DOLAR 32,4010 0.09%
EURO 34,8308 0%
ALTIN 2.395,56-0,04
BITCOIN 19333714.08804%
Trabzon
14°

HAFİF YAĞMUR

13:06

ÖĞLEYE KALAN SÜRE

BALASAGUN

BALASAGUN

24 Nisan 2024 Çarşamba

DAHA İYİ BİR GELECEK İÇİN

DAHA İYİ BİR GELECEK İÇİN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dünya barışı, insanlık için en büyük hedeflerden biri olması gerekirken dünyanın dört bir yanında kan ateş ve gözyaşı hüküm sürmeye devam ediyor .

Dünya barışı aslında sanıldığı kadarda zor birşey değil ancak, bu hedefe ulaşmak kolay değildir ve birçok zorlukla karşılaşırız. Bu makalede, dünya barışının önemi, engelleri ve nasıl daha iyi bir geleceğe doğru ilerleyebileceğimiz konularını ele almaya çalıştık

Dünya Barışının Önemi

Dünya barışı, sadece uluslararası ilişkilerde değil, aynı zamanda bireyler arasında da önemlidir. Savaşlar, çatışmalar ve terör saldırıları, insanların yaşamlarını mahveder ve toplumları parçalar. Barış, insan haklarına saygı göstermek, işbirliği yapmak ve çatışmaları çözmek için gereklidir.

Engeller ve Zorluklar

Dünya barışını engelleyen birçok faktör vardır. Bunlar arasında:

  • İdeolojik Farklılıklar: Farklı kültürler, inançlar ve ideolojiler arasındaki anlayışsızlık ve önyargılar.
  • Ekonomik Çıkarlar: Savaş endüstrisi ve silah ticareti, barışın önündeki büyük bir engeldir.
  • Politik İstikrarsızlık: Siyasi liderlerin kendi çıkarları için çatışmaları körüklemesi.
  • Toplumsal Eşitsizlik: Yoksulluk, eğitimsizlik ve sağlık hizmetlerine erişim eksikliği, barışın sağlanmasını zorlaştırır.

Daha İyi Bir Gelecek İçin Adımlar

Dünya barışını sağlamak için şunları yapabiliriz:

  • Diplomasi ve İşbirliği: Uluslararası düzeyde diyalog ve işbirliği yoluyla sorunları çözmeye çalışmak.
  • Eğitim ve Farkındalık: İnsanları barışın önemi konusunda bilinçlendirmek ve eğitmek.
  • Sürdürülebilir Kalkınma: Toplumsal eşitsizlikleri azaltmak ve kaynakları adil bir şekilde paylaşmak.

Dünya barışı için hepimizin sorumluluk taşıdığını unutmayalım. Birlikte çalışarak daha iyi bir dünya inşa edebiliriz

Devamını Oku

ÖZLÜYORUM

ÖZLÜYORUM
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Çocuğun ilk güven kaynağı baba,

çocuğunu sevmek ve koruma göreviyle yükümlüdür. Bir çocuğun mutlu edilebilmesi bütün hayatının yol haritası olabilmektedir. Bu nedenle baba figürünün her çocuğun hayatında yeri çok büyüktür.

 Bir gün Babama karşılık lı kahve içerken her zaman hal ve duruşunu örnek aldığım Babama ” Baba,bana vereceğin hiç nasihat yok mu? diye sormuştum 

Babam gözlerini uzaklara dikerken kahvesinden bir yudum aldı 
*Dostun da olsa kimseye güvenme! dedi
*En iyi dost da düşman da kişinin kendisidir bunu sakın unutma! dedi
*En kısa yol her zaman doğru yol olmayabilir. en iyi yol bildiğin yoldur dedi
*Az kazan ki bereketli olsun ve üç kağıda(borsa-faiz-döviz) umut bağlama!
*işine  erken git fakat geç çık!

*Babakonaklı Erdem Yolcu’nun oğlu olduğunu da hiç unutma ,dedi 

Babamdan aldığım bu altın öğütler hayatım boyunca düsturum oldu 

Günümüzde Yapılan çalışmalarda çocuğun gelişiminde babanın yerinin önemli olduğu ifade edilirken, çocukların gelişiminin desteklenmesinde, çocukların ileriki yaşantılarında olumlu etkiler oluşturmasında, babanın kendi babasıyla kurduğu ve büyük babaların torunlarıyla kurduğu iletişimin de etkili olduğu unutulmamalıdır

Bu konuda Peygamber Efendimizin de pek çok hadisi ve Kur’an da Ayetler bulunmaktadır. Peygamber Efendimizin sözlerine göre ana-baba hakkının ödenemeyeceği ve duasını almanın ne kadar önemli olduğu görülmektedir.

Baba ile İlgili Hadisler ise şunlardır

Baba ile ilgili Peygamber Efendimizin hadisleri arasında;

Hiçbir çocuk tam olarak baba hakkını ödeyemez,

Sadece ana-baba birinin kölesi olur da onu kurtarırsa belki şeklinde uyarıda bulunmuştur.

Allah’ın sevdiği amel sorulduğunda Hz. Muhammed, Ana- Babaya iyilik etmek olduğunu söylemiştir.

Peygamber efendimize sorulan, Ya Resulullah, İyi davranmayı hak eden kimdir? Sorusuna cevap olarak Anne olduğunu söylemiştir. Daha sonra kim? Deyince de Baba dediği rivayet edilmektedir.

Son kelimelerimide BABAM’A söylemek istiyorum

Ben aslında bıraktığın gibiyim Baba  halen kendimle kavgalı,Buralarda bıraktığın gibi Baba bildiğin gibi de olmayan çok insan var hani çevremde tamamen bize sırtını dönen yetmezmiş gibi arkamızdan bıçaklayan ama artık önemsememeyi öğrendim, gülüyorum

SENİ ÖZLÜYORUM BABA VE YOKLUĞUNA BİR AN BİLE ALIŞAMADIM

 

Devamını Oku

BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM

BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bugün benim doğum günüm.

Hayatımı düşünüyorum. Geçmişi; yaşadığım günleri; zorlukları, başarılarımı, içimde uhde kalanları, hatalarımı, sevaplarımı… Yaşamım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçerken geleceğe daha umutlu, daha güvenli girebilmek için hayatımın muhasebesini yapıyorum.

Ne çok kalem var bu muhasebede… Yaşam ne çok şey sunuyor bize. Bir ömrün, ölüm hariç sunduğu deneyimlerin sınırı var mıdır?

Ömür dediğin iki nehir… Biri zorluklar, mücadele; diğeri güzellikler, sevinçler; iyi ki yaşadık denilen anlar, umutlar, heyecanlar; yorucu zamanlar…

Evet, yaşam da tıpkı zaman gibi… Gece ve gündüz; karanlık ve aydınlık…

Evet, bugün benim doğum günüm.

Daha birkaç gün önce fotoğraf albümlerini karıştırırken, hayatıma giren dostlarımın, arkadaşlarımın, aile bireylerimin ve ufak kırgınlıklar yaşadığım kişilerin resimlerine baktım.

Yaşamımda, diğer insanların ne kadar önemli olduğunu bugün bir kere daha düşünüyorum. Rahmetli anne, baba ve ilkokul öğretmenim; abilerim,can arkadaşım, yoldaşım sevgili eşim; biricik kardeşim;evlatlarım , okul arkadaşlarım, meslektaşlarım, mesai arkadaşlarım, asker arkadaşlarım…  Hepsiyle beraber ne güzel günler geçirmişim.

Geleceğin güzel günler getirmesini dilerken, geçmişin özlemiyle kırgınlıklarımı unutuyorum. İyi ki varsınız diyorum; iyi ki varsınız ve yolumuz kesişti.

Eski doğum günlerimi düşünüyorum. Üflenen mumları, iyi dilekleri, hediyeleri… Geleceği umut ediyorum. Birlikteliklerimizi, yaşayacağımız mutlu günlerin hayalini kuruyorum. Gelecek yeni hediyeleri Umudun bu gücü heyecanlandırıyor beni.

Yaşamın sihri, umut. Bugün, bu doğum gününde, muhasebe yaptığım şuanda dudaklarımdan kayıveren sihirli sözcük… Belki de en büyük gücümüz. Gelecek güzel günlerin ilk habercisi.

Umut, biraz da diğer insanları kapsamalı. Güzel günler, sevilenlerle paylaşılmalı. Hayaller, ortaklaştırılarak kurulmalı. İnsan, ayrıca başka insanların gözünden de kendine bakabilmeli. Yaşam denilen gökkuşağına gönlünü açarken, yaşama kendi rengini de katabilmeli. Hem birey olmalı hem de toplumun bir üyesi.

Umutluyum. Geçmişte yaşanılan güzelliklerin gücüne inanıyorum. Yaşanılacak anıların umut getireceğini biliyorum.

Bugün benim doğum günüm sevgili Dostlar,

 

Emek verdiğim geçmişi, umut ederek geleceği düşünüyorum…

Devamını Oku

Yaşadığınız Şehirlerin Eski İsimlerini Biliyormusun ?

Yaşadığınız Şehirlerin Eski İsimlerini Biliyormusun ?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Evet belki uzun bir yazı ama bilgiye değer..
Türkiye’deki şehirlerin eski isimlerini biliyor muydunuz?

Prof. Dr. Musa Şaşmaz’ın “Türkiye’nin İdari Taksimatı” adlı 15 ciltlik araştırması Türkiye’nin vilayet, kaza, nahiye veya köylerinin tarihte uğradığı değişimi ortaya koyuyor.

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, TBMM Arşivi, İçişleri Bakanlığı Arşivi, Osmanlı Arşivi, Resmi Gazete Arşivi, Milli Kütüphane kaynakları ve İngiliz arşivlerinden yararlanan çalışmada şehirlerin eski isimleri de yer alıyor. Bu iller arasında bir tanesinin ise isminin nereden geldiği belli değildir.

Türkiye’de 81 il vardır ve bunların eski isimleri oldukça şaşırtıcıdır. Ama adı bilinmeyen tek ilimizi duyunca daha da çok şaşıracaksınız.

İşte yaşadığınız şehrin eski isimleri ve isminin tarihi:

ADANA: Adana’yı kimlerin nasıl kurdukları konusunda elde kesin bilgiler yoktur. Ancak, Bizans’ lı Etien’ in ilettiği bir söylenceye göre, Uranus’ un oğulları Adanos ve Saros, Tarsus’ la savaşarak burayı ele geçirmişler. Bunlardan Adanos kente ( Adana ) Saros’ta ırmağa (Seyhan) adını vermiş.

ADIYAMAN: Adıyaman ilk zamanlarda, Piran Köyü’nün yerine kuruluydu ve Perre adını taşıyordu. Daha sonra Emeviler, buraya bir kale yaptırdı. Kent de Mansur’un Kalesi anlamına gelen ”Hısn Mansur” adıyla anılmaya başlandı. Kent, 1. Selim zamanında alınınca Türkler, buraya Adıyaman demeye başladılar.

AFYONKARAHİSAR: Afyon türkülerinde sık sık “Hisar” sözcüğü geçer. “Hisarın bedenleri çevirin gidenleri” Bu hisar sözcüğünün Afyon türkülerinde sık sık yinelenmesi nedensiz değildir. Eski adı Akroenos olan şehri Selçuklular uzun süren bir kuşatmadan sonra ele geçirdiler. “Hisar” kuşatma anlamına gelir. Acılarla elde edilen yere “Karahisar” dediler ve orada, kara taşlardan bir kale kurdular. Onaltıncı yüzyılda bölgede afyon yetiştirilmeye başlayınca, Karahisar’ın başına bir de Afyon eklendi ve şehir “Afyonkarahisar” adını aldı.

AĞRI: İsmi sınırları içindeki “Ararat” dağından alır. Çok eski çağlarda yeryüzü korkunç bir su baskınınına uğradı.(Nuh Tufanı) Nuh peygamber bütün canılardan bir çifti alarak bir gemiye bindirdi. Gemi Cudi (İslam kaynaklarına göre) (Hristiyan kaynaklarına göre de Ararat – Ağrı) dağına kondu. Ararat, önce aran sonra da Ağrı adını aldı.

AKSARAY: Selçuklu Sultanı İzzettin Kılıçarslan, şehirde cami, medrese, kümbetler ve büyük ve beyaz bir saray yaptırdı. Şelir “Aksaray” adını işte bu beyaz saraydan aldı.

AMASYA: Amasya şehrini tarihçi Strabon’a göre Amazon karalı Amasis kurdu ve ona Amasis kenti anlamına gelen “Amasesia” ismini verdi.

ANKARA: İslam kaynaklarında Ankara’nın adı Enguru olarak geçer. Kimilerine göre Ankara sözü Farsça “Üzüm” anlamına gelen Engür’den, ya da Yunanca’da Koruk anlamına gelen”Aguirada’dan türemiştir. Bazılarına Hint-Avrupa dillerindeki “Eğmek” anlamına gelen Ank ya da Sankskritçe de; “Kıvrıntı”, anlamına gelen ankaba’dan veya Latince’den çengel anlamına gelen uncus’dan türediği ileri sürülmektedir. Frig dilinde Ank “engebeli, karışık arazi anlamına gelir.” Şehrin diğer isimleri; Ankyra, Ankura, Ankuria, Angur, Engürlü, Engürüye, Angare, Angera, Ancora, Ancora ve son olarak Ankara şeklini almıştır.

ANTALYA: MÖ ll.ci yüzyılda Bergama karalı Attalos ll tarafından kuruldu. Şehir önceleri ismini kurucusundan aldı ve Attaleia adıyla anıldı. Daha sonra bu isim Adalia, Antalia ve en son Antalya şekline dönüştü.

ARDAHAN: Ardahan’ın isim babası ise Gürcülerdir. Ardahan adı Gürcüce Ardana’dan gelmektedir.

ARTVİN: Kıldiyet Dağı’nın dik yamaçları üzerine İskitler tarafından kuruldu. Yaygın bir inanışa göre Artvin adı, kenti kuran İskit hükümdarının adından gelir. Sözcük, önceleri Artvani, sonrada Artvini biçiminde söylenmiş, zamanla Artvin’e dönüşmüştür.

AYDIN: İlk olarak Argoslar tarafından kuruldu. Anadolu beylerinden Aydınoğlu Mehmet bey’den aldı. Aydın, Mehmet beyin babasının ismidir.

BALIKESİR: Şehrin adının eski hisar anlamına gelen Paleokastio’dan türediği sanılmaktadır. Halk arasında dolaşan bir söylentiye göre de balı çok anlamına gelir. Çünkü Kesir Arapça’da çok anlamına gelmektedir

BARTIN: “Parthenia”dan Bartın’a dönüşen adın kaynağı “Parthenios”dur. Bartın ırmağının antik çağdaki adı olan Parthenios; Yunan mitolojisinde, Okenaus’un çocuklarından birisi ve “Sular Tanrısı”dır. “Sular ilahı veya Muhteşem akan su” anlamlarına gelir. Bir başka anlamı da “Genç Bakire veya Genç Kızlar için koro türküleri”… “Genç Bakire” ise, tanrıça Athena’nın bir sıfatı.

BATMAN: Batman ismi Orta Çağdan beri kullanılan gelmiş ve Batman Çayı ile bütünleşen bir isim olarak karşımıza çıkmıştır.

BAYBURT: Eldeki kaynaklara göre kasabanın ortaçağdaki adı “Paypert” ya da “Pepert” idi. Bayburt adı buradan gelmektedir.

BİLECİK: Bizanslılar döneminde burada Bilekoma adlı bir kale vardı. Osman bey burayı alınca bu adı Bilecik olarak adını verdi.

BİNGÖL: Buradaki bir çok göllerden dolayı bu isim kendisine verildi.

BİTLİS: Kimi tarihçilere göre, “Bageş” ya da “Pagiş” sözcüklerinden türemiştir. Kimilerine göre de Büyük İskender’in komutanı “Lis” ya da “Badlis” burada bir kale kurmuş. Bitlis sözcüğü bu komutanın isminden kaynaklanıyormuş.

BOLU: Önceleri Bithynion Romalılar döneminde ise Claudiopolis adı verildi. Türkler burayı alınca Claudiopolis sözcüğünü kısaltıp sadece polis dediler. Daha sonra bu da halk dilinde değişerek Bolu oldu

BURDUR: Eski adı Askaniya’dır. İsmini yanında kurulmuş olduğu Burdur gölünden alır.

BURSA: Eski çağlardaki Bitinya bölgesinin başkentidir. Buraya kurucusu Bitinya kralı Prusias’ın adı verildi. (MÖ:ll.yüzyıl)

ÇANAKKALE: Marmara ve Ege denizlerini birleştiren Boğaz’daki şehir ve kasabaların en büyüğü ve il merkezidir. Boğazın doğu kıyısında ve en dar yerinde kurulmuştur. Burada denizini şekli tıpkı bir çanağı andırır. Bugünkü ismini buradan alır.

ÇANKIRI: İlkçağda “Gangra” kalesinin eteğinde kuruldu. İsmini Gangra kalesinden alan Çankırı’ya yakın zamana kadar Çangırı ve Çenğiri deniliyordu.

ÇORUM: Rivayete göre Çoğurum kelimesinden türetilmiştir. Bu da bölgede zamanında Rumların çoğunluğu oluşturmasından kaynaklanmaktadır.

DENİZLİ: Deniz-ili kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. İl eski Türkçe’de ülke, memleket anlamına gelir. Yani deniz memleketi denilir.Bir diğer rivayete göre de kelimenin aslı domuz-ili’dir. Bu da bölgede domuz çokluğundan kaynaklanmaktadır.

DİYARBAKIR: Bakır ülkesi anlamına gelmektedir. Bu ismin kaynağı Diyar-ı Bekir’dir. Bekir’in memleketi anlamına gelir. Bunun nedeni de Bekir b. Va’il adlı Arap göçebe boyunun buraya yrleşmiş olmasından kaynaklanır. Diyarbakır’ın eski adı Amid veya Amed’dir. Gelen veya bizim anlamına gelir. Dede Korkut kitabında Amid’e Hamid de denilmiştir.

DÜZCE: Adının nereden geldiği konusunda her hangi bir kayda rastlanmamıştır.

EDİRNE: Romalılar döneminde imparator Hadrianus tarafından kurulduğu için şehir “Hadrianopolis” dını alır. Hadrianus’un şehri anlamına gelen bu sözcük, sonradan değşimlere uğrayarak Edirne halini aldı.

ELAZIĞ: 1834 yılında Mezra denilen yerde kuruldu.1862 yılında buraya o sıradaki padişah Abdülaziz’in onuruna “Mamuretülaziz” adı verildi. Bu ismi uzun bulan halk onu Elaziz olarak kısalttı. 1937 yılında Elazığ’a çevrildi.

ERZİNCAN: Erzincan ovasından adını alır. Ezirgan diye halk tarafından söylenir. Buranın eski adı Eriza’dır.

ERZURUM: Ardı Rum kelimesinden gelir. Yani Rum toprağı demektir. Diğer bir rivayete göre de Selçuklular buraya Erzen-Rum demişlerdir. Erzen darı demektir. Şehir o zamanlar bir tahıl ambarı olarak kullanılmıştır.

ESKİŞEHİR: Eski adı Doylaion’dur. 1080 yılında Türkler burayı ele geçirdi. 1175 yılında burasını Bizans geri aldı. Kılıçarslan bu şehri daha sonra geri alınca, ona “Bizim eski Şehrimiz” anlamına gelen Eski Şehir adını verdi.

GAZİANTEP: Şehrin eski adı Ayıntab’dır. Kelime anlamı, pınarın gözü demektir. Halk bunu Antep olarak değiştirmiştir. Halk Kurtuluş savaşında Fransızlara karşı başarılı bir savaş verince 6 Şubat 1921’de çıkartılan bir yasayla Gazi ünvanı verildi.

GİRESUN: Şehrin nerede kurulduğu ve kimler tarafından iskan edildiği konusu tartışmalıdır. Bu tereddüt M.Ö. 350 yıllarına ait kaynaklarda da yer almaktadır. Coğrafyacı Strabon, Farnakia dediği şehrin; bugünkü Giresun kentinin olduğu yerde kurulduğu üzerinde durmuştur. Romalı idareci Arrien Farnakia’nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinoplular tarafından kurulduğunu yazmıştır.

GÜMÜŞHANE: Burada daha önceleri gümüş madenleri olduğundan, bu şehre Gümüşhane denilmiştir.

HAKKARİ: Hakkâri kelimesi Kürtçe’ den dilimize geçmiştir. Bu rivâyete göre kelimenin özü “Kar-in” olup “Her” önekini almıştır. Kürtçe’ de “Kar-in”, “-ebilmek” manasına gelip, insanın güç yetirebilme durumunu anlatır. Dolayısıyla “Hakkâri” kelimesi “hep güçlü, hep edebilen” anlamı vardır.

HATAY: Avrupalılar Çin’in kuzeyine “Hıtay” derlerdi (Rusçada “Kitay”). “Hıtaylar” ismini taşıyan yarı göçebe Türk kabileleri 10. yüzyılda Mançurya’yı ve Çin’in kuzeyini işgal etmişler ve burasının ismi “Hıtay” kalmıştı.Atatürk “Hıtaylar”ın Anadolu’ya da gelmiş olduklarına inanıyordu. “40 asırlık Türk yurdu” saydığı Antakya’ya Hatay ismini bu yüzden vermişti.

IĞDIR: Iğdır”ın adı; 24 Oğuz boyundan 21’ncisi sayılan İç-Oğuzlar-Üç-Ok kolunun ve Oğuz Han”ın altı oğlundan biri olan Cengiz Alp”in en büyük oğlu olan “Iğdır Beğ” den gelmektedir. Bu boyun ilk başbuğu Iğdır Beğ”dir. Iğdır”ın kelime olarak manası “iyi, büyük, yiğit başkan, ünlü ve sahip” gibi anlamlara, Yazıcıoğlu ve Resid-Üd-Din”e göre ise “iyi, ulu, bahadır” manalarına gelmektedir.

ISPARTA: Büyük İskender Kral olduktan sonra (M.Ö. 356 – 323) Anadolu’nun Batısı Yunan egemenliği altına geçti. İskender öldükten sonra bile, daha 36 yıl bu bölge Atina’ya bağımlı kaldı.Bu yıllarda Mora yarımadasında yaşamakta olan Ispartalılarla, Atina Yunanlıları, Anadolu’nun Batısına göç etmeye başladılar. Mora Yarımadası Ispartalılarından büyükçe bir topluluk geldi; Isparta Kenti’ne yerleşti. Kente de kendi ülkelerinin Isparta adını verdiler.

İSTANBUL: MÖ. 658 yılında Megara kralı Byzas tarafından kurulduğundan bu şehre kurucusundan dolayı Bizantion adı verilmiştir. Roma imparatoro Marcus Avrelius döneminde imparatorun manevi babasının adıyla “Antion” olarak anıldı. Bizans İmparatoru Konstantin bu şehri yeniden kurunca buraya kendi adını verdi. Şehre “Konstantin veya Konstanpolis” adı verildi. Araplar “Kostantiniye, Romalılar Konstantinopolis” demişlerdir. Daha sonra bu ismin kısaltılmış şekli olan “Stin-polis” deyimi kullanıldı. İşte İstanbul bu “Stin-Polis” şehrinden türetildi. Türkler burayı alınca Müslüman şehir anlamında “İslambol” adını verdiler. Fakat daha sonra İstanbul olarak değiştirildi.

İZMİR: Şehrin asıl adı “Smyrna”dır. İzmir kelimesi smyrna’nın halk arasındaki kullanış şeklidir. Homeros destanlarında bu kent ismini Kıbrıs Kralı Kinyras’ın kızı Smyra’dan alır ve tanrıça Artemis İzmirli’dir. Kimi kaynaklara göre de, İzmir şehrini ilk kuran Hititler değil, Amazonlar’dır. (Hititler de buraya Navlühun adını vermişlerdir.

KAHRAMANMARAŞ: Maraş Hitit devrinde meşhur kumandan “Maraj” tarafından kurulmuştur. Asurluların “Markasi” ve Romalıların “Germanikya” dedikleri bu şehre İslâm orduları fethedince “Mer’aş” veya “Reaşe”, Türkler fethettikten sonra da “Maraş” denildi. “Mer’aş” “titreyen yer” demektir. Nil Vâdisi, Lût Gölü, Amik Ovası, Maraş arası zelzele bölgesidir. Bu sebeple Mer’aş denildiği söylenir.

KARABÜK: Karabük bir Cumhuriyet şehridir. Safranbolu ilçesinin bir köyü olan Öğlebeli’nin 13 hanelik mahallesi olan Karabük, 1935 yılında Ankara-Zonguldak demiryolunun açılmasıyla bugünkü istasyonun olduğu yere bir ad verilmesi gerektiğinde 13 hanelik Karabük mahallesi istasyonu adı verilmiştir.

KARAMAN: İlk ismi Laranda’dır. Selçuklu ve Osmanlılarda ki ismi Larende idi. Karamanoğullarının başkenti olduğundan buraya daha sonra Karaman adı verildi.

KARS: MÖ: 130-127 yılında buraya yerleşen Karsak oymağından dolayı şehre kars adı verilmiştir. Kars kelimesinin anlamı ise deve ya da koyun yününden yapılan elbise veya şal kuşağı anlamına gelir.

KASTAMONU: Şehrin eski adı “Tumana”dır. Buraya daha sonra Gas-Gas isimli bir kavim yerleşti. İşte Kastamonu Gas ve Tuman’ın birleşmesinden meydana gelmiştir.

KAYSERİ: Romalılar Mazaka adlı şehri alınca buraya Kaysarea adını verdiler. Yani İmparator şehri anlamına gelir. Daha sonra Kayseri olarak halk arasında yayıldı

KIRŞEHİR: Kır ve Şehir kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur.

KİLİS: Kilis adı Yukarı Mezopotamya da Pellada Cyrrhus denen bir kent ile aynı adı taşıdığı ve Osmanlı kaynaklarında Kilis kalesi olarak geçtiği görülmektedir. Bu sözcüğün okunuşu “Kiris” olup “Kilis” sözcüğüne fonetiği bakımından büyük benzerlik göstermektedir. Grant Dictionier’de Cyrrhus’u “Kiris” anlamı da “Efendi” olarak yazmaktadır. Büyük olasılıkla 8. yy. da bölgeye gelen Türkmenler tarafından Kiris, Kilis diye söylenmiş ve bugünkü yeri Kilis olarak isimlendirilmiştir.

KIRIKKALE: Kırıkköyü ile kentin merkezinde bulunan Kaletepe’nin kısaltılarak birleştirilmesinden ortaya çıktığı söylenir. Bu ismin halk tarafından yakıştırıldığı kanaati yaygın olmakla beraber bölgenin ismi Osmanlı arşiv belgelerinde “Kırıkkal” şeklinde geçmektedir. Akıncıların hücum ettiğini duyan bizans kale komutanı, bütün barut dolu fıçıları mağlubiyete düştüklerinde havaya uçurulmasını emreder, nitekim düşündüğü gibide olur ve fıçılarla birlikte herşey yerle bir olur.şehrin ismi Şehitlerin kahramanlıklarını ve kimliklerini ifade etmektedir.

KIRKLARELİ: Kırklareli ismi, toprakları bünyemize katan 40 savaşçıdan gelir, diğer adları deliler veya akıncılar olarak bilinen bu savaşçılar kaleyi ele geçirirler fakat, buradan kurtulamayacağını önceden bilen bizanslıların toplu intaharı ile onlarda bu topraklarda hayatını kaybeder.

KOCAELİ: Orhan gazi döneminde bu bölgeyi feth eden Akçakoca isimli komutandan dolayı buraya Kocaeli denildi.

KONYA: İsa’dan önce 47-50 ve 53 yıllarında Hıristiyan azizlerinden St. Paul burayı ziyaret etti ve şehir önemli bir dinsel merkez olarak gelişti. Bu nedenle Hıristiyanlar ona, “İsa’nın tasviri” anlamına gelen “ikonyum” adını verdiler. Abbasiler burayı alınca “Kuniye’ye” çevirdiler. Türkler bu ismi Konya olarak değiştirdi.

KÜTAHYA: Frigler buraya “Katyasiyum veya Katiation” adını vermişlerdir. Daha sonra yöre halkı buraya Kütahya demiştir.

MALATYA: Hititler döneminde buranın adı “Meliddu”dur. Halk tarafından Malatya olarak değiş

MANİSA: Yunanca Magnesya’dan gelmiştir. Türkler burayı alınca Manisa olarak şehrin ismini değiştirdiler.

MARDİN: Mardin adı Süryanice’de Marde’den geldiği rivayet edilir. Romalılar “Maride” Araplar ise “Mardin” adını vermişlerdir. Diğer bir rivayet göre ise Kürtçedeki Mer-din yani erkek, yiğit –görmek kelimesinden geldiği söylenmiştir.

MERSİN: Mersin’e Mersin denilmesinin sebebi şimdiki Mersin Şehrinin yakınlarında eskiden MERSİNLİ adında bir aşiret varmış. Bu aşiret Türkistan’dan gelen aşiretlerdenmiş. MERSİN adı ile Anadolu’da daha yedi, sekiz tane köy vardır ki, MERSİN adı bu Mersin adındaki Türk Oymağının adına göre konmuştur.

MUĞLA: Eski adı “Mobolla”‘dır. Türkler buraya daha sonra Muğla demişlerdir.

MUŞ: Bir rivayete göre süryanice’deki suyu bol anlamına glene Muşa’dan diğer bir rivayete göre ise Şehrin kurucusu “Muşet’den gelmiştir

NEVŞEHİR: Onsekizinci yüzyıla kadar şehir bir köydü ve adı “Muşkara” idi. Daha sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa köyünü geliştirdi ve yeni şehir anlamında Nevşehir adını verdi.

NİĞDE: İlkçağda bölgede Nagdoslular adlı bir kavim yaşadığından bu şehre isimlerini vermişler. Arap kaynakları şehre “Nekide veya Nikde” demişlerdir. Halk ise şehre Niğde adını vermiştir.

ORDU: Eski adı “Kotyora”dır. Halk tarafından bu isim değişikliğe uğramıştır.

OSMANİYE: Osmaniye’nin adı farklı bir kaynaktan Arapça Otman’dan gelmektedir.

RİZE: Kafkas kökenli bir kelime olduğu sanılmaktadır.

SAKARYA: Adını sınırları içinden geçen Sakarya nehrinden alır.

SAMSUN: Eski adı “Amisos”dur. Samsun ismi bu kelimenin halk arasından değiştirilmesidir.

SİİRT: Siirt adının Keldani aslından geldiği ve şehir anlamına geldiği söylenir. Diğer bir ravayete göre ise Sert kelimesinin bozulmuş şeklidir.

SİNOP: Sinop ismi Sinope isimli bir Yunan Tanrıçasından doğru gelmektedir. Şehrin önceki ismide Sinope dir.

SİVAS: Bu gün kullanılan Sivas isminin kaynağı hakkında ise farklı görüşler bulunmaktadır. Bunların içinden ‘Sebaste’ Sebasteia eski yunancada (Augustus Şehri) ismi, Pontus kralı Polemon’un hanımı Pitodoris tarafından verilmiştir. Romalılar, Pont Krallığını egemenlikleri altına aldıkları zaman şehrin yönetimini Pont Krallığı’nda bırakmışlardı. Pont Kralının hanımı ise, Roma Kralı Augustus’un sevgisini kazanmak ve ona bir şükran ve sadakat ifadesi olmak üzere Yunanca’da Ogüst şehri anlamına gelen “Sebaste” adını verdiği sanılmaktadır.

ŞANLIURFA: Eski adı “Orhoe veya Orhai”dir. Dah sonra Araplar tarafından “R”ya çevrilmiştir. Bir diğer rivayete göre ise Kürtçeden gelmekte olup R yani güneş demektir. Şehir Babil hükümdarı Ramis-Nemrut tarafından kuruldu.

ŞIRNAK: Şırnak, Nuh’un Gemisi kalıntılarının olduğu öne sürülen Cudi Dağı’nın Kuzeyinde Şehr-i Nuh adıyla kurulmuş, önceleri Şerneh, daha sonraki yıllarda ise Şırnak adını almıştır.

TEKİRDAĞ: Adını, kıyı boyunca uzanan Tekirdağlarından almıştır.

TOKAT: Eski adı “Komana Pontika”idi. Tokat adının Pontika adının halk arasından değişmiş şeklidir.

TRABZON: “Trapezus” sözcüğünden gelir. Anlamı dörtköşe’dir.

TUNCELİ: Burada bazı maden yataklarının bulunmasından dolayı şehre Tunceli adı verilmiştir. Yani tunçülkesi demektir. (Editörün notu: Tunceli’nin eski ismi Dersim’dir.)

UŞAK: Çocuk veya genç adının halk dilinden söylenişidir. Bazı rivayetlere göre ise uşak (ayınla söylenişi) kelimesinin aşık kelimesinden geldiği söylenmiştir.

VAN: Van’ı Asur kraliçesi Semiramis kurdu. Bundan dolayı şehre “Şahmirankent” adı verildi. Daha sonra Persler döneminde buraya Van adında bir vali geldi ve şehri bayındır hale getirdiğinden şehre onun adı verildi.

YALOVA: Yalova’nın adının nereden geldiğine dair çeşitli iddialar ortaya atılsa da en çok kabul göreni Osmanlı döneminde Çiftlikköy ilçesinden başlayıp Termal ve Çınarcık ilçelerini içine alan bölgeye verilen “Yalakabad” adından geldiği. Yalakabad’ın ardından buranın Yali Ovası olarak anıldığı, cumhuriyetin ilanından vefatına kadar sık sık Yalova’ya gelen Ulu Önder Atatürk’ün burada yazdığı mektupları tarih attıktan sonra Yali Ovası yazıp imzaladığı belgelenmiş. Türkçe’ye Rumca’dan Yalı olarak geçen yali ve ova kelimelerinin birleşerek Yalova olarak kaldığı sanılıyor.Yalova’da “Katırlı” beldesinin adı Esenköy, geçmişte hapishane bulunduğundan yıllarca “Zindan” olarak anılan Teşvikiye beldesine bağlı mahallenin ismi ise Yukarı Teşvikiye olarak değiştirildi.

YOZGAT: Yozgat isminin kaynağına ilişkin değişik söylentiler vardır. yozgat sürü veya otlak kent anlamına gelir. bozok yaylası eskiden beri hayvancılığın gelişmesinde önemli yer tutmuştur.Yozkent, sürüleri bol olan şehir anlamına gelmektedir. daha sonra bu ismin yozgat olarak değişikliğe uğradığı ileri sürülmektedir.

ZONGULDAK: Kent merkezinin Üzülmez Deresi’nin ağız kısmında yer alması ve derenin ilk çağda “Sandra” adıyla anılması, burada kurulan yerleşmenin de “Sandaraca” adını taşıması nedeniyle, zamanla bu adın Zonguldak’a dönüştüğünü savlamaktadır.

Kaynak: “Türkiye’nin İdari Taksimatı”

Devamını Oku

Dostuma ve Dostluğuna

Dostuma ve Dostluğuna
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Çölde yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır.Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri ötekine bir tokat atar. Tokadıyiyenin canı çok yanar ama tek kelime etmez ve kum üzerine şu sözleri yazar‘BUGÜN EN IYI ARKADASIM BANA BIR TOKAT ATTI.’Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler.Tokadı yiyen yıkanırken bir batağa saplanır, boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Boğulmak üzere olan arkadaş tam kurtulduktan sonra bir kaya parçası üzerine şu sözleri kazır:‘BUGÜN EN IYI ARKADASIM BENIM HAYATIMI KURTARDI.’
Tokadı vuran ve sonra arkadaşının hayatını kurtaran kişi ona şöyle der; senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazın ama şimdi kayaya kazıyorsun.NEDEN?Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir:’Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize İYİ bir şeyyaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgar yok etmesin.’‘INCINMELERINIZI KUMA, GÖRDÜGÜNÜZ IYLIKLERI KAYALARA KAZIMAYI ÖGRENIN.’Denilir ki özel birini bulmak bir dakikanızı alır,onu değerlendirmeniz bir saat içinde olur,onu sevmek için bir gün yeter ama sonra onu unutabilmek için bir ömrün geçmesi gerekir.
Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

error: Content is protected !!