09 Mayıs 2024 Perşembe
Güven kazandı.
Trabzonspor kazandı.
Abdullah Avcı kazandı.
Trabzonspor Kupa finalisti oldu.
Trabzonspor sezonunun golünü atmak için bu akşam istanbul’da Fatih Karagümrük karşısına kupa finalisti olmak için çıktı.
Samsunspor maçından sonra söylemiştik, umarız bu hatalar bir daha olmaz diye.
Evet hatalar gene oldu ama. Bu kez güven kazandı.
Güven her şey demek ama, önce hocayı kutlamak gerek.
Trabzonspor teknik direktörü Abdullah Avcı, bu akşam Samsunspor maçındaki kadrosu ile sahaya çıkmadı. Kendine güvenen oyuncuları sahaya sürdü, hepsi görevlerini başarıyla yerine getirdi.
Takip ettik zaman zaman iyi futbolcularda da hata yapar; yaptılar da ama sonucu etkileyecek bir hata değildi. Çünkü hatalar hep rakip oyun sahasında meydana geldi.
Böyle olunca futbolcu kardeşlerimiz kendilerine kızdılar ama güvenlerini de kaybetmediler.
Ancak bundan sonra yapılacak her hata bir sezonunun emeğini heba etmek demekti. İşte güven burada sahneye çıktı.
Karagümrükspor çok iyi de oynamadı çok kötü de oynamadı, Trabzonspor’da çok iyi oynamadı çok kötü oynamadı.
Özellikle Trabzonspor AS oyuncusunu yedekte bekletti. Belki de doğrusu buydu. Hocanın tercihini takdir etmemek mümkün değildi.
Kurt hoca neyi ne zaman yapacağını biliyor.
Geceyi 4 gol ile süsledi.
Yüreklere serin su serpti.
Şimdi düşünen Beşiktaş olsun.
Trabzonspor sezon boyunca zaman zaman yaptığı hatalara bu akşam bir yenisini daha ekledi.
Trendyol Süper Ligde Trabzonspor, Samsunspor’a konuk oldu.
İlk maç Trabzon’da idi ve Trabzonspor kazandı.
Samsun’da oynanan maçta Samsunspor’un net üstünlüğü vardır.
Öyle ki Trabzonspor ise yerinde sanki yeller esiyordu. Takım halinde hata yaptı. Tamam hatalar insanlara mahsus olabilir ama bir iki üç dört beş değil daha fazla hata olunca insanın aklına futbolcuların beceriksizliği geliyor.
Hedef Avrupa mı?
Her ne kadar “Avrupa kupasını garantiledik. Samsun maçını hafife alalım da tek hedefimiz kupa maçına sağlam ayaklarla çıkalım” düşüncesi ağır bastıysa yazık oldu.
Yazık oldu Samsun maçına giden taraftarlarımıza.
Ama Avrupa’ya gitmek te Samsun’dan geçtiği unutulmamalıydı. Çünkü Beşiktaş dün akşam galip geldi. Beşiktaş’ın Çaykur Rizespor karşısında galip gelmesi yarın ‘Eyvah’ dedirtebilir.
Evet akşam Trabzonspor’u tanımakta zorluk çektim. Evet eziyet çektik. Evet basit oynadık ama bu takım bizim.
Futbol bu. Her takım her yerde galipte gelebilir, kaybedebilir de!
Trabzonspor’da akşam yenildi. Olabilir. Samsunspor’a ise söylenecek bir şey yok. Alan ve saha kapatması Trabzonspor’un çıkışları önlemede başarılı oldu.
Ancakkkkk!
Böyle kaybetmek olamaz. Bir haftada takım oyun planı değişemez. Oyuncu kadrosuyla bu kadar oynanmaz.
Teknik Direktör Abdullah Avcı, yaptığı değişikliklerle başarılı olmadığı gibi taraftarlara eziyet çektirdi.
Futbolcuların aklı Türkiye Ziraat kupasında olabilir. O zaman kulübün uzmanları ne yapıyor.
Her mağlubiyetten sonra hoca çıkıpta; “Hata benim” derse bu yükün altından nasıl çıkacağız.
Sonuçta Trabzonspor deplasmanda 3-1 kaybetti.
İlk yarı böyle geçti.
İkinci yarı…
İkinci yarıda oynanan futbol ilk yarıda oynanan futbolun aynısı idi.
Değişiklik olmadı.
Umarın gelecek haftalarda bu kadar hata yapmaz.
Kartalın kendini yenilemesi diye çok bilinen ama doğru olmayan bir hikâye var. Aslında bu felsefi bir hikâye olup, tamamen isteklendirme amaçlıdır. Birçok kişi bu hikâyeyi kartallarla ilgili biyolojik bir gerçeklik olarak bilir, inanır ve yayar.
Bu hikâyeye göre;
”Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır.
Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır.
Kartalın yaşı 40′a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir.
Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır.
Dolayısıyla kartal burada iki seçimden birini yapmak zorundadır:
– Ya ölümü seçecektir,
– Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.
Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir.
Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır.
Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar.
En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır.
Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar.
5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.”
Alıntı olan bu yanıltıcı hikâye, belki istemeden de olsa doğayla ilgili gerçeklerden uzaklaşılmasına ve doğru olmayan yanlış bir bilginin yayılmasına neden oldu.
İnsan kendini yenileyebilir mi?
Motivasyon hikâyesinde olduğu gibi bir yenileme mümkün olmasa da, insan kendini ruhen ve zihnen yenileyebilir.
Yenilemelidir!
Alışkanlıklar zor değişir.
Kişinin karakteri, benliği, kişiliği yaşadığı toplumun kültürüyle şekillenir. Hayata gözünü açtığı aile ve toplum bireyi kendi gelenek ve göreneklerine göre yetiştirir.
Bireyin kişiliği altı yaşına kadar ailede oluşur. Okul ve sosyal çevrede de bireyin kişiliği sürekli bir evrim süreci yaşar.
İnsan farkında olmadan gelişim süreci boyunca yaşadığı toplumun kültüründen beslenip bir kültür robotuna dönüşür.
İnsanın yaşadığı toplumda sosyal çevre olarak en güçlü olduğu yıllar 40’lı yaşlardır. 50’li yaşlar ise kişinin en olgun olduğu dönemlerdir.
İnsan özellikle bu yaşlarda kendi özelliklerini fark eder ve yaşamı sorgulamaya başlar. Çevresel etkenler ve kendi iç dünyasında yapmış olduğu hesaplaşmalar kişi de köklü değişimleri de beraberinde getirir.
Bazen kendimize bile itiraf etmekten korksakta her birey mutlu etmek ve mutlu olmak için, içten içe değişmek ister.
İnsanın zihin dünyasının değişime, dönüşüme ve gelişime açık olması gerekir.
Kişi kendini ve yaşadığı toplumu anlamak için ön yargılarından arınmış, korkularını yenmiş, aklı özgür kılmış bir şekilde yaşamı irdeleyip, incelemelidir.
İnsan için yaşam o zaman daha değerli ve anlamlı olur.
Hikâyedeki kartal gibi ya ölümü bekleyeceğiz, ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyip değişeceğiz…
Futbol heyecanı 5 Ağustosta yeniden başlıyor.
Başlayacak olan yeni sezona Futbol Federasyonu hazır; yeni başkan, yeni yönetim kurulu, oluşturulan yeni kurullar ve yeni kurallar.
Hakemler hazır!
Futbol tesisleri hazır; statlar yenilendi, zeminler bakıma alındı, seyircilerin konforu düşünülerek yeni düzenlemeler yapıldı.
Kulüpler hazır; yeni transferler yapıldı veya yapılmaya devam ediliyor. Yeni kadrolar kuruldu. Kombineler satıldı. Kamuoyuna mesajlar verildi. Hedefler belirlendi.
Şampiyonluk…
Seyirci heyecanlı; yeni oyuncular, yeni forma, yeni hedefler ve yeni bir başlangıç.
Spor medyası hazır!
Dostluk mesajları, iyi dilek ve temenniler…
Böylesine güzel ve heyecan verici başlayacak futbol iklimi ne kadar sürer?
Futbol ülkemizde çok seviliyor. Futbolun paydaşları da bunun farkında. Futbol üzerinden mesajlar vermek, gündem belirlemek, geniş kitlelere ulaşmak çok kolay.
Genelde toplumsal ahlak tam manası ile tekâmül etmediğinden, özelde futbol iş ahlakı da gelişemiyor ve akamete uğruyor.
Ülkemizde sportif başarı için her yol mubah görülüyor. Kazanmak ve puan almak için yapılan her şey takdirle karşılanıyor.
Başarı kriteri, kıstası ve ölçütü çok net!
Şampiyonluk…
Güzel futbol, iyi mücadele, forma aşkı, harcanan emek, dökülen alın teri, centilmenlik futbol kültürümüz için fazla bir anlam ifade etmiyor.
Toplumsal denetimin yeterli olmadığı, öz denetimin gelişmediği bir futbol ikliminde; sporcular için hakemi aldatmak, haksız faul veya penaltı almak, meslektaşının haksız kart görmesine sebep olmak, seyirciye şirin ve sempatik gözükmek adına takım arkadaşını veya rakibini zor durumda bırakmak başarı sayılıyor.
Hakemler büyük kulüplerin, seyircilerin ve basının etkisinde kalarak hata yapıyor. Penaltı vermede, faul çalmada, sarı ve kırmızı kart göstermede Video Yardımcı Hakem(VAR) olmasına rağmen kamuoyunu ikna edecek standardı tutturamıyor.
Kulüp başkanları ve yöneticileri kendi kulüpleri lehine yapılan hata ve yanlışlara ses çıkarmaz iken, aleyhlerine yapılan hata ve yanlışlarda ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Hamaset ve popülizm gırla gidiyor. Kendi işlerinde çok başarılı olan yöneticiler, kulüp yönetiminde aynı başarıyı gösteremiyor.
Seyircinin tek derdi kazanmak; hakeme her türlü küfür, hakaret hak, karşı takım rakip değil düşman, kazanmak için her türlü kötülük, fenalık, hile ve desise normal. Sahada işler iyi gitmez ise kendi oyuncularına, yöneticilerine ve başkanlarına da atış serbest.
Dünyada futbol müsabakaları doksan dakikada biter. Ülkemizde ise maçlar bir hafta sürer. Maç bitmiş sonuç belli olmuştur ama televizyonların spor programlarında gergin ve rahatsız edici bir dille tartışma başlar. Yazılı basında tiraj kaygısı ile futbol paydaşlarını tahrik eden bir dil ve üslup tercih edilir. Ailede, iş yerinde ve sosyal cevrede bitmeyen kırıcı, incitici ve sonuçsuz tartışmalar hafta boyunca sürer gider.
Ülkemizde kulüplerimizin birçoğu ciddi borç yükü altında. Süper Lig yayın gelirleri azaldı. Futbolumuzun marka değeri hedeflerin çok uzağında! Her yıl çılgınca transfer yapılıyor. Teknik direktör ve futbolculara çok yüksek maaşlar ödenerek sözleşmeler imzalanıyor. İşler yolunda gitmeyince tazminatları veya alacakları ödenerek sözleşmeleri feshediliyor.
Futbolcu izleme komitelerimiz vasat! Oyuncu pazarlama konusunda yetersiziz.
Spor Toto Süper Lig, Avrupa’nın beş büyük ligine kıyasla topun oyunda kalma süresi en az olan lig konumunda.
Milli Takımımız FIFA Dünya Şampiyonasında yok. UEFA Avrupa Şampiyonasında yok. UEFA Uluslar liginde C grubundayız. Futbolun en büyük organizasyonu olan UEFA Şampiyonlar Ligine direkt katılım hakkımızı kaybettik. Şampiyon takımımız ön eleme maçı yapmak zorunda. UEFA Avrupa Liginde dişe dokunur bir başarı elde edemiyoruz.
Bu şartlar altında yeni futbol sezonu başlıyor.
Hadi hayırlı olsun…
Eşrefi mahlûkat (varlıkların en şereflisi) olan insan doğar, yaşar ve ölür.
İnsan aklı ve fikri ile diğer canlılardan ayrılan en değerli varlıktır.
Bu değerli varlığın sonunda gideceği yer iki metre kare topraktır.
İnsan herkes tarafından bilinen bu hakikate rağmen hayattayken dünyalara sığmaz.
Sahip olma duygusu, kazanma hırsı ve her şeyi mübah görme anlayışıinsanın gözünü kör eder.
Kanun, kural tanımayan aç gözlülükve bencillik duygusu insanın ruhunu esir alır.
Duyarsız bir vicdan ve kararmış bir kalp ile tüm toplumsal değerleri hiçe sayar, başkalarının hakkını, hukukunu görmezden gelir.
Toplumda böyle düşünen insan sayısı her geçen gün artıyor, ilkesizce yaşamak adeta normalleşiyor.
Günümüzde hiçbir karşılık ya da ödül beklemeden başkasına yardım eden insanlar maalesefazalıyor.
Özgecilik ne demek?
Başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgememe durumu.
Başkalarının iyiliğine çalışmayı yaşam ve ahlak ilkesi yapan dünya görüşü.
İnsanlara karşılık beklemeksizin yapılan hizmet, iyilik, yardım.
Kişinin başkalarının çıkarları adına kendi çıkarlarından vazgeçebilme durumu.
Bencillik karşıtı olma hali.
Erdemli bir insanın sahip olması gereken güzel hasletler.
Toplumda karşımıza bu değerleri içselleştirip davranışa dönüştürmüş bir birey çıktığında şaşırıyoruz.
Halbuki;
Ülke insanı olarak doğal afetlerde ve sosyal olaylarda yardımlaşmayı dayanışmayı, paylaşmayı severiz.
Dini bayramlarda yardımseverlik, cömertlik, iyilik yapma noktasındaki duygularımız hep zirvededir.
Nerede bir öksüz, yetim çocuk görsek başını okşar sevgimizi gösteririz.
Bu bağlamdaki içten samimi karşılık beklemeden yapılan iyiliklerin adıdır özgecilik.
Özgeciliğin özünde, iyilik yapma, yardımseverlik, özveri, cömertlik, duygudaşlık, merhamet, gönüllülük ve paylaşma vardır.
Özgeci Davranış: İnsanlara iyilik yapmış olmanın verdiği doyum dışında, hiçbir karşılık ya da ödül beklentisi olmaksızın bir başkasına yardım etmek için gönüllü olma halidir.
Sosyal hayat bizlereinsanlara ihtiyacı olan şeyleri vermemiz gerektiğini öğretir.
Yapılan çalışmalarda özgecilik davranışı ile beğenme hissi arasında da ilişki olduğu ortaya çıkıyor. Yani beğendiğimiz kişilere daha çok yardım ederiz.
Bireyin herhangi bir çıkar gözetmeden, hatta bazen de bir bedel ödeyerek diğer bireylerin veya toplumun iyiliği uğruna fedakârlıkta bulunmayı prensip edinen tutum ve davranışların gelişipyayılmasıumuduyla…