DOLAR 35,9976 0.22%
EURO 37,2320 -0.56%
ALTIN 3.307,640,36
BITCOIN 3475255-1.18702%
Trabzon

PARÇALI BULUTLU

06:34

SABAHA KALAN SÜRE

YILDIRIM GÜNDOĞDU

YILDIRIM GÜNDOĞDU

19 Ocak 2025 Pazar

OKUMUŞ! CAHİLLER

OKUMUŞ! CAHİLLER
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hatırlar mısınız bilmem ama cehalete övgüler düzen bir profesör vardı. Televizyon ekranlarından “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor.” demişti.

Yine bir öğretim görevlisi, “Cahil kesime güveniyorum.” diyerek, cahilliğe övgüler yağdırmıştı.

Okuyarak ya da siyaseten bir yerlere gelmiş insanların ağızından, cahilliği öven daha bir sürü söz ya da konuşma örnekleri verilebilir.

Cahilliği övecek değilim.

Cahillik övülmez, onunla mücadele edilir.

Ülkemiz tarih boyunca da hep cahillikle mücadele etmiş, bu konuda da büyük yol almıştır.

Cumhuriyetin kurulması ile birlikte Atatürk, ülkede topyekûn bir aydınlanma hareketi başlatmış, toplumun her alanında ciddi adımlar atılmasını sağlamıştır.

Bugün ülkemiz bir Ortadoğu ülkesi değilse bu cahilliğe karşı verilen aydınlık mücadelesindendir.

Tabii ki cahillik ülkemize has bir mevzu değildir, tüm dünyanın en çok muzdarip olduğu bir meseledir.

Cahil, nerede hangi ülkede olursa olsun cahildir.

Konumuz “Okumuş! cahiller”…

Okumayı, kitabı, akademik eğitimi ne kadar önemsediğimiz ortadadır.

Bizim için okumuş olmak, eğitimli olmak çok önemlidir.

Okumuş, eğitimli insanların yeri bir başkadır.

Okumuş, eğitimli insan az çok bir şeyleri bilen insandır. Onunla bir takım meseleler konuşulabilir, mantıklı çözümler üretilebilir, ortak kararlar alınabilir, alınan kararlar hayata geçirilebilir.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, okumuş, eğitimli insan demek ülkenin en büyük değeri demekti.

Okumuş insanlar da kendilerine verilen değeri bilir, kendilerine verilen değerin ağırlığında hareket eder, ona göre davranış sergilerlerdi.

Okumuşluk, bir toplumun değişiminde, dönüşümünde en etkili güçtür. Okumuşluk arttıkça toplumdaki değişim, dönüşümde o oranda artar, medeni bir toplum olma yolunda ülke, o oranda ilerler.

Her şeyde olduğu gibi okumuş olmakla ilgili bizde farklı bir durum söz konusudur.

Son zamanlarda “okumuş cahiller” kavramı ortaya çıkmış, bu kavramı temsil eden büyük bir kitlenin var olduğu anlaşılmıştır.

Garip ama gerçek…

Okumuş insanlar, cahil insanlar gibi davranış sergiliyorlar, hatta okumuşluğun vermiş olduğu cesaretle, cahil insanlardan daha fazla cahilce davranıyorlar.

Her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmiyorlar.

Maalesef böyle…

Oysaki okumuş insanlar, toplumların yasasını, hukukunu, geleneğini, göreneğini, kültürünü bilen insanlar olarak görülür.

Okumuşluğun temeli, öğrenmekten, bilmekten gelir.

Adı üzerinde okumuştur.

Bir zaman şöyle bir haber çok konuşulmuştu: “Ülkenin okumuşları eşlerine daha çok şiddet uyguluyor.”

Şaşılıp kalınmış, neden denilmişti?

Neden?

Neyi biliyoruz, şiddetle cahillik paraleldir.

Cahillik artarsa şiddette artar…

Kurallara uymada, anayasal hakların hayata geçirilmesinde, toplumsal hayat kalitesini artırmada okumuş cahillerin maalesef ciddi bir engel teşkil ettiği bir gerçektir.

Okumuşlukla cahilliğinin nasıl yan yana gelebildiği ciddi bir kafa karışıklığı yaratmaktadır.

Yıllarca cahilliğin panzehri olarak okumuşluğu gösteren birisi olarak, bu iki zıt kavramın nasıl yan yana geldiğini anlamak gerçekten çok zor.

Anlamak mümkün değil!

İnsan şaşıp kalıyor.

Okumuş cahilleri görünce, “Biz nerede hata yaptık!” diyoruz.

Yanlış nerede?

Yanlış olan ne?

Medeni, çağdaş bir ülke olmak için ülkenin tüm yasal, anayasal adımlar atılmakta…

Ülkenin tüm imkânları cahilliği yok etmek için seferber edilmekte…

Bir yerde bir yanlış var ama o yanlışın ne olduğu bilinmemekte…

Cahilliği yok edeceğiz derken, bir sürü okumuş cahil türemekte…

Ne diyelim!

 

 

 

Devamını Oku

YIL BİTERKEN…

YIL BİTERKEN…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ah bu yıllar! Biri biter biri başlar… Bir de bakmışsın ki ömür biter.

Çocukken yılların bir an önce geçmesini, beli bir yaşa gelince de yılların hiç geçmemesini isteriz.

Tek derdimiz, tüm yaşanmışlıklara inat hep yaşamda kalmaktır.

Yaşamak, yaşamak, hep yaşamak…

Kim ne düşünürse düşünsün hayat acımasızdır.

Bir bakmışsın yaşlanmışsındır.

Zaman hızla gelir ve geçer…

Ne zaman geçmiştir onca yaş…

Ömür, göz açıp kapayacak kadar az…

Bir öğretmen arkadaş, “Okul başladığı gün benim için bitmiştir.” derdi.

Ne kadar haklı olduğunu ders yılı bitince anlardım.

Sanki o kadar yıl bir andan ibaretti.

Geldi ve geçti.

Zamanla yarış olmaz.

Durmaz zaman…

Yaşam “Öğrenilmiş çaresizlik!” gibidir.

Zamana bir çare yoktur.

Ölümlü dünya…

Bu gerçeği çocuklara, gençlere anlatmak tabii ki zor. Onlar, “Hadi oradan! Nereden çıkarıyorsun bunları, zaman da yaşam da yerinde duruyor; değişen bir şey yok, hep aynı zaman!” diyecekler.

Kafalarına göre yaşayacaklar.

Kendilerince haklılar.

Onların yaşında, ölümün ne demek olduğunu bilmiyorduk.

Ölüm çok uzaktı.

Çocukluğumuzdaki, gençliğimizdeki insanların hiçbirisi artık bu dünyada yok.

Göçüp gittiler sonsuzluğa…

Anıları bile silindi belleğimizden.

Bu bir teslimiyet, kabulleniş değildir.

Gerçeğin ta kendisidir.

İnsanoğlu bilmiyor yaşamın döngüsünü.

Her şeyin hep aynı kaldığını, zamanın yerinde saydığını sanıyor.

Ve kendisine bahşedilen zamanı çarçur ediyor.

Zaman insanoğlunu sürekli ikaz ediyor, uyarıyor; diyor ki, “Farkında değilsin koca bir yıl bitti, yılın sonu geldi; yeni bir yıl başlıyor, bu yeni yılda bir zaman sonra bitecek.”

İyi ki zaman kavramı var.

Bu zamanlar bize, geçip giden bir ömrü hatırlatıyor.

Bir yıl daha bitiyor.

Yeni bir yıl başlıyor.

Hiç bitmeyen bir yıl olmuş mudur?

Benimkisi de garip bir soru…

Hiç bitmeyen bir yıl olur mu?

İyi de biten ve başlayan yıllar ömrümüzü bitiriyor.

Yıl bir nevi sayaç görevi görüyor.

Aslında yıllar yaşamın bölümleridir.

Her bölüme neyi ne kadar sığdırdığımız önem arz eder.

Mesele birazda budur.

Yaşamın muhasebesi…

Arınmak, yeniden bir başlangıç yapabilmek için yıl sonları bir fırsattır.

Bu bilinçle hareket edildiğinde yıl sonları insanoğluna büyük fayda sağlar.

Tüm dünyada yıl sonlarında büyük gösteriler, eğlenceler, kutlamalar düzenlenmesi boşa değildir.

Meseleye ister dini, ister insani, ister tarihi açıdan bakılsın yılsonunda; geçen yılın bir muhasebesi yapılmalı, yapılan yanlışların farkına varılmalı ve bu yanlışlar bir daha yapılmamalıdır.

Hayata sıfırdan başlanmalıdır.

İnsanoğlu yıl sonlarına bu temelde bakmalı, yeni yıla bu temelde başlamalıdır.

Yıl sonunu Hristiyanlık inancına indirgeyerek, anlamından uzaklaştırmak kimseye bir fayda sağlamaz.

İster kutla ister dua et!

Şunu iyi bil: Zaman insan ömrü kadardır.

Her insan bu zamanı yaşar…

Yıl biterken…

Zamanın ne kadar değerli olduğunu anla…

Yeni yıla sıfırdan başla!

Devamını Oku

HER ÇOCUK BAŞARIR!

HER ÇOCUK BAŞARIR!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu toplumun en büyük sorunlarından birisi de eğitimdir.

Eğitimde bir türlü istenilen başarı yakalanamamaktadır.

Nedeni de gayet açıktır: Gelenekçi eğitimde ısrar edilmektedir.

Eğitim, usta-çırak ilişkisi ile yürütülmekte…

Eskinin doğruları, doğru kabul edilmekte…

Disiplin, dayak eğitimin temeli görülmekte…

Not ve ceza öğretmenin en büyük silahı sanılmakta…

“Zeki çocuklar eğitilmelidir” denilmekte.

Başarısız, tembel, yaramaz çocuklar, sistem dışına çıkarılsın denilmekte…

Başarısız çocuklar suçlanmakta…

İyi de eğitimin amacı, çocuklara istenilen davranışı kazandırmak değil midir?

Tüm çocuklar eğitilebilir.

Bunu kim söylüyor?

Anayasa, yasa, yönerge, genelge, yönetmelik…

En önemlisi de eğitim bilimleri…

Eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet ve din ayırımı gözetilmeksizin herkese açıktır.

Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Temel eğitim görmek her Türk vatandaşının hakkıdır.

Genellik ve eşitlik eğitimin temelidir.

Bu temelde…

Her çocuk eğitilebilir.

Her çocuk başarabilir.

Çocukta bir eksiklik bir sorun varsa, mutlaka bir nedeni vardır.

Bu nedeni ya da nedenleri gidermek eğitimcinin asli görevidir.

Çocuk suçlu ilan edilerek, eğitimde başarı yakalanamaz.

Çalışkan çocukları eğitmek kolaydır.

Onlar zaten hedeflerine ulaşmak için gereken gayreti fazlası ile göstermektedirler.

Sorunlu çocuklar eğitilmelidir ki eğitim gerçek anlamda anlamını bulsun.

Okul yıllarında başarısız görülen çocukların zaman içinde çok başarılı oldukları, büyük işlere imza attıkları bilinmektedir.

Bir sürü örneği vardır.

Başarı öyküsü olanların hepsinin aslında bir de başarısızlık öyküsü vardır.

Başarı öyküleri, başarısızlıklarla dolu…

Her kişi özeldir!

Dolayısı ile her kişinin özel yetenekleri vardır.

Bu yetenekler keşfedilmeyi beklemektedir.

Her çocuğun filizlenme yaşı farklıdır.

Emek ve sabır…

Eğitimin temelidir.

Bilim insanlarının birçoğu, okul çağlarında, öğretmenleri tarafından “geri zekâlı” damgası yemiştir.

Aşağılanmış, horlanmış, dışlanmış, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalmıştır.

Bunun en güzel örneği; Almanya doğumlu teorik fizikçi ve bilim insanı olan tüm zamanların en iyi fizikçilerinden birisi olarak kabul edilen Albert Einstein’dır.

“Einstein, 6 yaşına kadar konuşamamıştır. Okumayı söktüğünde ise 9 yaşındadır. Albert Einstein, henüz ilkokul öğrencisiyken sınıf öğretmeni annesine vermesi için ona bir mektup verir. Einstein’ in annesi Pauline, mektubu eline alınca gözyaşlarına boğulur. Küçük Einstein annesine mektupta ne yazdığını sorar. Pauline ‘‘Oğlunuz çok zeki. Okulumuzdaki öğretmenler oğlunuz için yeterli değil. Lütfen oğlunuzun kaydını başka bir okula aldırın ya da özel eğitim verdirin. Böylesi onun için çok daha iyi olacaktır.’’ yazdığını söyler.

Pauline, Einstein’a evde kendisi eğitim vermeye karar verir. Bir sürü kitap alır ve her şeyi kendi öğretir. Ona ‘‘Sen dünyayı değiştirebilecek kadar zeki ve farklısın.’’ der Pauline’ın vefatından sonra onun eşyalarını karıştıran Einstein, eski bir kitabın arasında yıllar önceki o mektubu bulur. Ancak mektupta yazanlar Pauline’ın bahsettiğinin tam tersidir. Mektupta ‘‘Aptallık ve anlama geriliğinden dolayı oğlunuzu okuldan almanızı tavsiye ediyoruz.’’ yazılıdır.

 

‘‘Sakın sana kötüsün diyenlere aldırma. Bana aptal dediler ve atomu parçalayıp ellerine verdim’’ sözüyle de potansiyelimizi başkalarının belirlemediğini anlatır.”

Kimin ne olacağı hiç belli olmaz.

Ummadık taş baş yarar.

Başaramaz denilenlerin başardığı, başarır denilenlerin başaramadığı çok görülmüştür.

Eğitimciler; savcı, yargıç, hâkim değildirler.

Onlar, çocuğu eğitmekle görevlidirler.

Bir eğitimci…

Çocuklar arasında ayırım yapılmadan hepsine emek verilmelidir.

Çocukların her birisinin başarabileceğine inanmalıdır.

Bu inançla eğitim verildiğinde görülecektir ki her çocuk başarır!

Bu böyle biline…

Devamını Oku

SURİYE…

SURİYE…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Emperyalist devletlerin Ortadoğu için çizdikleri proje bir bir hayat bulmaktadır.

Dün başka bir Ortadoğu devleti hedefteydi. Bugün hedefteki Ortadoğu ülkesi Suriye’dir.

Suriye iç savaşından bahsediyorum.

Suriye resmen emperyalist ülkeler tarafından işgal ediliyor.

Güzelim ülke tarih sayfalarından siliniyor.

Bu silinişi televizyon ekranlarından an be an izliyoruz.

İsrail-Filistin-Lübnan derken dünya gündemine birden Suriye giriverdi.

Halep, İdlib, Hama ve Humus derken Şam’a girildi.

“Ne oluyor? Ne olacak?” sorusu ortalıkta gezinirken bir anda Suriye tüm dünyanın ortak derdi oluverdi.

Bu da neyin nesiydi?

Beşar Esad Rejimi; iç savaştan büyük yaralar alsa da Rusya’nın ve İran’ın desteği ile iktidarını korumuştu.

ABD ve İsrail, Suriye’de istediklerini yapamamışlardı.

İsrail, aradan geçen on üç yılda çok fazla güçlenmiş, Ortadoğu’nun tek hâkimi olduğunu tüm dünyaya göstermişti.

Filistin’i işgal etmiş, Lübnan’a girmiş, İran’a bombalar yağdırmış, Hamas, Hizbullah liderlerini nokta atışı ile bir bir yok etmişti.

Zaman gelmiş olmalıydı ki Rus-Ukrayna Savaşı’nda Rusların eski gücünü kaybettiğini, İran’ın savaş kabiliyetini yitirdiğini hesaplayarak Suriye’de varlığını sürdüren silahlı muhalif unsurlarıyla birlikte Beşar Esad ve rejimini yerle bir etti.

 

Suriye geri dönülmez bir sürece girmiştir. Daha doğrusu tarih sahnesinden silinmiştir. Yok hükmündedir.

Irak, 20 Mart 2003’te ABD tarafından işgal edildi. Ülke yerle bir edildi.

Aradan geçen 21 yılda Irak’ta değişen bir şey olmadı.

İç savaş, etnik çatışmalar, bölgesel yönetimler…

Çadır devleti manzaraları…

Irak, Libya, Afganistan, Lübnan, Filistin, Suriye ve diğerleri…

Emperyal güçlerin güçsüz ülkeleri yerle bir etmesi…

Ortadoğu gerçeği…

Şimdi daha iyi anlaşılıyor olmalı, uygar ülke olmanın gerekliliği…

Mültecilere tepki gösteriliyor.

Suçlu onlarmış gibi laf söyleniyor.

Ülkelerine geri gitsinler, isteniliyor.

Ülkelerini terk etmek zorunda kalıp, evsiz ve yurtsuz kalmaları; aç, susuz ortalıkta dolanmaları, en büyük ceza değil mi onlara…

Mülteciler mi çıkardı savaşı?

Onlar mı istedi evsiz, yurtsuz kalmayı?

İsrail ve ABD emperyalizmi!

Onlardır tüm bu ölümlerin yegâne suçlusu.

Daha fazla sömürmek, daha fazla kar elde etmek için tüm insanlığı yok etmek, emperyalistlerin yegâne amaçları…

Gelişmiş, uygar ülke olmadıkça hiç kimse güvende değildir.

Ortadoğu projesi denilen illet sınırımıza kadar gelmiştir.

Çok uzak değildir ülkemize sıçraması.

Suriye’nin işgaline alkış tutmak…

İşgalden bir beklenti içine girmek en büyük bir gaflettir.

Ders almak, ders çıkarmak!

Bugün yapılacak en büyük iştir.

Televizyon ekranlarına çıkıp savaş çığırtkanlığı yapmak insanlığa yapılmış en büyük ihanettir.

Kalbim ve yüreğim Suriye halkının yanında…

Keşkeler fayda etmiyor.

Çok geç kalındı çok geç!

Zamanında ülkede; demokrasi, adalet, bilim, felsefe, pozitif bilimler hayat bulmuş olsaydı, Suriye halkının başına bu belalar açılmazdı.

Toplar, tüfekler, tanklar, uçaklar…

Ölüm Suriye’de kol gezmekte…

Her gün insanlık bir bir ölmekte…

Suriye, tarih sayfasından silinmekte…

Tüm dünya bu yok oluşu izlemekte…

 

Devamını Oku

ŞANS OYUNLARI

ŞANS OYUNLARI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kim ne derse desin, emek harcanmadan kazanılmak istenen her türlü maddi kazanç kumardır; çünkü kumarın temel mantığında kazanma ve kaybetme heyecanı vardır.

Kazanmak ve kaybetmek…

Geçenler, kalanlar…

Bu temelde borsa oynamak da bir kumar oyunudur.

Efendim, işletmeden hisse senedi satın aldım.

Ülke ekonomisine maddi katkı sundum.

Çorbada tuzum olsun istedim.

Geçin bunları…

Ülkede kaç kişinin ocağına borsa yüzünden incir ağacı dikildi!

Kaç kişinin ocağı söndü!

Kaç kişi intihar etti!

Yazıktır, günahtır.

Bir de ünlülerin oynadığı kumar oyunları var.

Onları hiç sormayın.

Zaman zaman medyaya haber olur, “Ünlüler kumar oynarken suçüstü yakalandı.” diye.

Tabii bunlar; duyulan, bilinen, deşifre olanları…

Bilinmeyen, duyulmayan, deşifre olmayan o kadar çok kumar vakası vardır ki sayısı belirsizdir.

Neden insanlar şans oyunlarına meylederler?

Bu şans oyunlarında, kaybedenlerin değil, kazananların reklamı yapılır da ondan.

Sanki şans oyunları hep kazandırır, adama köşeyi döndürür.

 

Herkes parayı şans oyunlarından kazanır.

Köşeyi döner…

Müthiş bir algı operasyonu!

Bitcoin çılgınlığı tüm dünyayı sallamıştı.

Sanki beleş para dağıtılıyordu.

Alan kazanıyordu.

Kazan kazan…

Sonra…

Sonrası malum…

Bir sürü Bitcoin mağduru…

Bir koy yüz kazan…

Bul karayı al parayı…

Çiftlik bank…

Saadet zinciri…

İnsanlar, kapitalist sistemi bilmemenin bedelini büyük paralar kaybederek ödüyor.

Hatta canıyla…

Nerede görülmüş vermeden almak!

Emek vermeden kazanmak büyük parası olanın işidir.

Para parayı çeker!

Bu işin sermayedarlar için bir mantığı vardır.

Oyun kurucudurlar…

Her şey onlar içindir.

Olan garibana olur.

Eski bir deyim vardır: “Kumarda her zaman kasa kazanır.” diye…

Kasa da kazansa kişiler kumardan vazgeçemiyorlar.

Kumar, hazların en yüksek olanıymış.

Ne pahasına olursa olsun kişiler bu hazzı almak isterler.

Bedeli ağır oluyor.

Şans temelli tüm oyunlar kumardır.

Kumarı meşrulaştırmaya çalışmayın, masumca bir oyunmuş ya da yatırım aracıymış gibi topluma sunmayın.

Adını farklılaştırıp, insanları teşvik etmeyin.

Kaybedenleri değil de kazananları afişe ederek, talebi arttırmayın.

Şans oyunlarında kazanan olmaz.

Aklınızı başınıza alınız.

Yazıktır, günahtır.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

error: Content is protected !!