DOLAR 32,5245 0.1%
EURO 34,9053 -0.21%
ALTIN 2.453,190,71
BITCOIN 20871460.47021%
Trabzon
21°

HAFİF YAĞMUR

16:55

İKİNDİYE KALAN SÜRE

HAFTANIN GÜNDEMİ

HAFTANIN GÜNDEMİ

31 Mart 2024 Pazar

2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk yıllarında fark edilen, karmaşık bir nöro-gelişimsel farklılık olarak tanımlanan otizm 1985 yılında her 2.500 çocuktan 1inde görülürken, son araştırmalara göre bugün her 36 çocuktan 1inde görülüyor.

Tohum Otizm Vakfı otizmin varlığına dikkat çekmek için Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Gününde otizmli bireylerin ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılması ve herkesle eşit derecede toplumsal kabulünün sağlanması amacıyla özel bir kampanya yürütüyor.

Kamuoyunun dikkatini otizme çekmeyi amaçlayan kampanya için binalar kırmızı ışıkla aydınlanıyor, birçok kuruluşla otizmi bilmeye ve anlamaya dayalı etkinlikler düzenleniyor ve kampanya destekçileri #otizmekırmızıışıkyaketiketi altında buluşuyor.

 

Odağımızı Farkındalıktan Kapsayıcılığa Çeviriyoruz 

Son yıllarda dünyada otizmin bilinmesine ve farkındalık yaratılmasına dair önemli ilerlemeler kaydedilmiş olsa da, otizmli bireyler temel hak ve özgürlüklerine erişimlerinde sosyal ve çevresel engellerle karşı karşıya kalmaya devam ediyorlar.

20 yılı aşkındır otizmli çocukları özel eğitimle topluma kazandırabilmenin Türkiyedeki savunuculuğunu yapan Tohum Otizm Vakfı, bu küresel gelişmelerin ışığında 2022 yılında başlattığı “Otizme Kırmızı Işık Yak” kampanyası ile otizmli bireylerin daha iyi anlaşılmaları ve toplumda kabul görmelerini sağlamak için odağını farkındalıktan kapsayıcılığa çevirdi.

Otizmli çocukların hala nitelikli eğitime erişmede zorluk yaşadığını, bireylerin iş yerlerinde kabul görmediğini, sosyal hayatın dolayısıyla yaşamın bir parçası olması için mücadele etmek durumunda kaldıklarını vurgulayan Tohum Otizm Vakfı, otizmli bireylerin tüm farklılıklarıyla beraber herkesle eşit haklara sahip olmalarının savunuculuğunu yapıyor.

 

Otizmli Bireylerle Birlikte Kapsayıcı ve Erişilebilir bir Dünya İnşa Ediyoruz 

 

Tohum Otizm Vakfı bu sene de Otizme Kırmızı Işık Yak” kampanyası ile otizmli bireylerin toplumsal kabulünü sağlama amacını geniş kitlelere ulaştırmayı hedefliyor. Tohum Otizm Vakfı’nın çağrısı ile otizmin rengi bu yıl da kırmızı oluyor. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da Tohum Otizm Vakfı’na destek vermek için İstanbul ve Türkiyenin farklı illerindeki tarihi ve ikonik yapılar kırmızı ışıkla aydınlanacak. Özel sektör binaları da kırmızı ışık ile aydınlanarak otizmlileri desteklemek için onların yanındayız diyecek.

Herkesi “Otizme Kırmızı Işık Yak” kampanyasına destek vermeye davet eden Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Burçak Karakaya, “Bugün ve her gün, otizmlilerin evde, okulda, iş yerinde kısacası hayatın her alanında farklılıklarının kabul edildiği kapsayıcı ve erişilebilir bir dünya inşa etmek için otizmli bireylerle birlikte hareket ediyoruz. Otizmli dostlarımızın daha kapsayıcı eğitim olanaklarına, eşit iş fırsatlarına erişebilmeleri, kendilerini rahatlıkla ifade edebildiği ve herkesle eşit derecede saygı gördüğü ortamların yaratılması için daha fazla çalışmamız gerekiyor” dedi.

Tohum Otizm Vakfı Hakkında

Tohum Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı, otizm spektrum bozukluğu” olan çocukların erken tanısının konulması, özel eğitimi ile topluma kazandırılmasına öncülük edilmesi ve bunun yurt çapında yaygınlaştırılması amacı ile 15 Nisan 2003 tarihinde kurulmuştur. Otizm Spektrum Bozukluğu tanısı alan çocuklar, gençler ve ailelerinin yanı sıra kaynaştırma ortamlarında hizmet alan diğer özel eğitim gerektiren çocuklar, gençler ve aileleri için de her biri alanında uzman profesyoneller tarafından eğitimler sağlamakta ve bu alanda farklı projeler geliştirmektedir.

Özel Tohum Otizm Vakfı Özel Eğitim Okulu, ABDde bulunan Princeton Çocuk Gelişim Enstitüsü’nün (Princeton Child Development Institute-PCDI) bir yaygınlaştırma koludur ve 2006’dan beri eğitim vermektedir.

Özel Tohum Vakfı Özel Eğitim Uygulama Okulunda yürütülen yoğun özel eğitim hizmetleri, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere pek çok ülkede 70 yılı aşkın süreli bir geçmişi olan uygulamalı davranış analizi (ABA-Applied Behavior Analysis) modeline dayalıdır. Okulda bugüne kadar 2.510 çocuk eğitim almıştır. 1.115 çocuğa burs desteği sağlanmıştır.

Devamını Oku

6 Şubat’ta Sadece Yıkım Değil Duygusal Deprem de Yaşadık!

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Depremin yıldönümünün, acıları tazeleyebileceği ve duygusal zorlukları yeniden canlandırabileceğini vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Kendinizi tanıyın, duygularınızı kabul edin ve gerekli ise destek alın. Bu süreçte herkesten önce kendinize sabır ve şefkat gösterin. Unutmayın ki iyileşme zaman alabilir.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, 6 Şubat depremlerinin yıl dönümü dolayısıyla yas ve iyileşme konusunu değerlendirdi.

Kişinin sevdiklerini travmatik bir şekilde kaybetmesi, yaşamında derin bir yara açabilir

Bir yıl önce yaşanılan depremin, sadece fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda duygusal bir deprem olarak da adlandırılabileceğini ifade eden Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Kişinin sevdiklerini böyle travmatik bir şekilde kaybetmesi, yaşamında derin bir yara açabilir ve bu yarayı iyileştirmek zaman alabilir. Ancak, bu zorlu süreçte, duygusal iyileşme ve başa çıkma becerilerini geliştirme evresi de yas sürecinin bir parçasıdır.” dedi.

Taşkın: “Bu oldukça normal ve insani bir durum.”

Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, depremin yıldönümünün, acıları tazeleyebileceği ve duygusal zorlukları yeniden canlandırabileceğini belirterek, “Bu oldukça normal ve insani bir durumdur. Kişinin bu noktada neden böyle hissediyorum diye kendini sorgulamaması gerekir.” diye konuştu.

“Yasın en önemli evrelerinden bir tanesi duyguları ‘inkar’ etmemektir.”

Depremin yıl dönümünde, kişinin kendisine odaklanmasını sağlayacak adımlara işaret eden Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, şöyle devam etti:

“Yasın en önemli evrelerinden bir tanesi duyguları ‘inkar’ etmemektir. Üzüntü, öfke, korku ve hatta kabullenme duygularıyla karşı karşıya olabilirsiniz. Bu duyguları inkâr etmek yerine, onlarla yüzleşmek ve iyi duygular gibi onları da hissetmenin bir gerçek olduğunu hatırlamak oldukça önemlidir. Duygularınızı tanımlamak ve ifade etmek, iyileşme sürecinde önemli bir adımdır.

“İzole olmak eve kapanmak yas sürecinin tamamlanmasına engel.”

Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, destek almanın önemine vurgu yaparak, “İzole olmak eve kapanmak yas sürecinin tamamlanmasına engel olacaktır. Böyle bir durumdan sonra kişinin kendisini yalnız hissetmesi doğaldır, ancak destek alabileceğiniz birçok kaynak olabilir. Yakın ilişkiler (aile eğer hayattaysa ve eş dost), terapistler ve destek grupları gibi kaynaklardan yardım isteyin. Birlikte paylaşmak ve duygularınızı ifade etmek, iyileşme sürecinizi destekleyebilir.” dedi.

“Kendinizi duygusal olarak güçlü hissetmek için bedeninize iyi bakmak önemli.”

Öz bakım ve öz şefkatin ihmal edilmemesi gereğine de dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Kendinizi duygusal olarak güçlü hissetmek için bedeninize iyi bakmak önemlidir. Sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, egzersiz yapmak, dengeli beslenmek ve yeterince uyumak duygusal iyileşmeyi destekleyebilir. Aynı zamanda öz şefkat ruhunuzu besleyecektir.” şeklinde konuştu.

Anıları kutlayın!

Anıları kutlamanın gerekliliğine işaret eden Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Sevdiklerinizi kaybetmiş olabilirsiniz, ancak onların hatıraları sizinle yaşamaya devam ediyor. Onların yaşamınızdaki anılarını eğer hazır hissediyorsanız yakın çevreniz ile paylaşın. Anıları paylaşmak, sevdiklerinizi hatırlamak, bağı hissetmek adına güçlü bir yoldur. Unutmamalı ki süreç ne kadar zorlu olursa olsun, baki kalan anılardır.” dedi.

Baş etme stratejinizin düşük olduğunu düşünüyorsanız mutlaka destek alın

Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, yeni bir anlam bulmanın önemine de vurgu yaparak, “Depremin yıldönümü, kaybınızın acısını yeniden hissetmek oldukça doğaldır.   Kaybınızın size öğrettiklerini düşünün ve bu bir yılda yitirdikleriniz ve baş etme stratejinizi gözden geçirin. Eğer baş etme stratejinizin düşük olduğunu düşünüyorsanız mutlaka destek alın.” dedi.

Duygularınızı kabul edin

Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, depremin yıl dönümü dolayısıyla yaptığı değerlendirmeyi şöyle tamamladı:

“Depremin yıl dönümü, duygusal olarak zorlayıcı olacaktır, ancak aynı zamanda iyileşme ve büyüme için önemli bir dönemdir. Kendinizi tanıyın, duygularınızı kabul edin ve gerekli ise destek alın. Bu süreçte herkesten önce kendinize sabır ve şefkat gösterin. Unutmayın ki iyileşme zaman alabilir, ancak her adım sizi daha da güçlü kılacaktır. Yalnız değilsiniz, önce yakın ilişkiler (kimi zaman olmayabilir) ve ardından da sosyallik ve öz regülasyon adına adım atmak oldukça önemli olacaktır. Tüm bu basamaklar yapılamıyorsa bir ruh sağlığı uzmanından destek almak oldukça önemlidir.

Devamını Oku

Karne Notları Karşısında Çocuğa Yaklaşım Nasıl Olmalı?

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Karnelerin kötü gelmesinin, çocukların duygusal ve motivasyonel dünyasında zorlayıcı bir etki yaratabildiğine işaret eden uzmanlar, bu durumu olumlu bir şekilde yönetmenin ve çocukların gelişimine destek olmanın mümkün olduğunu söylüyor. Ödüle alışan bir çocuğun ileriki okul hayatında da motivasyonla değil sadece ödülü kazabilmek amaçlı davranışlarda bulunacağını ifade eden Uzman Klinik Psikolog Elvin Akı Konuk, “Çocuğa aile içindeki değerinin sadece karne notuyla ölçülmediğini, sevginin herhangi bir koşula bağlı olmadığı hissettirilmelidir.” dedi.

Çocuğun çabası övülmeli ve desteklenmeli!

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Elvin Akı Konuk, 19 Ocak’ta yarıyıl tatiline çıkacak olan öğrencilerin karne performansları ile ilgili değerlendirmelerde bulundu ve ebeveynlere önemli tavsiyeler paylaştı.

Ders çalışmak ailelerin değil çocukların kendi sorumluluğunda 

Uzman Klinik Psikolog Elvin Akı Konuk, ders çalışmanın ailelerin değil çocukların kendi sorumluluğunda olması ve çocuklara verilecek ödüllerin herhangi bir koşula bağlanmadan sunulması gerektiğini ifade ederek, “(Karnen iyi gelirse sana istediğini alacağım) benzeri söylemler çocukları sorumluluk almaya yönlendirmez. Aksine kendisinden istenilen ya da yerine getirmesi gereken sorumluluklar karşısında ebeveynlerinden maddi beklentiler içine girer ve bu beklentiler karşılandıkça sorumluluklarını gerçekleştirir, karşılanmadıkça da gerçekleştirmez. Bu durum çocuğun ruhsal ve duygusal gelişimini sekteye uğratır.” dedi.

Sözel olarak takdir etmek önemli

Karneye karşılık olarak verilen aşırı ve maddi olarak yüksek ödüllerin çocukta ceza ile aynı etkiyi yarattığını da ifade eden Uzman Klinik Psikolog Elvin Akı Konuk, “Ödüle alışan bir çocuk ileriki okul hayatında da motivasyonla değil sadece ödülü kazabilmek amaçlı davranışlarda bulunur. Bunun yerine çocukların yapabildikleri ve başarabildikleri alanları fark edip, sözel olarak takdir etmek önemlidir. Ancak bu yaklaşımda da aşırıya kaçmamak, aşırı yüceltmemek gerekir. Takdir ve övgüyü kullanırken sonuç değil vermiş olduğu çaba övülmeli ve desteklenmelidir.” diye konuştu.

‘Tembel’, ‘başarısız’ gibi etiketlemeler çocuğun motivasyonunu olumsuz yönde etkiliyor

Uzman Klinik Psikolog Elvin Akı Konuk, çocukların değerleri aldıkları notlara, okuldaki performanslara göre oluşmadığını da belirterek, şöyle devam etti:

“Karne notları sadece çocuğun o dönem içerisinde öğrendiği bilgilerin yeterli olup olmadığının bir göstergesidir. Kötü notlar karşısında sert, tehditkar, katı tutumlar veya ‘tembel’, ‘başarısız’ gibi etiketlemeler çocuğun motivasyonunu olumsuz yönde etkileyebileceği gibi benlik algısının da zayıflamasına neden olabilir. Bunun yerine çocukları dinleyerek, onların duygu ve düşüncelerini paylaşarak problemi çözmeye yönelik neler yapılacağını konuşmak bir sonraki eğitim öğretim dönemine onları daha hazır hale getirecektir. Çocuğa aile içindeki değerinin sadece karne notuyla ölçülmediğini, sevginin herhangi bir koşula bağlı olmadığı hissettirilmelidir.”

Akranlarıyla kıyaslamayın

Kötü karne karşısında ilk aşamanın çocukları akranlarıyla kıyaslamamak ve öncelikle karnesinde iyi olduğu alanlar üzerine konuşmak olduğunu da anlatan Uzman Klinik Psikolog Elvin Akı Konuk, şunları ifade etti:

“Sadece olumsuzu öne çıkarmak onların olumlu yönde düşünmelerini de engelleyecektir. Ardından çocuklar düşünmeye ve karşılıklı konuşmaya yönlendirilmelidir. Hangi derslerde zorluk yaşadığını, hissettiği duyguları konuşarak notların telafisi için önümüzdeki dönem neler yapabileceği hakkında öncelikle çocuktan fikir istenilmeli ardından ebeveynler kendi fikirlerini ve çözüm önerilerini sunmalıdır. Bu noktada ebeveynlere düşen görev öğretmen rolü almak veya aldığınız kararları onun yerine uygulamak olmamalı, çözümleri uygulamada sadece yol gösterici, destekleyici biçimde rehberlik yapmak olmalıdır.”

Devamını Oku

YENİ BİR CEPHE Mİ AÇILIYOR ?

YENİ BİR CEPHE Mİ AÇILIYOR ?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İsveç ve Rusya arasındaki gerilim tırmanıyor!

 2024 yılında donmuş çatışmalar yeniden gündeme gelebilir!

 İsveç savunma Bakanı Carl Oskar Bohlin’in ‘Rusya’nın İsveç ile savaş hazırlığında olabileceğine’ dair ifadelerini değerlendiren Politik Psikoloji Uzmanı Dr. Güler Kalay, Amerika’nın Kuzey Avrupa ülkeleriyle ikili savunma anlaşmaları yaparak askeri ve diplomatik varlığını arttırdığını söyledi. 2024 yılı için pek iyimser öngörüde bulunamayacağını, bölgesel çatışmaların daha da tırmanacağı, donmuş çatışmaların yeniden gündeme geleceği, yeni çatışma ve tehdit alanlarının ortaya çıkacağını ifade eden Dr. Güler Kalay, “Gelinen konjonktürde jeopolitik rekabet alanı olarak Arktik önemli ve dış politikada olduğu kadar akademide ilgiyi hak ediyor.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Politik Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi/Politik Psikoloji Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Güler Kalay, İsveç – Rusya gerginliği konusunu değerlendirdi.

İsveç’in NATO’ya üyelik konusuyla doğrudan bağlantılı

İsveç savunma Bakanı Carl Oskar Bohlin’in ‘Rusya’nın İsveç ile savaş hazırlığında olabileceğine’ dair ifadelerinin dünya siyasi gündemini yeniden Rusya’ya taşıdığını kaydeden Dr. Güler Kalay, “İsveç’in bu söylemi aslında yeni değil; 2023’ün Nisanı’nda da benzer ifadeler sarf edilmişti. Aslında bu söylemlerin analizinde İsveç’in NATO’ya üyelik konusuyla doğrudan bağlantılı olduğunu göz ardı etmemek gerekir.” dedi.

ABD’nin Danimarka, Finlandiya ve İsveç ile savunma anlaşmaları ne getiriyor?

Diğer yandan 2023’ün son günlerinde Amerika’nın Kuzey Avrupa ülkeleriyle ikili savunma anlaşmaları yaparak askeri ve diplomatik girişimlerini arttırdığını dile getiren Dr. Güler Kalay, şöyle devam etti:

“ABD’ye Danimarka, Finlandiya ve İsveç’in askeri tesisler, hava savunma üsleri ve limanlara erişimini sağlayacak olan bir dizi anlaşmanın gerekçesini Blinken ve Rasmussen ‘Avrupa – Transatlantik güvenliğini güçlendirmek’ olarak bildirmişler ve bunun uluslararası ilişkilerin gündemdeki meseleleriyle ilişkilendirmişlerdir.

Geçtiğimiz Aralık ayında ABD, Kuzey Avrupa’daki askeri ve diplomatik faaliyetlerini hızlandırdı ve dönüşümlü olarak Danimarka, Finlandiya ve İsveç ile savunma anlaşmaları imzaladı. Bu, Washington’un üç ülkenin topraklarındaki yaklaşık 35 askeri tesislerine, hava üslerine ve limanlarına erişmesine izin verecek.”

ABD neden NATO’yu atlayarak ikili anlaşmalar imzalamaya karar verdi?

“Bu anlaşmaların özellikleri nelerdir, ABD neden NATO’yu atlayarak imzalamaya karar verdi ve bu anlaşmalar Rusya için ne gibi riskler taşıyor?” sorularına işaret eden Dr. Güler Kalay, “ABD-İsveç Savunma ve İş birliği Anlaşması imzalanırken İsveç Savunma Bakanı Pal Jonson, Ukrayna’ya desteğin sürmesi gerektiğine işaret etmiş, ABD’li Bakan Austin ise İsveç’in NATO üyelik sürecinin hızlandırılması sözünü vermişti. Benzer anlaşma 2021 yılında ABD-Norveç arasında yapıldığını hatırlatmakta fayda var; çünkü Karadeniz’deki senaryonun Baltık’ta tekrarlandığını söyleyebiliriz. Kuzey Avrupa’da artan Washington kontrolü karşısında Moskova’nın Leningrad Askeri Bölgesinde askeri birliklerini arttırdığını görmekteyiz. Geçtiğimiz günlerde Putin’in bu sürecin Mart 2024’e kadar süreceğine dair ifadesi basında yer almıştı.” dedi.

Bu anlaşmaların ekonomik boyutu da dikkate alınmalı

Anlaşmalar ve müzakerelerde aynı zamanda Amerikan ekonomi politikalarını da görmek mümkün olduğunu kaydeden Dr. Güler Kalay, “Washington’un Kuzey Avrupa’da NATO ittifakı kapsamında askeri modernizasyonu sayesinde Amerikan askeri-sanayinin dış ticaret payının genişletilmesi de söz konusu.  Askeri mühimmatların satışı, fiyat belirlenmesi de bu görüşmelerde ele alınmaktadır. Silah alım bedellerine karşılık olarak genellikle ABD menkul kıymetleri ödeme aracı olarak kullanılmaktadır.  Aslında bu da bize şunu göstermektedir; Kuzey Avrupa ülkelerinin -İsveç’in de yakın gelecekte üye olması söz konusuysa- NATO müttefiki olmalarına rağmen Washington’u ikili anlaşmalara iten farklı kaygılar veya beklentiler vardır.” diye konuştu.

Bu durumun altında yatan sebepler…

Politik Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi/Politik Psikoloji Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Güler Kalay, bu durumun altında yatan sebepleri şöyle sıraladı:

“Birincisi; Washington’un ortak unsur olan NATO’nun kurumsal etkisindense NATO ülkelerinde Amerikan etkisinin baskın hale gelmesini hedefliyor olabilir. Bu sayede İskandinav NATO ülkeleri karşısında garanti altına alacağı görece askeri üstünlük, olası Pan-Avrupa ortak savunma bloğunun önünü kesilecektir. Ayrıca Kuzey ülkelerinin Rusya ile olası askeri gerginliğinde NATO’yu tümüyle çatışmanın içine çekmekten kaçınılmış olacaktır.

Jeopolitik rekabet Kaliningrad ve Kuzey Kutbu Rus kıyıları üzerine taşındı

İkincisi; ABD, ikili anlaşmalar yoluyla hareket esnekliği kazanırken aynı zamanda NATO’nun kurumsal işleyişinin bürokratik ağırlığının ve olası karşıt görüşlerin önüne de geçmiş oluyor. Bu hareket esnekliği Rusya karşısında Amerikan askeri gücüne hem Baltık Denizi’nde hem de Arktik Bölgesinde avantaj sağlayacaktır. ABD-İsveç arasında imzalanan savunma ve askeri iş birliği anlaşması Baltık Denizi’ndeki İsveç’e ait Gotland Adası’nın stratejik önem kazanmasını sağladı. Gotland Adası’nın Rusya’nın Baltık kıyısındaki bölgesi Kaliningrad’a olan kısa mesafesi – yaklaşık 300 km- dikkate alındığında jeopolitik rekabetin Baltık Denizi’ndeki Kaliningrad ve Kuzey Kutbu Rus kıyıları üzerine taşındığını görmekteyiz.

Jeopolitik rekabet, Arktik’te Rusya’nın elini zayıflatma beklentisi… 

Üçüncüsü; uluslararası deniz ticaretinde Asya-Pasifik’de Makoko Boğazı ve Kuzeyde Arktik güzergâhı karşısında Süveyş Kanalı’nın bilinen stratejik önemi giderek azalmakta. Bu nedenlerle de son dönemlerde Washington’un İskandinav ülkelerine olan artan ilgisi ve ikili zeminde yapılan anlaşmaların askeri yönü Moskova’nın dikkatini çekmektedir. Rekabetin İskandinav bölgesine taşınmasında Rusya’nın Arktik’te askeri üslerin yanı sıra buz kıran sayısı olarak üstünlüğünü zayıflatma beklentisi de önemli bir etken olabilir. Aynı zamanda tüm bunlara bağlı olarak Moskova’nın, Ukrayna özelinde Doğu Avrupa’da askeri gücünü ve motivasyonunu düşürmesi beklenebilir. İsveç makamları tarafından ifade edilen olası Avrupa-Rusya çatışması senaryolarını bu çerçevede okumak gerektiğini düşünüyorum.”

2024 yılında donmuş çatışmalar yeniden gündeme gelecek…

Dr. Güler Kalay, 2024 yılı için öngörülerinin pek iyimser olmadığını dile getirerek, “Öngörülerim; bölgesel çatışmaların daha da tırmanacağı, donmuş çatışmaların yeniden gündeme gelmesi, yeni çatışma ve tehdit alanlarının ortaya çıkacağı yönünde. Gelinen konjonktürde jeopolitik rekabet alanı olarak Arktik önemli ve dış politikada olduğu kadar akademide ilgiyi hak ediyor.” şeklinde sözlerini tamamladı.

 

Devamını Oku

KÖK HÜCRE NAKLİYLE GELEN İKİNCİ YAŞAM ŞANSI

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Vücuttaki doku ve organların yapıtaşı olan kök hücreler taşıdıkları DNA kodları ile hasarlı bölgenin iyileşmesinde önemli rol oynuyor. Ana hücreler olarak bilinen, her tür doku ve hücreye dönüşebilme, sınırsız bölünebilme yeteneğine sahip olan kök hücreler vücutta onarım ve yenilenmeyi teşvik ediyor. Ancak düzgün çalışacak kadar sağlıklı olmadıklarında yaşamı tehdit eden ciddi hastalıklar ortaya çıkabiliyor.  İşte kök hücre nakli de tedavisi olmayan bu tür hastalıklarda kişiye umut olarak ikinci bir yaşam şansı veriyor. Memorial Ankara Hastanesi Pediatrik Hematoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Meriç Kaymak Cihan, hemen her yaştan hastaya uygulanabilen kök hücre naklinin (kemik iliği nakli) çocuk hastalar için önemi ve merak edilenler hakkında bilgi verdi.

 

Yaşamı tehdit eden durumlar ve kan hastalıklarının tedavisinde kök hücre nakli

 

Kök hücre nakli sağlıklı bir kişiden veya hastanın kendisinden toplanan kök hücrelerin tekrar hastaya verilmesi ile yapılan bir tedavi biçimidir. Lösemi (kan kanseri), lenfoma, nöroblastom, kalıtsal immün yetmezlikler, kalıtsal metabolik hastalıklar, otoimmün ya da immün disregülatuar gibi yaşamı tehdit eden hastalıkların yanı sıra Akdeniz anemisi (beta talasemi), orak hücreli anemi, edinsel ve kalıtsal aplastik anemi gibi çeşitli kan hastalıklarının tedavisi için de kök hücre nakline başvurulabilir. Halk arasında kemik iliği nakli olarak da bilinen bu tedavi şekli iki farklı şekilde gerçekleştirilir. Sağlıklı bir kişinin kök hücrelerinin hastaya aktarılmasına allojenik nakil, hastanın kendi hücrelerinin önceden toplanıp dondurularak daha sonra kendisine aktarılmasına ise otolog nakil adı verilir. Allojenik nakilde kök hücre kaynağı olarak HLA uyumlu sağlıklı akraba veya akraba dışı vericilerle; kordon kanı ya da yarı yarıya uyuşumlu anne, baba, çocuk veya kardeşlerden yararlanılabilir.

 

Kök hücre vericiden iki yolla alınır

 

Sağlıklı vericiden kök hücre toplamanın iki yöntemi vardır. Bunlardan ilki damar yolu açılarak yapılan uygulamadır. Verici afarez cihazına bağlanır, kan cihazda dolaştığı sırada içinden kök hücreler ayrıştırılarak farklı bir torbada toplanır. Ameliyathane ortamında gerçekleşen ikinci yöntemde ise verici genel anestezi ile uyutulur ve kalça kemiğinden özel iğnelerle girilerek kemik iliği toplama işlemi yapılır.

 

Kök hücrenin uyumu için nakil öncesi hazırlık rejimi tedavisi uygulanır

 

Nakil sonrası yeni kök hücrelerin hastanın vücudu tarafından reddedilmemesi için, nakil öncesi  kemoterapi ile immün sistemi baskılayan ilaçlardan oluşan ve hazırlık rejimi adı verilen ortalama bir hafta, 10 günlük bir tedavi uygulanır. Nakil günü, kök hücreler hastaya damar yolu ile verilir. Nakil süresi kök hücrenin miktarı ile hastanın kilosu ve yaşı gibi faktörlere bağlı olarak değişmektedir.

 

Nakil sonrası olası yan etkiler dikkatle takip edilmelidir

 

Hasta hazırlık rejimi süresince ve nakil sonrası ortalama 1 ay nakil ünitesinde kalmalı, doktor takibinde olmalıdır. Hastaya allojeneik kök hücre nakli (vericiden nakil) yapılmış ise 4.hafta verilen hücrelerin ne kadarının hastanın kemik iliğine yerleştiğine bakılır. Bu test sonrası genel durumu iyiyse ve herhangi bir problemi yoksa hasta taburcu edilir. Ancak bağışıklık sisteminin normale gelmesinin zaman aldığı bu dönemde çocuk hastanın enfeksiyon riskine açık hale geldiği unutulmamalıdır. Aynı zamanda kişide ağrı şikayetleri, mide bağırsak problemleri, iştah kaybı ve tat alma duyusunda farklılık gibi yan etkilerle saç kaybına ve deride bazı değişikliklere de bu dönemde rastlanabilir. Bu nedenle doktor tarafından planlanacak olan rutin kontrolleri aksatmamak çok önemlidir.

 

Ailelerin nakil konusunda kurallara harfiyen uyması beklenir

Nakil sonrası taburculukla başlayan yeni hayat en az tedavinin kendisi kadar önemlidir ve ailelerin azami dikkati göstermesi gerekir. Bu kapsamda hastanın yaşayacağı ev sürekli temiz tutulmalı, hasta ayrı bir odada kalmalı ve mümkün olduğunca ziyaretçi kabul edilmemelidir. Nakil hastasının kişisel hijyenine dikkat etmesi, güneşe çıkmadan koruyucu krem sürmesi, dışarıda maske takması, canlı aşı olan kişilerle temastan kaçınması ve nakil sonrası 1 yıl kadar denize ve havuza girmemesi uyulması gereken kurallar arasındadır.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

error: Content is protected !!