çeyreğinden itibaren ekonominin ana eğiliminde gözlenen ılımlı yavaşlamanın, geçmiş faiz artırımlarının gecikmeli etkileri ile, yılın kalan kısmında ve 2025 yılının ilk yarısında, potansiyel düzeyin altında kalan yıllık büyüme oranları eşliğinde devam etmesini; enflasyonda kalıcı düşüşe eşlik edecek faiz indirimlerinin katkısıyla ise, büyüme görünümünün gelecek yılın ikinci yarısından itibaren ılımlı toparlanma yönünde gelişmesini bekliyoruz” denildi.

Aralık ayı ile faiz indirimleri bekleniyor

GMD’nin Raporu’nda 2025 yılına yönelik enflasyon tahmini de yer aldı. Parasal sıkılaşma tedbirlerinin gecikmiş etkileri ile birlikte enflasyon beklentilerinin iyileşme göstermesiyle, Haziran’dan itibaren yıllık enflasyonda sert düşüşlerin görüldüğüne dikkat çekilen GMD Strateji Raporu’nda, yıllık TÜFE enflasyon oranının ilk 6 ayda kalıcı kur şoku olmadığı sürece yüzde 40’lardan yüzde 30’lara geleceği beklentisi yer aldı. Rapora göre yıl sonu enflasyon beklentisi ise yüzde 27.5 seviyesinde.

Politika faizinde indirim sürecinin gündemde tutulduğu anlatılan raporda, “Gerek enflasyonun ana eğiliminde gözlenen düşüş, gerekse de iç talepten beklenen katkının belirginleşmesi ve hizmet sektöründeki katılığın çözülme süreçleri göz önüne alındığında, bu yılın son ayında faiz indirim sürecinin 250 baz puanla başlangıç yapmasını; yıllık enflasyonun %30’lu seviyelere inmesini beklediğimiz 2025 yılının ilk yarısında göreceli yüklü adımlarla devam etmesini; ikinci yarıda ise sürecin yerini daha ölçülü adımlara bırakmasını bekliyoruz. Daha açık bir ifadeyle, politika faizinin 2025’in ilk yarı sonunda yüzde 37,5’e; yıl sonunda da yüzde 33,5’e ineceğini tahmin ediyoruz” ifadelerine yer verildi.

BİST’te yüzde 39’luk getiri potansiyeli

Raporda, 2025 yılında küresel politikalardaki değişim ile içeride makro ekonomik güçlenme ve politikalarda beklenen etkisi doğrultusunda, BIST100 için yüzde 39’luk getiri potansiyeline işaret eden 12 aylık hedef fiyat tahmini 13.450 seviyesi olarak belirlendi.

GMD, ortaya çıkan makro ekonomik görünüm ve küresel konjonktür ile ‘faiz indirimi’ öngörüsü odaklı 2025 stratejisinde; bankacılık, GYO, çimento, enerji, demir çelik, otomotiv ve savunma sektörlerini beğendikleri sektörler olarak öne çıkardı. GMD Strateji Raporu’nda uzun vadeli model portföyünde en beğenilen hisseler ise GARAN, VAKBN, ASELS, ASTOR, CIMSA, EKGYO, FROTO, EREGL şeklinde belirlendi.

2025 EKONOMi VE PİYASALAR GÖRÜNÜM

Devamını Oku

Ruh Sağlığı Okur Yazarlığını Artırmalıyız!

Ruh Sağlığı Okur Yazarlığını Artırmalıyız!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ruh sağlığının öneminin, toplumda giderek daha çok fark edildiğini kaydeden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Türkiye’deki ruh sağlığı hizmetleri daha çok hastalığa yönelik tedavi sunum hizmeti şeklinde işliyor. Oysa dünya genelinde, toplumu korumaya yönelik sağlık hizmetleri sunmak, hastalığı tedavi etmekten daha önemli hale gelmiştir.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: 

“Günümüzde Türkiye’de her iki kişiden biri antidepresan kullanıyor ve bu oran son 10 yılda yüzde 50’nin üzerinde bir artış göstermiş durumda. Bu veriler, ortada çözülmesi gereken büyük bir sorun olduğunu gösteriyor.”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ruh sağlığımızı nasıl koruruz konusunu ele aldı.

Ruh sağlığı okuryazarlığını artırmalıyız!

“Ruh sağlığını ve ruhsal hastalıkları tanımak, bu konuda bilgi ve beceri kazanmak, ruhsal bozukluklara ve psikiyatrik hastalıklara hangi risklerin katkıda bulunduğunu anlamak, kişinin kendi kendine nasıl yardım edebileceğini veya profesyonel yardım arayışında doğru bilgilere ve inançlara sahip olup olmadığını sorgulaması açısından önem taşıyor.” Diyen Tarhan, Ruh sağlığını tanımanın sağlıklı bir bireyin özelliklerini bilmekle başladığını söyledi.

Stresle başa çıkamamak veya kaçınmak, ruh sağlığının bozulduğuna işaret edebilir

Üretken ve verimli olmamanın, günümüzde ruh sağlığı sorunlarının belirtileri arasında sayılabildiğini dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Stresle başa çıkamamak veya kaçınmak, ruh sağlığının bozulduğuna işaret edebilir. Günümüzde, maddi refah artmış olsa da psikolojik sorunlar aynı hızla azalmıyor; küresel olarak artan stres seviyesi ve yaşamın zorluklarıyla ruh sağlığı sorunları daha da belirgin hale geliyor.” diye konuştu.

Modern sistem insanları psikolojik ve manevi anlamda mutlu ve huzurlu kılmıyor

ABD’de yapılan araştırmalara göre, son 50 yılda gayri safi milli hasıla yaklaşık yüzde 300 artmış olsa da mutluluk oranının düşüş gösterdiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“Bu durum, modern sistemin insanları fiziksel ve maddi olarak zenginleştirirken psikolojik ve manevi anlamda mutlu ve huzurlu kılmadığını gösteriyor. Bu konu üzerine birçok araştırma ve inceleme yapılıyor. Çeşitli bilim dalları da bu sorunun çözümüne katkıda bulunmak amacıyla ortaya çıktı; örneğin, pozitif psikoloji bunlardan biridir. Harvard Üniversitesi 2015’te pozitif psikoloji dersini müfredatına ekledi. Bu ders, öğrencilerin yalnızca eksikliklerini gidermekle kalmayıp, aynı zamanda daha üretken, verimli, kendileriyle barışık ve içsel dengede olmaları için gereken zihinsel ve sosyal yatırımları yapmalarına yardımcı oluyor. Yale Üniversitesi de 2018’de benzer bir ders sundu ve 2021’de bu dersi halka açtı. Pandemi döneminde bu derse 3,5 milyon kişi katıldığı için New York Times bunu haber yaptı. Benzer bir ders 2019’da Bristol Üniversitesi tarafından sunulmaya başlandı.”

Üsküdar Üniversitesi Türkiye’de öncü oldu!

Prof. Dr. Tarhan, “Üsküdar Üniversitesi ise 2013’te bu dersi tüm öğrencilere sunarak Türkiye’de öncü oldu. Bu ders, ruh sağlığını güçlendirmeyi, yani birincil korumayı, hedefliyor. Bu sayede psikiyatrik rahatsızlığı olmayan kişilere yaşam kalitesini artırma, mutluluğu sağlama, sağlıklı iletişim kurma, problem çözme ve stresle başa çıkma becerileri kazandırılıyor. Öğrencilerden alınan geri bildirimlerde, ‘Babamla ilişkim düzeldi’ veya ‘Madde kullanıyordum, bıraktım’ gibi ifadelerle bu dersin olumlu etkileri vurgulanıyor. Bu tür dersler, dünyanın ruh sağlığı sorunlarına yönelik çözüm üretme çabalarının da bir parçası.” dedi.

Her iki kişiden biri antidepresan kullanıyor!

Ruh sağlığının öneminin, toplumda giderek daha çok fark edildiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“Ancak Türkiye’deki ruh sağlığı hizmetleri daha çok hastalığa yönelik tedavi sunum hizmeti şeklinde işliyor. Oysa dünya genelinde, toplumu korumaya yönelik sağlık hizmetleri sunmak, hastalığı tedavi etmekten daha önemli hale gelmiştir. Sağlığı koruma odaklı politikalar izlemek, hastalıkları önlemek adına kritik bir rol oynuyor. Türkiye’de 2011 yılında ruh sağlığı politikalarımız yayınlandı ve çok kapsamlı bir belgemiz var. Ancak, özellikle bağımlılık alanında, bu politikaları yeterince hayata geçiremedik. Günümüzde Türkiye’de her iki kişiden biri antidepresan kullanıyor ve bu oran son 10 yılda yüzde 50’nin üzerinde bir artış göstermiş durumda. Bu veriler, ortada çözülmesi gereken büyük bir sorun olduğunu gösteriyor. Ancak, kök nedenleri doğru tespit edemezsek, çözüm bulmamız da zorlaşır. Bu nedenle, çözüm odaklı bir yaklaşım benimsemek gerekiyor.”

Bağımlı kişilerin çoğu, aynı zamanda kriminal tipler olarak da değerlendiriliyor!

Özellikle bağımlılık konusuna vurgu yapmak istediğini de söyleyen Prof. Dr. Tarhan, “Bağımlılık, küresel ölçekte artış gösteriyor ancak Türkiye’de bu artış çok daha çarpıcı seviyelere ulaşmış durumda. Bağımlı kişilerin çoğu, aynı zamanda kriminal tipler olarak da değerlendiriliyor. Ancak, bu kişilere sadece ceza vermek yerine, rehabilitasyon fırsatı sunmak da önemli. Öncelikle, bu kişilerin hasta mı suçlu mu olduklarına karar verilmeli. Eğer bağımlılık hastalığı varsa, onları rehabilitasyon merkezlerinde tedavi ederek, suç potansiyelini azaltmak ve pişmanlık hissini artırmak hedeflenmeli. Bu yaklaşımla, topluma daha iyi uyum sağlayabilmeleri mümkün olabilir.” şeklinde konuştu.

“Bizde henüz bir ruh sağlığı yasası yok”

Gelişmiş ülkelerin bu konuda çözümler ürettiğini de dile getiren Prof. Dr. Tarhan, şunları kaydetti:

“Ancak bizde henüz bir ruh sağlığı yasası yok. Zaman zaman gündeme gelse de anlaşılmayan sebeplerle vazgeçiliyor. Burada, ruh sağlığı derneklerinin yapıcı bir rol oynamamasının da etkili olduğunu söyleyebilirim. Maalesef, ruh sağlığı dernekleri genellikle meseleyi ideolojik bir bakış açısıyla ele alıyor ve çözüm odaklı bir yaklaşım benimsemiyor. Eleştirinin de iki türü vardır: Biri, ideolojik ve doktriner bir temele dayanan, nefret duygularıyla yapılan eleştiridir ki bu tür eleştiriler çözüm üretmez. Diğer eleştiri türü ise yapıcıdır; içinde yardım ve şefkat barındırır, daha iyiyi göstermek ve çözüm sunmak amacı taşır. Karar vericilerin, özellikle bu ikinci tür eleştirileri dikkate alması gerekir. Çözüm öneren eleştiriler yapıcıdır ve değerlidir; ancak sadece eleştirmek için eleştirenlerin dikkate alınmasına gerek yoktur. Bağımlılıkla ilgili politikalarda da yeni alternatifler üretilmesi gerekiyor. Mevcut politikaların Türkiye’de yeterli sonuç vermediği görülüyor ve bu politikaların masaya yatırılması şart.”

Çocukların davranışlarını eleştirdiğimizde aslında aynaya bakmamız gerekiyor

Hem bireysel hem toplumsal olarak hem de kamu yönetimi açısından ruhumuza dokunan projelere ihtiyaç olduğuna da işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Bu tür projeler, aileye ve bireye dokunan, onların ruh sağlığını güçlendiren projeler olursa toplumsal iyilik hali sağlanabilir. Toplum olarak liderlerimizi örnek alıyoruz; onların hem iyi hem de kötü yanlarını benimsiyoruz. Anadolu’da ‘Balık baştan kokar’ derler. Bu söz boşuna söylenmemiş; çünkü aile içinde, özellikle anne ve baba iyi birer rol model olamazsa, çocuklar ister istemez kötü örnekleri rol model olarak seçerler. Çocukların davranışlarını eleştirdiğimizde aslında aynaya bakmamız gerekiyor. Anne ve baba olarak önce kendimizi değerlendirmeli, hatalarımızı kabul etmeli ve çözüm yollarına odaklanmalıyız.” diye konuştu.

Ruhsal iyilik halini geliştirmek için bireysel çaba göstermek önemli

Ruhsal iyilik halini geliştirmek için bireysel çaba göstermenin önemli olduğunu da kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Daha iyi, daha mutlu olmak için kitap okumak, araştırmak, kendimizi geliştirmek adına faaliyetlerde bulunmak gerekir. Ancak sadece hedonistik bir şekilde eğlence ve zevkin peşinde koşmak, zaman ve enerji kaybına yol açar. Günlük yaşamda psikolojik olarak yüzde 10-20 oranında eğlenceye ihtiyaç duyarız; fakat tüm günü eğlence odaklı geçirirsek, bu sürdürülebilir bir yaklaşım olmaz. Akıllı kişiler, geleceğe yatırım yapar ve kendilerini geliştirmek için adımlar atarlar.” dedi.

Mevcutla yetinen kişi, çok zengindir

Modernizmle birlikte gelişen şükürsüzlük duygusuna da dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, “Modernizm, sadece bizim değil, tüm dünyanın beklentilerini yükseltti. Beklentiler yükseldikçe insanlar sahip olduklarının kıymetini bilmemeye başladı; kanaat ve yetinme duygusu azaldı. Asıl zenginlik, çok şeye sahip olmak değil, mevcutla yetinebilmektir. Mevcutla yetinen kişi, çok zengindir. Elinden gelenin en iyisini yapar, sahip olduklarıyla mutlu olur, ancak daha fazlası için çalışmayı bırakmaz. Hem huzurlu olabilir hem de çalışarak varlıklı hale gelebilir. Bu, ruh sağlığımızı koruyarak iş hayatında başarılı olmamızın da formülüdür. Ruh sağlığımızı korumak için hayattan elini eteğini çekmek gerekmez. Mevlana’nın dediği gibi, ‘Halk içinde Hak ile beraber olmak’ mümkündür. Yani, insanlarla iç içe bir yaşam sürerken, içsel huzuru korumak ve kendimizle barışık kalmak da mümkündür.” diye konuştu.

Sağlam inançları olan biri, kötülüğe hayır diyebilir

“Hak” kavramının iki anlam taşıdığını, bunların doğruluk ve adalet, diğerinin ise yaratanla olan bağı olduğunu anlatan Prof. Dr. Tarhan, şunları söyledi:

“Bu iki duyguyu kaybetmeyen bir kişi, içinde hesap verme duygusu taşır. Kötülük yapmak istediğinde, kendisiyle barışık bir insan vicdanını sorgular. Eğer inançlarına rağmen yalan söylüyor veya yolsuzluğa bulaşıyorsa, bu durumda vicdanını sorgulamalı: Nefsini mi dinliyor, yoksa yaratan karşısındaki sorumluluğunu mu? Sağlam inançları olan biri, kötülüğe hayır diyebilir. Bugün dünyada psikiyatri, kötülüğü tanıma adına çalışmalar yapıyor. Adli psikiyatri birimleri 2000’li yıllarda “Depravity Scale” olarak bilinen bir ölçek geliştirdi. Bu ölçekle, insanların bencillik seviyeleri ve empati yoksunluklarının kötücül davranışlara nasıl yol açtığı araştırılıyor. Çıkan sonuçlara göre, bencilliğin arttığı dönemlerde suça yatkınlık artıyor. Kişinin empati eksikliği, başkalarına acımaması, merhametsizlik, insafsızlık gibi duygularla birleşince, suça eğilim gösteriyor. Arkasında kibir ve kendini her şeyin merkezinde görme gibi duygular yatıyor. Bu duyguları terbiye etmek, ruh sağlığını korumanın en önemli adımı.”

Amacım, yalnızca hastalıkları tedavi etmek değil!

2000’li yıllardan beri mutluluk bilimi, duyguların psikolojisi ve değerler psikolojisi gibi konularda kitaplar yazdığını da hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, “Amacım, yalnızca hastalıkları tedavi etmek değil, aynı zamanda insanları daha sağlıklı ve bilinçli kılmak. Bir rahmetli hocam, yazdıklarımın hastaları azaltacağını söylemişti. Ben de bunu birincil koruma olarak görüyorum. Yani, insanları hasta olmadan önce bilinçlendirmek için çalışıyorum. Bu konuda yalnızca benim değil; her annenin, her babanın, her yöneticinin ve her karar vericinin önce kendi nefsini sorgulaması, çevresine iyi bir örnek olması önemlidir. Ruh sağlığının korunması açısından herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Devamını Oku
error: Content is protected !!