DOLAR 32,9949 -0.11%
EURO 35,8195 -0.26%
ALTIN 2.528,010,83
BITCOIN 22473171.29397%
Trabzon
25°

ORTA ŞİDDETLİ YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

12 Temmuz 2024 Cuma

FİLİSTİN BU SENE MEZUN VERMEDİ !

FİLİSTİN BU SENE MEZUN VERMEDİ !
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Büyük bir zalimlik, büyük bir haksızlık var Gazze’de. O nedenle ‘zalimler için yaşasın cehennem’ diyoruz.”

Üsküdar Üniversitesi, 2023-2024 Akademik Yılı mezuniyet töreniyle 11’inci dönem mezunlarını uğurladı. Diplomalarını alarak mezuniyet sevinci yaşayan mezunlar, heyecan ve gururu bir arada yaşadı.

Bu yılki törene Filistin ve Gazze olayları damgasını vurdu. ‘Susmayacağız, Yaşasın Zalimler için Cehennem’, ‘Filistin bu sene mezun vermedi’ pankartları ile Filistin bayrakları ve Filistin kefiyeleri dikkat çekti.

Filistin bayrağının yer aldığı atkı ile mezunlara seslenen Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Üniversite olarak biz kurulduğumuzdan beri kaliteyi hedef aldık. Eleştiriyi armağan olarak görüyoruz. Bize gelen geri bildirimlerin hepsini kendimizi geliştirmek için fırsat olarak görüyoruz.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör ise konuşmasında, “Değerli öğrencilerimiz, mücadele şimdi başlıyor. Bu zamana kadar üniversitemizde öğrendiğiniz bilgileri, yaptığınız birikimi şimdi artık hayata geçirmenin zamanı.” diye öğrencilere seslendi.

Ataşehir Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nda düzenlenen mezuniyet töreninde 11’inci yıl ön lisans, lisans ve yüksek lisans mezunları heyecan ve coşkuyu bir arada yaşadı. Bu yıl 8 bin 269 Üsküdar Üniversitesi mezunu profesyonel hayata geçiş yaptı.

Mütevelli Heyet Başkanı Furkan Tarhan ile Tarhan – İDER Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Tarhan’ın da katıldığı törende, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Rektör Yardımcıları; Prof. Dr. Muhsin Konuk, Prof. Dr. Sevil Atasoy, Rektör Danışmanları Prof. Dr. Mehmet Zelka, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Prof. Dr. İsmail Barış ve Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel’in de aralarında yer aldığı akademisyenler hazır bulundu.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Önem verdiğimiz şey; küresel üniversiteler arasında iyi bir yerde olmak”

Törende konuşmak üzere kürsüye boynunda Filistin bayrağının bulunduğu atkı ile çıkan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, açılış konuşmasında, bugüne kadar 35 bin civarında mezun veren Üsküdar Üniversitesi’nin bugün de 8 bin 269 mezunu hayatla buluşturduğunu dile getirdi.

Prof. Dr. Tarhan, “ÜÜ olarak bizim üzerinde durmaya çalıştığımız en önemli şey; küresel rekabet içerisinde, küresel üniversiteler arasında iyi bir yerde olmak. Bunun da en önemli ölçüsü kalite. Bu nedenle üniversite olarak biz kurulduğumuzdan beri kaliteyi hedef aldık. Kalitenin en öneli yöntemlerinden birisi de ölçülebilir olması. Ölçemediğimiz şeyi üretemiyoruz. Eleştiriyi armağan olarak görüyoruz. Bize gelen geri bildirimlerin hepsini kendimizi geliştirmek için fırsat olarak görüyoruz.” dedi.

Kalite bir yolculuk…

Kalitenin bir yolculuk olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “O yolculuğa çıktığımız zaman devamlı yeni şeyler öğrenmek gerekiyor. Yeni adımlar atmak gerekiyor. Bu da dinamik bir süreç olduğu için bu süreçte geri bildirimler çok değerli.” diye konuştu.

Mezun olan öğrencilerin hayatlarında hiç unutmayacakları üç olayla karşılaştıklarını, bunların Kovid pandemisi, 6 Şubat depremleri ve Gazze olayları olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Yaşanan her olayın tehdit boyutu olduğu gibi bir de fırsat boyutu var. Bir şeyler de öğretiyor. Gençler hayatın yeni boyutuna geçerken, gerçeklerle karşılaşırken sadece akademik tecrübelerini değil hayat başarılarını da önemsiyoruz.” dedi.

Türkiye’de 17 etiketi alabilen 2 vakıf üniversitesinden birisiyiz…

Prof. Dr. Tarhan, dünya üniversiteleri sıralama kuruluşu Times Higher Education’ın (THE) Etki Sıralaması (Impact Ranking) 2024 sonuçlarına göre, başvuruda bulunulan 17 etiketin tamamının alındığını kaydederek, Türkiye’de 17 etiketi alabilen 2 vakıf üniversitesinden birisi olduklarını da söyledi.

Dünyada da 17 etiket alan 1500 civarında üniversite olduğunu ve Üsküdar Üniversitesi’nin onların arasında da 425. olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Bu bir kalite göstergesi. Sosyal etkinlik alanından araştırmaya, wellbeing alanından sağlığa kadar sürdürülebilir büyüme amacı var. Bunları almak değil devam ettirmek önemli. Önümüzdeki yıllarda da devam ettirmeyi istiyoruz.” dedi.

Erkek Basketbol takımı Süper Lig Şampiyonu oldu

Prof. Dr. Tarhan, sporda da gençlerin başarılarına işaret ederek, 19. Türkiye Üniversiteler Yaz Spor Oyunları Süper Ligi’nde Erkek Basketbol takımının Süper Lig Şampiyonu, Kadın Voleybol takımının da Türkiye üçüncüsü olduğunu söyledi.

Bilim ve sosyal alandaki başarılarla birlikte spor alanında da öğrencilerin boy göstermesinin önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, diğer taraftan nörobilim alanındaki çalışmalar dolayısıyla üniversitenin UNESCO tarafından Mükemmeliyet Merkezi olarak ilan edildiğini hatırlattı.

“Türkiye’nin insanlı ilk uzay misyonunda yer aldık”

Erasmus kabul ile ilgili 300’ün üzerinde üniversite ile anlaşma yapıldığını da ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Mezun öğrencilerimizin bir kısmı yurtdışına gidip orada alanlarında yüksek lisansa kabul edildiler.” dedi.

Prof. Dr. Tarhan, Türkiye’nin insanlı ilk uzay misyonunda yer alan 13 bilimsel araştırmadan biri olan MESSAGE (Microgravity Associated Genetics) deneyinin Üsküdar Üniversitesi’nden olduğunu hatırlatarak, “DNA analiziyle ilgili araştırma bizim hocalarımızın çalışmalarıyla yapıldı.” diye konuştu.

Üniversite Senatosu Gazze’deki zulme karşı bir manifesto yayımladı

Anne babalara da seslenen Prof. Dr. Tarhan, “Çocuklarınızı bize emanet ettiniz. Biz de onları en iyi şekilde yetiştirmeye çalıştık. Mezuniyetimize hüzün katan bir olay yaşanıyor. Filistin olayı biliyorsunuz. Gazze olayları… 75 yıl önce başlayan nekbe var. Sistematik bir şekilde yapılan soykırım var, zulüm var.” şeklinde konuştu.

Üniversite Senatosunun bu zulme karşı bir manifesto yayımladığını ve şimdiye kadar 400 bine yakın imza toplandığını söyleyen Prof. Dr. Tarhan, Kazakistan’da bir üniversite ile manifestonun imzalandığını, bu imzaları BM’ye götürmek istediklerini anlattı.

Prof. Dr. Tarhan, “Orada zulme uğrayan inanlara karşı içimiz acıyor, üzülüyoruz, ama bir şey yapamıyoruz. Büyük bir zalimlik, büyük bir haksızlık var Gazze’de. Evet bu yıl Filistin mezun vermedi. İnsanlık sınıfta kaldı. O nedenle ‘zalimler için yaşasın cehennem’ diyoruz.” sözleri salondan alkış aldı.

Gençlere “Kendinizi aşan hedefleriniz olsun” tavsiyesi

Gençlere de seslenen Prof. Dr. Tarhan, sözlerini şu şekilde tamamladı:

“Uğrunda emek verilecek, yorulacak, çile çekilecek bir amacınız yoksa idealiniz yoksa hayatta başarılı olmayı beklemeyin. Küçük şeylerden mutlu olmayı başaramıyorsanız da mutlu olmayı beklemeyin. Başarılı ve mutlu olmak için sahip olduğunuz şeylerin kıymetini bilin. Onlara karşı şükran duygusunu unutmayın. Kendinizi aşan hedefleriniz olsun. Yaşadığınız toplum için, ülkeniz için, aileniz için, insanlık için bir şeyler katabilecek hedefleriniz olsun. Bundan sonraki hayatınızda size daha güzel, daha verimli, daha üretken bir hayat diliyorum.”

Devamını Oku

Gençler İnanç Krizi mi Yaşıyor?

Gençler İnanç Krizi mi Yaşıyor?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Günümüzde gençler arasında yaygın olan inanç krizini değerlendiren tasavvuf araştırmacısı Prof. Dr. Reşat Öngören, gencin öz güveni zirvedeyken başka bir güç (Tanrı) tarafından yönlendirilmesini ya da sınırlandırılmasını özgürlük alanına müdahale olarak gördüğünü dile getirerek, “Bu kurallar kendisine bir dayatma şeklinde sunuluyorsa o zaman bu kuralları koyan gücü (Tanrı) düşmanı gibi algılamaya başlıyor.” dedi.

Prof. Dr. Reşat Öngören: “Gençlere Allah’tan söz ederken hem yaşam süresince hem de yaşamdan sonra onu koruyan ve kollayan, her işinde ona destek olan, adeta onu bir anne ve baba şefkatiyle bağrına basan bir güç olarak tanımlamak gerekir.”

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Reşat Öngören, son dönemde gençler arasında görülen inanç krizi konusunu değerlendirdi.

Gençler ateizm ve deizme nasıl yöneliyor? 

Genç yaştaki insanın çoğunlukla sağlıklı ve güçlü hissettiği için birçok hususta başkasına ihtiyaç duymadığını ya da ileride muhtaç olabileceğini düşünmediğini dile getiren Prof. Dr. Reşat Öngören, “Bir de maddi imkanları yerindeyse; ki bugün geçmişe göre toplumun maddi refah düzeyi son birkaç senedir yaşanan ekonomik krize rağmen yüksek seviyededir, bu duygu daha kolay karşılık buluyor. Bu şartlarda gencin öz güveni zirvede olduğundan başka bir güç (Tanrı) tarafından yönlendirilmesini ya da sınırlandırılmasını özgürlük alanına müdahale olarak görüyor. Yaşam sürecinde uymak zorunda olduğu bir takım maddi ve manevi kurallardan söz edilmesi onu ciddi manada huzursuz ediyor. Hele bu kurallar kendisine bir dayatma şeklinde sunuluyorsa o zaman bu kuralları koyan gücü (Tanrı) düşmanı gibi algılamaya başlıyor. Bu ise onu, kural koyucuyu inkar etmeye (ateizm) ya da en azından hayata müdahale etmeyen, etmemesi gereken bir güç olarak tasavvur etmeye, yani ‘deizm’ algısına yönlendiriyor.” dedi.

Peygamber Efendimiz ‘ürkütmeyin, müjdeleyin’ buyuruyor

Gençlere Allah’ın nasıl anlatılması gerektiğine de işaret eden Prof. Dr. Reşat Öngören, şöyle devam etti:

“Gençlere Allah’tan söz ederken hem yaşam süresince hem de yaşamdan sonra onu koruyan ve kollayan, her işinde ona destek olan, adeta onu bir anne ve baba şefkatiyle bağrına basan bir güç olarak tanımlamak gerekir. Nitekim Peygamber Efendimiz ‘ürkütmeyin, müjdeleyin’ buyuruyor.

Kur’an-ı Kerîm’de insanın gerçek dostunun sadece Allah olduğu özellikle vurgulanıyor

Dinimiz bizden meşru herhangi bir işe başlarken “besmele” çekmemizi, “Bismillâhirrahmânirrahîm” dememizi istiyor. Besmelenin manası koruyan, kollayan, hatalara göz yuman ve bağışlayan, merhameti ilke edinmiş Allah’ın adıyla demek. Her işe Besmeleyle başlamak demek, her işte Allah’ın esirgemesini ve merhametini hissetmek demek. Yani insan bir işe koyulurken, ideallerini gerçekleştirirken ona yol gösteren, onu koruyup kollayan, ona yardım eden, birtakım kusurları olursa onları bağışlayan ‘süper gücün’ desteğini almış oluyor.

Böyle bir Tanrı insanın rakibi ya da düşmanı değil, onun en yakın dostu demektir. Kur’an-ı Kerîm’de insanın gerçek dostunun sadece Allah olduğu özellikle vurgulanıyor. Dosttan gelen bir takım uyarı ve kurallar ise tabii ki onun huzuru ve mutluluğu için olacaktır.”

İnsan birtakım sıkıntılarla karşılaştığında yardım alacak bir güç arayışına giriyor

Hayatta mal, mülk ve sıhhat bakımından her şey yolunda giderken maddi ve manevi bir yardımcıya, yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç duymayan, dolayısıyla böyle bir varlığı yanında hissetmeyen insanın, şartlar değişip birtakım sıkıntılarla karşılaştığında sığınacak bir yer, yardım alacak bir güç arayışına girdiğini de anlatan Prof. Dr. Reşat Öngören, “Bulamayınca karamsarlık ve ümitsizliğe düşerek kendisini boşlukta hissediyor. Bu durumda sonunun nereye varacağını kestiremediği, akıbetinden emin olmadığı birtakım yollara; sapkın, yanlış ve batıl çözümlere baş vuruyor. Zamanla bunun işe yaramadığını fark edince de sıkıntılarını unutmak adına hayatını tamamen mahvedecek bağımlılık oluşturan çözümlere yöneliyor. Hatta hayattan kopması kaçınılmaz hale geliyor; intiharı bir kurtuluş olarak görmeye başlıyor.” diye konuştu.

‘Zikir’ Allah’a güven duygusunun devamını sağlıyor

Tasavvufa göre Allah tanımına da dikkat çeken Prof. Dr. Reşat Öngören, “Tasavvufa göre öncelikle Allah, kuluna ceza veren, onun özgürlüğünü ve isteklerini kısıtlayan bir varlık değil, aksine kuluna destek olan onun iyiliğini düşünen, rızkını veren, hastalıklarını iyileştiren bir ‘süper güç’ tür. Tasavvuf eğitiminin esasını oluşturan ‘Allah’ı devamlı anma ve O’nu hatırdan hiç çıkarmama eylemi’, yani ‘zikir’, her işe ‘besmele’ ile başlama prensibiyle birleştirildiğinde şöyle bir durum ortaya çıkmış oluyor: İyi zamanlarında seni destekleyen süper güç, sıkıntılı anlarında daha çok sana yardımcı olacak demektir. Allah’ı hatırda tutmayı sürdürmekle (zikir) bu duygu insanda canlılığını kaybetmeyecek, en kötü zamanında bile ümitsizliğe kapılmasını önleyecektir. Çünkü ‘zikir’ Allah’a güven duygusunun devamını sağlıyor.” dedi.

Zikir, Allah’ın adını, güzel isimlerini belli aralıklarla belli sayılarda tekrarlamaktan ibaret değil…

Öte yandan tasavvufun zikirden anladığı şeyin, Allah’ın adını, güzel isimlerini belli aralıklarla belli sayılarda tekrarlamaktan ibaret olmadığını kaydeden Prof. Dr. Reşat Öngören, “Uzay, yıldızlar ve galaksilerden, denizlerin dibindeki hayat çeşitliliğine kadar Allah’ın yaratıklarının güzelliği karşısında büyülenmek de O’nu içten, derinden zikretmek demektir. İnsan bu idrak seviyesinde yaşarken, birtakım sıkıntılar karşısında Tanrı’ya olan güveni, bağlılığı ve sabrı daha da pekişmektedir. Bu ise insanın çile çekerken bile mücadele azmini arttırmakta ve birtakım yanlışların peşine gitmekten onu alıkoyabilmektedir.” diye konuştu.

Ayet ve hadisler bir bütün olarak ele alınmalı

Dinin temel referanslarına; Kur’an ayetleri ve hadisi şeriflere göre Allah’ın her yerde her şeyi kuşattığı, insanın yanında, ona şah damarından daha yakın olduğunun açıkça belirtildiğini dile getiren Prof. Dr. Reşat Öngören, şöyle devam etti:

“Ancak ‘deizm’i önlemek adına bu kadarını söyleyip bırakmak, bir başka inanç krizine, yani Allah’ı evrenle iç içe, evrende mekan tutan, hatta evrenin ta kendisi olan bir güç olarak (panteizm) algılamaya sebep olabilir. O yüzden dinin temel referanslarına bir bütün olarak bakmak ve Allah’ın aynı zamanda mekan ve zaman kaydı altında bulunmadığı gerçeğini de dile getirmek gerekir. Aslında bu insan mantığına göre bir paradokstur. Fakat Kurân-ı Kerim’de Allah kendisini paradoksal biçimde ‘Hem ilk hem son hem görünen hem görünmeyen’ olarak tanımlamıştır. O yüzden ayet ve hadisleri bir bütün olarak ele almalı ve ‘Allah hem evrende içkin hem de evrenden aşkın’ demek en doğrusudur.”

Devamını Oku

Pasif Agresif Kişilik Özelliği İlişkileri Tehdit Ediyor!

Pasif Agresif Kişilik Özelliği İlişkileri Tehdit Ediyor!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Erman Şentürk, pasif agresif kişilik bozukluğuna ilişkin değerlendirmede bulundu.

Pasif agresif kişilik bozukluğu nedir?

Pasif-agresif davranışlar sergileyen kişilerin kendilerini güvenli şekilde ifade edemediklerini, isteklerini, olumsuz duygularını, düşüncelerini konuşmak, paylaşmak yerine sessiz kalmayı, dolaylı ya da imalı şekilde ifade etmeyi tercih ettiklerini kaydeden Psikiyatri Uzmanı Dr. Erman Şentürk, “Karşısındaki kişiyle yüzleşmekten kaçınan pasif agresif bireyler suçlanma korkusu, yetersizlik gibi duygularla boğuşurken öne çıkmak ve sorumluluk almak istemiyorlar.” dedi.

Pasif ama sessiz saldırganlar! 

Bu kişilerin iç dünyasında yaşadığı agresif duygu ve düşüncenin dışa yansımasının pasif ve sessiz saldırganlık şeklinde olduğunu dile getiren Dr. Erman Şentürk, şöyle devam etti:

“Bu sessizliğin sonucu olarak kişinin düş kırıklığı, üzüntü, kızgınlık, sinirlilik, tahammülsüzlük gibi duyguları katlayarak artmakta ve karşı tarafa doğrudan ya da dolaylı olarak yansımaktadır. Bu zamanla ilişkilerde bir duygusal istismar biçimine dönüşebilir. Pasif agresif kişilik özelliği olan bireyler, karşısındakinin kızgınlığını görmezden gelirken sorumluluk almaktan kaçınma, daha çok karşı tarafı suçlama, sorumlu tutma eğilimindelerdir. İletişimin bozulması kaygısını taşımazlar.

Abartılı alınganlık gösterirler

Bu nedenle pasif agresif kişilik özelliği olan bireylerin çevresiyle ve hatta yakınlarıyla dahi uzun soluklu ve sağlıklı ilişki sürdürebilmeleri güçtür. Abartılı alınganlık, mesafeli davranma, somurtkanlık, takdir görmeme hissi, sürekli mağdur olma düşüncesi, empati kurmakta ve başkalarının düşüncelerini anlamakta zorlanma, hazır ve bitmek bilmeyen mazeretler, bilinçli yanlışlar yapma, değişime direnç, yakın ve samimi ilişkilerden kaçınma bu bireylerde sıklıkla gözlemlenen diğer davranış örüntüleridir.

Pasif agresiflik neden kaynaklanıyor?

Pasif agresiflikte çocukluk döneminde ebeveynlerin, çocuğun duygularını ve düşüncelerini ifade etmelerine izin vermemeleri, baskıcı ve aşırı kontrolcü olmalarının önemli bir etken olduğunu anlatan Dr. Erman Şentürk, şu bilgileri de verdi:

“Aşağılanma, cezalandırma bir müddet sonra pasif bir direnişe sebebiyet verebilir. Dış dünya ile güven bağını yeterince kuramayan bireyde yetişkinliğe geçiş döneminde onaylanma, yeterlilik ve takdir görme gibi ihtiyaçlar ön plana çıkmaktadır. Bu ihtiyaçların şüphecilik ve kontrolcülük ekseninde yönetilmesi kişinin pasif-agresif davranmasına sebep olmaktadır.”

Pasif agresiflik tedavisi nasıl yapılır?

Dr. Erman Şentürk, pasif agresif kişilik bozukluğunun tedavisinde öncelikli olarak psikoterapi önerildiğini ifade ederek, “Psikoterapide, kişinin duygularını ve düşüncelerini sağlıklı bir şekilde ifade etmeyi öğrenmesi hedeflenir. Ayrıca, kişinin çocukluk döneminde yaşadığı olumsuz deneyimleri ve bunlarla başa çıkma yollarını da ele almak gerekir. Bilişsel davranışçı terapi, şema terapi ve psikodinamik terapi yöntemlerinin daha faydalı olduğu biliniyor.” şeklinde sözlerini tamamladı

Devamını Oku

“DEĞERLER HAREKETİ” BAŞLATMALIYIZ

“DEĞERLER HAREKETİ” BAŞLATMALIYIZ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, modern çağda insanların beklenti düzeyinin yüksek olduğunu ve elindekileri değerini de bilmediğini kaydederek, “Günlük iletişim dilimiz bile sağlıksız. Bir ülkede, şirkette ya da kurumda üst yönetimde gerilim varsa tabanda da gerilim oluyor.” dedi.

Neden Pozitif Psikoloji sorusuna cevap arayan Prof. Dr. Tarhan, “Pozitif Psikolojiyi kliniğe yansıtmak istiyoruz. Nörobilim temelli 13 modül hazırladık. Yakın bir dönemde eğitici eğitimi vereceğiz.” diye konuştu.

Hedefin psikolojik iyi oluş ve psikolojik sağlamlık olduğunu da dile getiren Prof. Dr. Tarhan, koruyucu hekimlik bağlamında psikolojik sağlığın korunması ve tedaviden sonra iyi oluşun devamlılığının amaçlandığını kaydetti.

“15 yaş üstü gençler arasında alkol kullanımı artıyor”

Prof. Dr. Tarhan, bugünün gerçeğinin büyük ev, küçük aile, pahalı saatlerin varlığına rağmen vaktin olmaması, sosyal medyada sürüyle arkadaşın olması ama gerçek dostun olmaması yani ‘bolluk paradoksu’ olduğunu anlatarak, ABD’de yapılmış bir istatistiğe göre intihar vakaları, kendini zehirleme, kendini yaralama, majör depresyon, hastalıklarla ilgili depresif semptom vakalarının 2013’ten itibaren hızlı arttığını söyledi.

“TÜİK’in rakamlarına göre Türkiye’de de 15 yaş üstü gençler arasında alkol kullanımı artıyor.” diyen Tarhan, 2010 yılında gençler arasında alkol kullanımı ‘merak’ nedeniyle olurken, 2022’de gençler arasında eğlence amaçlı alkol kullanımının arttığının görüldüğünü ifade ederek, şu anda eğlenme amaçlı yaşam felsefesi ergenlik çağındaki gençler arasında arttı.” diye konuştu.

“Modernizm, bir medeniyet krizi haline geldi”

Yapılan çalışmalara göre Z kuşağının diğer kuşaklara göre daha çok başarıya önem verdiğini, daha çok eğlence, macera, risk ve heyecan arayışı içinde olduğunu, zengin olmayı daha çok arzuladığını anlatan Prof. Dr. Tarhan, dünyada giderek artan bir narsisizm salgını olduğunu, modernizmin bir medeniyet krizi haline geldiğini kaydetti.

Prof. Dr. Tarhan, dünyada mevcut sosyopolitiğin haz peşinde koşma, empati yoksunluğu, yalnızlık, mutsuzluk, depresyon ve intiharlarda artış olduğunu da ifade ederek, İngiltere’de yapılan bir araştırmada 16-24 yaş arası gençlerde yalnızlığın yüzde 40, 75 yaş üstünde ise yüzde 27 oranında çıktığına işaret ederek, bunun nedeninin sosyal izolasyon ve internet olduğunu söyledi.

“24 değerin beyinde kimyasal karşılığı var…”

Prof. Dr. Tarhan, sol beyinin mantık, muhakeme, analiz, konuşma, hesaplama, sağ beyinin de duygular, heyecanlar, müzik, sanat ve anlama problem çözme ile ilgili olduğunu belirterek, bilgelik, cesaret, insaniyet, adalet, ölçülülük ve aşkınlık olarak ifade edilen 6 erdem ve  adalet, dürüstlük, şefkat ve merhamet, şeffaflık, cesaret, empati ve sorumluluk, güven ve sadakat, utanma, alçakgönüllülük, yardımlaşma, helalleşme, selamlaşma, içtenlik, bağışlama, cömertlik, fedakârlık, minnettarlık, çoğulculuk, katılımcılık, özgürlükçülük, hesap verebilirlik, uzlaşmacılık, yenilikçilik, vefa gibi 24 değerin beyinde kimyasal karşılığının var olduğunu anlattı.

“Pozitif psikoloji beynin iç kimyasını harekete geçiriyor”

Pozitif psikolojinin de iyi hissetme ve refah duygusuyla ilişkili serotonin, daha çok ödüllendirilmiş bir mutlulukla bağlantılı dopamin, kişiyi mutlu kılman endorfin ve güven ve sevgi duygularının getirdiği bir mutlulukla ilintili olan oksitosinle ilişkili olduğunu da dile getiren Prof. Dr. Tarhan, pozitif psikolojinin beynin iç kimyasını harekete geçirdiğini ifade etti.

Pozitif psikolojinin kişinin Wellbeing – iyilik hali yakalamasını sağladığını da kaydeden Prof. Dr. Tarhan, hayata anlam katmanın önemine işaret etti.

Üsküdar Üniversitesi olarak ABD ve İngiltere’deki birçok üniversiteden önce pozitif psikoloji dersini müfredatlarına koyduklarını dile getiren Tarhan, öğrencilerden de güzel geri dönüşler aldıklarını ve öğrencilerin duygusal zekalarının yüzde 20 arttığını gözlemlediklerini anlattı.

Pozitif psikolojinin anahtar kavramları neler?

Pozitif Psikoloji anahtar kavramlarının hayatın amacı ve anlamı, değerler ve erdemler, kendini tanıma, sorunları çözme becerisi, psikolojik sağlamlık, hastalıkla başa çıkma, sosyal ilişkiler kurabilme, mutluluk ve iyi olma hali olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, insanlığın tekamülü açısından post materyalist bilime geçişin önemine vurgu yaptı.

“Bir Değerler Hareketi başlatmalıyız. Buna ihtiyaç var”

“Bir Değerler Hareketi başlatmalıyız. Aile hayatında, sosyal hayatta çok ciddi şekilde buna ihtiyaç var.” diyen Prof. Dr. Tarhan, kendini aşma ihtiyacına işaret ederek, “Sadece kendisi için çalışan insan mutlu olamıyor. Başkalarını mutlu ederek insan mutlu olabiliyor. Bu kendini aşmak olarak tanımlanıyor.” dedi.

Gazze olaylarında Batı politikalarının dünya gemisinin batırılmaya çalışıldığını gösterdiğini da ifade eden Tarhan, “Değerler hareketini başlatmak da pozitif psikolojinin getirdiği verilerle bizim için zorunluluk olarak görülüyor.” diye konuştu.

Devamını Oku

“Çocukluk Dönemine İnmek Dönemi Geçti…”

“Çocukluk Dönemine İnmek Dönemi Geçti…”
1

BEĞENDİM

ABONE OL

‘Kişiler Arası İlişkilerde Pozitif Psikoloji’ temasıyla düzenlenen ve dünya çapında ünlü bilim insanlarının da katılımıyla gerçekleşen kongrede “Terapide Özşefkatin Bilgeliği”, “İkili İlişkilerde Affetme”, “İlişkilerde Psikolojik Sağlamlık”, “Pozitif İlişkilerin İnşası” gibi konular ele alınıyor. Kongre Başkanı, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, pozitif psikolojinin ilk zamanlarda yaşam koçluğu ve kişisel gelişim zannedildiğini ve teorik temelinin sorulduğunu ifade ederek, “Pozitif psikolojinin teorik temelleri nörobilime dayanıyor.” dedi.

Prof. Dr. Tarhan: “Birçok vakada gereksiz yere çocukluk dönemine inmek dönemi geçti. İnsanların travmalarına saygılı hekimlik dönemi başladı.”

Üsküdar Üniversitesi, NPİSTANBUL Hastanesi, NP Etiler & Feneryolu Tıp Merkezi, Türk Psikolojik Danışma Rehberlik Derneği ve Pozitif Psikoloji Enstitüsü paydaşlığında gerçekleşen Üsküdar Üniversitesi tarafından 6’ncısı bu yıl gerçekleştirilen Uluslararası Pozitif Psikoloji Kongresi, alanda çalışmalar yürüten küresel düzeyde uzman isimleri ağırlıyor. İki gün sürecek kongrenin bu yılki teması, “Kişiler Arası İlişkilerde Pozitif Psikoloji” olarak belirlendi.

Açılışı Prof. Dr. Nevzat Tarhan yaptı

Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonunda 2 gün sürecek kongre, Kongre Başkanı ve Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’açılış konuşmasıyla başladı

“İlk zamanlar yaşam koçluğu ve kişisel gelişim zannedildi…” 

ÜÜTV’den de canlı olarak yayınlanan programda Kongre Başkanı ve Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, pozitif psikolojinin ilk zamanlarda yaşam koçluğu ve kişisel gelişim zannedildiğini ve teorik temelinin sorulduğunu ifade ederek, “Pozitif psikolojinin teorik temelleri nörobilime dayanıyor.” dedi.

2000’li yıllarda koruyucu ruh sağlığıyla ilgili kitaplar yazdığını, çünkü tıpta paradigma dönüşümü olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Sağlıkta değişen paradigmada en önemli şey; sağlığın korunması.” diye konuştu.

İnsanların hasta olmamasına yönelik çalışmaların önemine işaret eden Tarhan, “Birincil koruma toplumun hasta olmaması için sağlığın korunması. İkincil koruma risk gruplarını belirlemek, risk gruplarını erken teşhis etmek ve tedaviye dahil etmek. Tedaviden sonra üçüncül koruma da tekrar nüksetmemesi için çalışmak…” dedi.

“Travmalarda yara açmak yerine, yara açmadan nasıl tedavi edilir dönemi ortaya çıktı…”

Tıpta artık yara açmadan tedavi etme yönteminin idealleştiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Yara açmadan tedavi etmenin psikiyatrideki karşılığı nedir? Psikoanalizde kişinin çocukluk dönemine iniliyor. Bazı sorunlar alınıp bugünlere getiriliyor. Kişi anneye babaya düşman oluyor. Travma çözülemediği zaman daha gürültülü durumlarla karşılaşılabiliyor. Birçok vakada gereksiz yere çocukluk dönemine inmek dönemi geçti. İnsanların travmalarına saygılı hekimlik dönemi başladı. Travmaları ortaya çıkarıp yarayı açmak yerine, yara açmadan nasıl tedavi edilir? Bu dönem ortaya çıktı.” diye anlattı.

İdeal tedavinin kişinin travmalarına müdahale etmeden yapılan tedavi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, pozitifi güçlendirerek negatifin düzelmesinin sağlandığını söyledi.

Pozitif psikoterapinin öncülerinden Dr. Tayyab Rashid yarın konuşacak

Pozitif psikoterapinin öncülerinden birinin Melbourne Üniversitesi’nden Dr. Tayyab Rashid olduğunu da dile getiren Tarhan, kendisinin yarın kongre çerçevesinde bir konuşma yapacağını da kaydetti.

‘Nörobilim temelli pozitif psikoterapi’ hazırlandı

Pozitif psikoterapiyle ilgili 2 yıl süren bir çalışma yaptıklarını ve 12 haftalık, 6’şar saatlik “Nörobilim temelli pozitif psikoterapi” belirlediklerini anlatan Tarhan, kişinin beyninin hangi bölgesi güçlendirilirse hastalığı yenebileceğine ilişkin nörobiyofeedback yöntemi hazırladıklarını dile getirdi.

Stres yönetimi, agresyon, otizm, dikkat eksikliği gibi protokoller oluşturulduğunu ve kişiye stres altında soğuk kanlı kalma becerisinin öğretildiğini ifade eden Tarhan, böylece kişinin beynini yönetmeyi öğrendiğini de kaydetti.

Gelecek yıl Eylül-Ekim aylarında bu konuda eğiticilerin eğitimine başlanacağını da ifade eden Prof. Dr. Tarhan, pozitif psikolojiyi terapide kullanmak isteyenlere yönelik yeni bir seçenek sunulacağını, böylece kendi değerlerimize, kendi düşünce alışkanlıklarımıza, kültürümüze uygun bir yöntemin olacağını da anlattı.

Dersi alan öğrenciler bu dersin ruhlarına dokunduğunu ifade ediyor

İyicillik ve kötücüllük ölçeklerini geliştirdiklerini de söyleyen Tarhan, pozitif psikolojinin kültüre yönelik yönüne de vurgu yaptı ve 2013 yılında ilk dersi alan öğrencilerin bu dersin ruhlarına dokunduğunu ifade ettiğini de kaydetti.

Prof. Dr. Tarhan, lise 9. Sınıflara yardımcı ders kitabı olarak basılan Mutluluk Bilimi kitabının rehber öğretmenlerin işine yarayacağını ifade ederek, lise öğrencilerinin kendilerini geliştirmeleri için rehber niteliğinde olan bu kitabın pozitifi güçlendirmeyi amaçladığını anlattı.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

error: Content is protected !!